Vadideki Zambak, olağanüstü gözlem yeteneği ve insan doğasını derinden
kavrayışıyla klasik roman türünün tartışmasız en önemli ustalarından
biri olarak kabul edilen Honoré de Balzac’ın, “İnsanlık Komedyası” adlı
anıtsal yapıtının “Taşra Yaşamından Sahneler” başlığı altında yer alan
en önemli, en ünlü kitaplarından biridir.
Dünya edebiyatının en hüzünlü ve ihtişamlı aşk öykülerinden biri kabul
edilen yapıt, Fransız Devrimi sonrasında şekillenen toplumsal ve siyasal
hayatı ustaca yansıtmasıyla da başka bir derinlik kazanır.
“Müthiş bir edebiyatın hazzına varabileceğiniz en önemli eserlerden
biri; Balzac’ın tüm eserlerinde olduğu gibi.”
MARCEL PROUST
Dünya edebiyatının en önemli isimlerinden Honoré de Balzac’ın ölümsüz
eserlerinden “Vadideki Zambak”, Fransız Devrimi’nden sonra toplumun
dönüşümünü konu alıyor. Balzac'ın kendine has gerçekçiliğiyle örülü bu
roman, Cemal Süreya çevirisiyle yeniden okurlarıyla buluşuyor.
İnsanlık Komedyası’nın Töre İncelemesi ayağında Taşra Yaşamından Sahneler başlığı altında yer alan Vadideki Zambak 1836 yılında yayımlandı. Roman, gençlikten yetişkinliğe uzanan yolu, evli bir kadına duyduğu aşkla kateden Felix’in hikâyesini anlatıyor.
"Sonradan görme insanlar maymun gibidir, maymun becerikliliği vardır
onlarda. Yukarıda görür insan onları, tırmanırken çevikliklerine hayran
kalınır ama doruğa ulaştıklarında artık yalnızca ayıp yerleri görünür.
Bütün bir gün boyunca ayaklarımın dibine uzanarak sessizce
yatabilirdi. bana bakarak dalar, bir cariye gibi sevişme gelmesini
çabuklaştırmaya çalışırdı. Zevk yönünden bayağı verimli, bir zevkleri
deneylerin yarattığı bilgilerle çeşitlendiren ama bilgisini tuksunun
taşkınlıkları altında gizleyen bir aşkın kışkırtıcı hazların pençesinden
geçirdiğim ilk altı ayı hangi sözcüklerle anlatmak mümkün olabilir
bilemem.
Cinsellikten uzak bir aşk isteklerin şiddetiyle ayakta
kalır. Sonra hiçbir yönden size benzemeyen biz erkekler için öyle bir an
gelir ki, her şey acıdır. Bizde öyle bir güç vardır ki onu kullanmaktan
vazgeçtiğimiz an artık erkek olmaktan vazgeçmiş oluruz. Kendisini
besleyen besinden yoksun kalan yürek kendi kendisini yer, ölüm değilse
bile ölüm öncesi bir durum sayılan bir bitkinlik duyar. Doğayı uzun süre
aldatamazsınız, en küçük bir fırsatta çılgınlığa benzer bir güçle
uyanır."