26 Nisan 2014

On Bir Dakika - Paulo Coelho

 
   İlkbahar için şöyle söyleyemezsin: 'Erken gelsin ve uzun sürsün.' Sadece şunu diyebilirsin: 'Gelsin bahar, taşıdığı umutla yıkasın beni ve elinden geldiği kadar kalsın.' 
 
 ------
 
On Bir Dakika Kitap Açıklaması On Bir Dakika, dünyanın en eski mesleği fonunda yaşanan bir aşk masalı. Paulo Coelho’nun kahramanı güzeller güzeli Maria, iyi bir eş, sakin bir yuva değil, serüvenler, aşklar, zenginlikler hayal etmektedir. Bu hayallerin peşine takılıp ülkesinden çok uzaklara, İsviçre’ye sürüklenir. Dilini bile bilmediği bu yabancı dünyada, hayallerini gerçekleştirmek uğruna garip serüvenlere karışan genç kadının cesareti yanında ilkeleri de sınanır. Maria, birçok kadının ömür boyu adım atmaya cesaret edemediği bir eşikten geçmektedir: kendini, bedenini, ruhunu ve cinselliğini tanıma. Aşk ve cinsel özgürlük, zenginlik ve yoksulluk, utanç ve cesaret, çıkar ve özveri, söz simyacısı Paulo Coelho’nun Maria için katı gerçeklerle dokuduğu düşler dünyasının çelişkileri...

Maria’nın serüveni nasıl biterse bitsin, her şeye rağmen “dünya, yalnızca on bir dakika süren bir şeyin çevresinde dönüyor”.

------

--Maria bir kez daha fark etti ki, Aşkı yaratan, Ötekinin varlığından çok yokluğuydu…
 
--Dünyadaki bütün dillerde vardır şu özdeyiş: Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur. Ne var ki, bence son derece yanlıştır bu; boğmaya, unutmaya çalıştığımız duygulardan ne kadar uzaklaşırsak, onlar da gönlümüze o kadar yaklaşırlar. Sürgündeysek, memleketimizle ilgili en ufak anıları bile tutmak isteriz aklımızda; sevilmiyorsak, sokaktan her geçen bize bunu hatırlatır.

--Herkes sevmeyi bilir, doğuştan gelir bu. Kimileri bunu kendi doğallığında yaşar, ama çoğunluk sevmeyi yeniden öğrenmek, hatırlamak zorundadır.

--Bugün birine hayatımı anlatmam gerekse, kendimi bağımsız, cesur ve mutlu bir kadın gibi gösterebilirim.
Dünyada bundan kolayı yok: On bir dakikayı alt edebilecek biricik sözcüğü ağzıma almayayım, yeter.
Ömrüm boyunca, aşkı kabul edilmiş bir tür kölelik olarak anladım. Bu bir yalan: Özgürlük, ancak aşk olduğunda var.
Kendini kayıtsız şartsız teslim eden, kendini özgür hisseden, sınırsızca sever.
Ve sınırsızca seven, kendini özgür hisseder.
İşte bu nedenle, yaşabileceklerime, yapabileceklerime, keşfedebileceklerime rağmen, her şey boş.

--Aşkta kimse kimseyi yaralayamaz. Herkes kendi hissettiğinden sorumludur ve bu nedenle, ötekini ayıplama hakkından yoksundur.

--Aşkı düşünmeydi çok uzun zaman olmuş. Benden kaçıyor sanki; ben artık hesapta yokmuşum, o da zaten benimle rahat edemiyormuş gibi. Oysa aşkı düşünmezsem, bir hiç olurum.

--Tek yaptığım, âşık olmamak. Her geçen gün, erkeklerin ne kadar kırılgan, değişken, kendine güvensiz, şaşırtıcı olduğunu daha iyi anlıyorum...

--Amacım aşkı anlamak. Âşıkken hayat dolu olduğumu biliyorum, ve şimdi, ne kadar ilgi çekici görünürlerse görünsünler, sahip olduklarımın içimi zerre kadar kıpırdatmadığının da farkındayım. Ama aşk korkunç bir şey: Kız arkadaşlarımın bu yüzden kahrolduğuna tanık oldum; bunun başıma gelmesini istemem.