Zeki adam, zeki olma yolunda hata yapılabileceğini, oysa zeki görünmede hataya yer olmadığını söylemiş. Deli, sabırsızlanmaya ve bu numaranın kendisine hemen gösterilmesini istemeye başlamış. Bunun üzerine zeki adam onun kulağına bir şey fısıldamış ve o günden sonra kasabanın delisi diğer insanlar tarafından yavaş, yavaş zeki biri olarak tanınmaya başlanmış.
Kasabalılar aralarında dedikoduya başlamışlar: Nasıl olup da bu deli, zeki birine dönüşebilmiştir? Zeki adam ona ne söylemiştir?
O yalnızca deliye duyduğu her cümleyi anında olumsuzlamasını salık vermiş. Birisi, “Putlara tapmak işe yarıyor?” derse hemen yaramadığını söylemesi gerekiyormuş. Zeki adama, “Konuyla ilgili hiçbir şey bilmesem de böyle yapayım mı?” diye sormuş.
Zeki adam, “Hiçbir şeyi öğrenmeye çalışmak zorunda değilsin. Yalnızca söylenenin tersini söyle. Sana birisi Kalidas’ın eserlerinin harika olduğunu söylerse, hemen o eserlerin süprüntüden ibaret olduğunu söyle. Onlardan neden harika olduklarını kanıtlamalarını iste. Her kim Beethoven’in müziğinin cennetten çıkma olduğunu söylerse, öyle müziğin cehennemde bile çaldığını söyleyip, cennetten çıkma müziğin nasıl olduğunu kanıtlamalarını iste. Yalnızca her şeyi reddet ve birisi sana karşı çıktığında da iddiasını kanıtlamasını iste.”
İki hafta içinde kasabanın delisi zekâsıyla tanınmaya başlamış. İnsanlar onun çok derin ve yargılaması ve anlaması güç birisi olduğunu söylüyorlarmış. Birisi Shakespeare’in şiirlerinin çok güzel olduğunu söylerse, o bu şiirlerin beş para etmez olduğunu, okula giden her çocuğun bunları yazabileceğini iddia ediyormuş. Bu durumda karşısındaki insan kendine olan güvenini yitiriyormuş çünkü söylediğini kanıtlamak güçmüş