07 Nisan 2014

Gülüşün ve Unutuşun Kitabı - Milan Kundera

Milan Kundera'nın Fransa'ya göçtükten sonra orada yazdığı ilk roman. Bir kahvede servis yapan güzel göçmen kızı Tamina, hiçbir şeyin, hiç kimsenin yerini tutamayacağı ölmüş kocasının anısının giderek bulanıklaşmasına karşı umutsuz bir savaş veriyor. Onun öyküsü, bu kitabın iki temel gerçeğini yansıtıyor: Çekoslovakya'da yaşanan trajik deney (yani ünlü Prag Baharı, ardından Sovyet işgali) ve Batı'daki yaşam. Kundera, kuşkulu bir bakışla dolaşıyor bu gerçekler üzerinde. Kitabın, birbirinden bağımsız görünen yedi bölümü, bir yolculuğun aşamaları gibi birbirini izliyor. Aynı durumlar, aynı sorular, müzikteki kreşendo gibi bir tek görüntüde birleşiyorlar. Mizah, yoğun bir hüzünle birlikte gelişiyor. Her an gülünç bir pantomime dönüşebilecek erotizmin incinebilirliği ve bunun getirdiği şaşkınlık. Ve sonuna doğru bir koşuya dönüşen tarih; unutuşun tanrılarına adanmış, yazarın ve ülkesinin kaderi konusunda düşünceler, düşünceler.
 * * *

Gülüşün ve Unutuşun Kitabı, birbiriyle doğrudan bağlantısı olmayan karakterlerin yer aldığı yedi ayrı anlatıdan oluşur. Bu karakterler ve anlatılar birbirlerine ortak izleklerle bağlanır. Birbirini bir yolculuğun aşamaları gibi izleyen bölümlerde, bir müzik yapıtında olduğu gibi aynı durumlar, aynı sorular yinelenir. Mizah, yoğun bir hüzün eşliğinde gelişir. Sonuna doğru bir koşuya dönüşen tarih ile yazarın ve ülkesinin unutuş tanrılarına adanmış yazgısı gözler önüne serilir.

Gülüşün ve Unutuşun Kitabı, devletin insan belleğini ve tarihsel gerçekleri yok etme eğilimi üstüne ironik gözlemlerden oluşan, ideolojik öğretilerin çoğu zaman iyi ve kötü kavramlarını nasıl saptırdığını irdeleyen bir roman. 

XX. yüzyılın en önemli yazarlarından Milan Kundera, Fransa’ya yerleşmesinin ardından yazdığı bu romanın yayımlanışından hemen sonra Çek hükümeti tarafından yurttaşlıktan çıkarılmıştı.

İnsanın iktidara karşı savaşımı, belleğin unutuşa karşı savaşımıdır. 

Evet, kim ne söylerse söylesin, en zeki olan komünistlerdi. Göz kamaştırıcı bir planları vardı, tümüyle yepyeni bir dünyanın planıydı bu ve orada herkese yer vardı. Onlara karşı olanların ise, sadece yerleşik düzenin delik deşik olmuş bir külotu andıran yapısını yamamak için kullanmak istedikleri, eskimiş, yıpranmış, sıkıcı birkaç ahlak kuralından başka vaat edecekleri büyük bir düşleri yoktu.

Kadınlar güzel adam aramazlardı. Onlar, güzel kadınları elde etmiş adamları ararlardı.

Gelecek kimsenin umrunda olmayan, ilgisiz bir boşluktur, geçmiş ise yaşam doludur, kızdırır, başkaldırtır, yaralar, o kadar ki bu yüzden onu yok etmek ya da yeniden yaratmak isteriz. Geleceğe egemen olmak istenilmesinin nedeni, geçmişi değiştirecek güce sahip olmaktan başka birşey değildir.

Şeytan'ı bir kötülük yanlısı, Melek'i ise iyilik savaşçısı olarak kabul etmek, meleklerin demagojisine ayak uydurmak olur. Bu işler kuşkusuz çok daha karmaşık.

Barışa tutkun insan her zaman gülümser.

Çocuklarımız bizimle ilgilenmedikleri için kitap yazıyoruz biz. Karımız, kendisiyle konuştuğumuzda kulaklarını tıkadığı içindir ki, belli kişiliği olmayan bir dünyaya sesleniyoruz.

İki kunduracı, dükkanları aynı sokak üstünde olmadığı sürece, kusursuz bir uyum içinde yaşayabilirler. Ama kunduracıların gelecekleri hakkında birer kitap yazmaya kalkmasınlar, derhal birbirlerinden rahatsız olmaya başlayarak iu soruyu sorarlar: Başka kunduracılar yaşarken, bir kunduracıya yaşıyor denebilir mi?

Siyaset üstüne bir aşk kitabı, evet, çünkü dünyanın insanın ölçülerine göre yaratılması gerek, bizim ölçümüze, bedenlerimizin ölçüsüne, senin bedenine göre, benim bedenime göre, evet, bir gün başka türlü sevişilsin, başka türlü sevilsin diye.

Kendi iç zavallılığımıza karşı kullanılan en alışılmış reçete, aşktır. Çünkü gerçekten sevilen bir kişi zavallı olamaz. Çünkü bütün zayıflıkları, aşkın sihirli bakışıyla bağışlanır, böylece kafasını suyun üstünde beceriksizce tutan bir kötü yüzücü kusursuz bir baştan çıkarıcı olabilir.

Bir kadın şair, iki kat kadındır.

Anlamak, karşısındakiyle kendini karıştırmak, onda kendisini bulmaktır. Şiirin sırrı buradadır. 
 
Sevdiğimiz kadınla kendimizi tüketiyoruz, inandığımız fikirlerle kendimizi tüketiyoruz, bizi heyecanlandıran bir görünüm karşısında kendimizi tüketiyoruz.

Kendi kendisinin tutsağı olan kişi, kendi yıkılışıyla öç alır.

Aşk bir ayrıcalıktır. Ve bütün ayrıcalıklar layık olunmamış şeylerdir, bu yüzden de bunun bedelinin ödenmesi gerekir. Aşkın ayrıcalığı her zaman cennet değildir, aynı zamanda cehennemdir de.  Aşk içinde yaşam, sürekli bir gerginlik, korku ve huzursuzluk içinde geçer.