Ünlü Fransız roman yazarı Marcel Proust’u tanımayan yoktur. Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Sodom ve Gomorra, Albertine Kayıp adlı eserlerinde kahramanlar etkileyicidir. Marcel Proust ‘“Gerçek cennetler, unuttuklarımızdır" diyerek okuyucuyu sürükler.
Ancak çoğumuz, en azından ben, Proust Etkisinin ne olduğunu bilmiyoruz. Soğuk bir kış günü eve döndüğünde annesi Marcel’e biraz çay içmesini önerir. Çayın yanında adına “madlen” adı verilen tombul keklerden vardı. Yazar dikkatsizce kekin bir parçasını çaya düşürür. Bir kaşık ile içinde kek kırıntıları bulunan çay damağına değdiği anda irkilir, içinde fırtınalar kopar. Sebebini bilmemektedir. Ancak bu keyfin çay ve madlen ile doğrudan bağlantısı olduğuna emindir. O anda pazar sabahı halasının evine gittiği anda duyduğu kokuyu duyduğunu hatırlar. Hafızasında çakan kıvılcımın çocukluğuna doğru yola çıktığını anlar. Bu hikayeden yola çıkarak koku hafızasına “Proust Etkisi” denir.
Bazen bir şehir bazen bir fotograf, kimi zaman bir silüet bizi anılarımıza götürür. Geçmişte yaşadığımız İyi kötü zamanlar bilinçaltımızda yer edinir. Kokular da beynimizde direkt olarak kaydolur, ve bunun farkında olmasak da o koku ile tekrar karşılaştığımızda “bu koku bana tanıdık geliyor” deyiveririz. Koku hafızası hemen devreye girer. Anılarımız devreye girer. Genellikle evimizde pişen kekin veya reçelin kokusu unutulmaz. Bunun sebebi ise bu duyumuzun en iyi çocukluk ve gençlik dönemlerinde çalışıyor olmasıdır. Koku kaybı yaşayan kişilerde hafıza kaybınında olduğu bilimsel olarak tesbit edildi. Bu durumda hafıza kaybı yaşıyan kişilere kokular yolu ile geçmişi hatırlatılabilmekte ve hafıza kaybı giderilebilmektedir.
Mis gibi tereyağı ile pişen pirinç pilavı için, gül reçelinin yaydığı koku için, pişen köy tavuğunun kokusu için herbirimiz ayrı ayrı yorumlar yazabiliriz. Ihlamur ağacının yanından geçerken derin nefes almak isteyenler ve istemeyenler arasında belli bir çelişki olsa da, kahve kokusu ile mutlu olanlar çoğunlukta.
Eski yıllarda tanıdığım bir öğretmenim kullandığı parfümü asla söylemezdi. “Her koku her tende aynı durmaz. Siz de kendi kokunuzu bulmak için denemeler yapın.Bir kere de buldunuz mu kesin değiştirmeyin” derdi. Bu olguya da “İmza koku” adı verilir. Kendilerine çok yakışan tenleri ile özdeşleşen kokular o kokuyu kullanan insanlar arasında derin bir bağ oluşur. Ve “ 5” “teyzemi" "E… S….” dayımın kokusu olarak beynimize kazınır. Ve nerede olsa hemen tanırız. (Reklam olmasın diye parfum isimlerini yazmadım.)
Taze ekmeğin yarattığı mucizeyi sizlerle paylaşmak isterim. Fransa’nın ünlü bir heykeltraşı (hikayeyi biliyor sanatçının adını bilmiyorum) sanatçı olmadan evvel ağır bir depresyon ile boğuşmakta idi. Yemek yiyebilmesi için kendisine taze pişmiş ekmek getirirler, ekmeğin dış kabuğunu yiyen kadının, hamur olan iç tarafı ile oynaması doktorların dikkatini çeker. Ertesi gün eline tekrar taze pişmiş ekmek ve seramik hamuru verilir. Hasta sanat ile tanışır ve kurtulur.
Kitap kokusunu severim, yağmurdan sonra toprak kokusunu severim, taze pişmiş yemek, isli peynir,daha bir çok koku beni geçmişe götürür. Ama en çok öperken kokusunu içine çektiklerimin kokusunu severim, onları özlerken burnumun direği sızlar.