09 Ağustos 2015

Hermann Hesse - Knulp


Tüm yaşamı yollarda geçen ve yine yollarda sona eren bir göçebenin hikâyesi KNULP. Canının çektiği yere “konan”, ama çok duramayıp yine “uçan” bir özgür ruhun kısacık destanı.

Hermann Hesse’ye göre, Knulp gibi figürlerin “kimseye yararı dokunmasa da, yararı dokunan kimilerine oranla çok daha az zararı dokunur. Knulp gibi yetenekli ve hayat dolu insanlar, yaşadıkları çevrede kendilerine yer bulamıyorlarsa, bunda onlar kadar çevreleri de suçludur.”

Tıpkı Knulp gibi, uzun yürüyüşlere çıkmaktan, doğayla baş başa kalmaktan hoşlanan Hesse’nin uçarı yanını da simgeleyen KNULP, temel olarak üç öyküden oluşuyor. Elinizdeki kitap, bu öykülere ek olarak, Hesse’nin ölümünden sonra gün ışığına çıkan iki fragmanı da içeriyor.

Yerleşik insanlara biraz özgürlük özlemi taşımakla yükümlü, göçebe bir karakterin öyküsü “Knulp”, Hesse’nin ilk dönem düzyazıları içinde ışıldayan küçük bir mücevher.

KNULP, romantik dünyanın bu geç doğan yalnız çocuğu, bana Küçük Almanya’nın ölümsüz bir parçası gibi görünür, bir [Carl] Spitzweg resmi ve aynı zamanda bir halk türküsü gibi saf müzikle dolu.
Stefan Zweig

 

İlkbahar Başı

Doksanlı yılların başıydı; bir ara rahatsızlandı dostumuz Knulp, birkaç hafta hastanede yattı. Taburcu edildiğinde şubat ortalarıydı, hava berbattı dışarıda, yollarda geçirdiği daha bir iki günün sonunda yeniden ateşlendi Knulp, başını sokup barınabileceği bir yer aramak zorunda kaldı. Dostlardan yana hiç sıkıntı çekmemişti şimdiye kadar, yöredeki hemen her kasabada kendisini güler yüzle karşılayıp evinde misafir edecek bir ahbap bulması işten değildi. Ama acayip derecede gururlu biriydi Knulp; öylesine gururluydu ki, bir dostunun bir lütfunu kabullenmesi, o dostunun kendisini onurlandırılmış hissetmesine yetiyordu. Bu kez Lächstetten’daki Sepici Emil Rothfuß geldi Knulp’un aklına; yağmurun yağdığı ve batıdan rüzgârın estiği bir akşamüzeri dostunun evinin önüne gelip, şimdiden kilitlenmiş kapıyı çaldı. Sepici dostu üst kattaki pencerenin kepengini birazcık aralayarak sokağın karanlığından içeri seslendi: “Kim o bu vakit? Gündüzlere kıran mı girdi?” Yaşlı dostunun sesini işiten Knulp bütün yorgunluğunu unuttu, canlanıp dirildi hemen. Bir şiircik geldi aklına; yıllar önce bir ara dostuyla dört haftalık bir geziye çıkmış, kona göçe dolaşıp durmuşlar, şiir de o sırada doğmuştu. Hiç durmayıp pencereye doğru yolladı şiiri, bir ezgi gibi okuyarak: Yorgun bir yolcu göçebe Bir restoranda oturur, Başkası sanmayın sakın Kaybolan oğuldur.* Bunun üzerine sepici dostu, kepengi hızla açıp sarkabildiği kadar sarktı pencereden.