Çağımızın önemli ve insanı bunaltan sorunları
karşısında başkaldırma felsefesini bir çıkış yolu olarak gören Albert
Camus, çağdaş çağdaş bir sanatçı-filozofdur. Camus, dekorların giderek
daraldığı bir dünyada insanlık durumunun gittikçe derinleşen trajedisine
parmak basıyor ve umuda doğru bir başkaldırıdan bahsediyor. Dünyayı
akla aykırı olarak gören ve insan bilinci ile dünya arasındaki kopuşu
absurde olarak niteleyen Camus, ölümle birlikte herşeyin birgün sona
ereceğini bile bile umutsuzluğu ve karamsarlığı değil de, umudu ve
yaşama aşkını temsil ediyor ve iki büyük dünya savaşıyla olumsuz
etkileri devam eden krizlerin insanlık bilincinde açmış olduğu yaraları
sarmaya çalışıyor.
* * *
Albert Camus ve Başkaldırma Felsefesi
Artık ne kölelelik nede güç erişebilecek mutuluğa, efendiler hırçın, köleler asık suratlı olacak.
Hayatın yaşamaya değer olup olmadığına dair bir yargıda bulunmak, felsefenin temel sorusunu yanıtlamak demektir.” diyen Albert, varoluş kavramının yaratıcıları Sartre ve Camus’nün fikir ayrılığı yaşadığı konulardan biri tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Sartre intihara reddediş Camus ise teslim oluş tanımını yapıyor. Yani Camus yazı hayatının bir döneminden sonra intiharı çözüm yöntemi olarak göstermekten vazgeçip “başkaldırıyı alternatif olarak sunmaya başlıyor. Varlık varoluşunun sebebini ararken güçsüz düşerse cevapsızlıklarıyla, başkaldırmalıdır hayata. Camus’nün etkilediği yazarlardan biri olan Nietzche’nin nihilizm olgusunun doğal sonucu olan ölümü değil de başkaldırıdır savunduğu. Toplum içinde ekonomik ve sosyal etkenlerin yardımıyla yalnız bırakılmış, ruhu adeta mengeneyle sıkılmış nefes almaya dahi zorlanan varlık için varoluşçuluğa (existentialisim) göre intiharı düşünmekten başka yol kalmamıştır. Dostoyevski’nin “tanrı yoksa her şey mubahtır”cümlesiyle de anlatmaya çalıştığı gibi varlık kainat içinde başıboş ve çaresizdir. İşte Camus bu olguya karşı gelmekte ve yarattığı “saçma felsefesiyle” bir anlamda başkaldırıya hoş geldin demektedir Camus’nün sıkıntılarla başlayan hayatı yine savaşlarla ve siyasi çalkalanmalarla devam etmiştir. Cezayir’in Fransa karşıtı ulusal kurtuluş cephesini desteklememesi halktan ve entelektüel sınıftan eleştiriler almıştır. Komünist partiden Troçki yakınlığı nedeniyle atılmıştır.
“Absürt kelimesinin kötü bir geçmişi var ve bunun beni rahatsız ettiğini itiraf ediyorum. Absürt`ü Sisifos Söyleni`de ele alırken, bir metod arıyordum doktrin değil. Sistemli bir şüphe pratiği yapıyordum. Daha sonra bir şeyler inşa edebileceği düşüncesiyle “tabula rasa” yöntemini kullanmaya çalışıyordum. Eğer hiçbir şeyin bir anlamı olmadığı varsayarsak, dünyanın absürt olduğu sonucuna ulaşmalıyız. Fakat gerçekten hiçbir şeyin hiçbir anlamı yok muydu? Bu noktada kalabileceğimize hiçbir zaman inanmadım.”
1957 yılında “insan bilincini çevreleyen meseleleri en parlak ve dürüst bir biçimde yansıttığı” için Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. Ölüm tarihine çok yaklaşmışken aldığı bu ödülle düşünce ve yazı dünyasını taçlandırmış oldu. Yazarın tüm hayatı gibi ölümü de oldukça ilgi çekiciydi. Günümüzde onun ölümüne hala intihar yakıştırması yapanlar var. Çünkü; bir sohbet sırasında en absürt ölüm biçimini sorduklarında trafik kazası yanıtını veren Camus, 1960 yılında yayınevi sahibi Gaston Gallimard ile Paris’e giderken trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Trafik kazalarından çok korkan Camus’ yü bu yolculuğa Gallimard ikna etmiştir. Nitekim kazanın ardından cebinde Paris’e dönüş için tren bileti bulunmuştur. Yaşarken çok yakın ama bol tartışmalı bir arkadaşlık sürdürdüğü Sartre dahi ölümü ardından isyan etmiştir: ”Camus’ yü öldüren kazaya rezalettir diyorum; çünkü bu kaza, insancıl dünyada, en derin gerekliliklerimizin uyumsuzluğunu ortaya çıkarıyor. Camus yirmi yaşında iken, ansızın kapıldığı yaşantısını altüst eden tüberkiloz, uyumsuzu -insanın budalaca yokluğunu- buldu. Alıştı buna, dayanılmaz koşulunu düşündü ve kendisini kurtardı. Bu iyileşmiş hasta, beklenmeyen ve dışarıdan gelen bir ölümle çiğnendiğine göre, yalnız ilk yapıtlarının gerçeği söylediği zannedilebilir. Buna göre uyumsuzluk, ne kimsenin ona, ne de onun kimseye sorduğu sorudur; sessizlik bile denemeyecek, hiçbir şey olmayan bir sessizliktir…
Başkaldıran İnsan – Bölüm-1
Hayatın yaşamaya değer olup olmadığına dair bir yargıda bulunmak, felsefenin temel sorusunu yanıtlamak demektir.” diyen Albert, varoluş kavramının yaratıcıları Sartre ve Camus’nün fikir ayrılığı yaşadığı konulardan biri tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Sartre intihara reddediş Camus ise teslim oluş tanımını yapıyor. Yani Camus yazı hayatının bir döneminden sonra intiharı çözüm yöntemi olarak göstermekten vazgeçip “başkaldırıyı alternatif olarak sunmaya başlıyor. Varlık varoluşunun sebebini ararken güçsüz düşerse cevapsızlıklarıyla, başkaldırmalıdır hayata. Camus’nün etkilediği yazarlardan biri olan Nietzche’nin nihilizm olgusunun doğal sonucu olan ölümü değil de başkaldırıdır savunduğu. Toplum içinde ekonomik ve sosyal etkenlerin yardımıyla yalnız bırakılmış, ruhu adeta mengeneyle sıkılmış nefes almaya dahi zorlanan varlık için varoluşçuluğa (existentialisim) göre intiharı düşünmekten başka yol kalmamıştır. Dostoyevski’nin “tanrı yoksa her şey mubahtır”cümlesiyle de anlatmaya çalıştığı gibi varlık kainat içinde başıboş ve çaresizdir. İşte Camus bu olguya karşı gelmekte ve yarattığı “saçma felsefesiyle” bir anlamda başkaldırıya hoş geldin demektedir Camus’nün sıkıntılarla başlayan hayatı yine savaşlarla ve siyasi çalkalanmalarla devam etmiştir. Cezayir’in Fransa karşıtı ulusal kurtuluş cephesini desteklememesi halktan ve entelektüel sınıftan eleştiriler almıştır. Komünist partiden Troçki yakınlığı nedeniyle atılmıştır.
“Absürt kelimesinin kötü bir geçmişi var ve bunun beni rahatsız ettiğini itiraf ediyorum. Absürt`ü Sisifos Söyleni`de ele alırken, bir metod arıyordum doktrin değil. Sistemli bir şüphe pratiği yapıyordum. Daha sonra bir şeyler inşa edebileceği düşüncesiyle “tabula rasa” yöntemini kullanmaya çalışıyordum. Eğer hiçbir şeyin bir anlamı olmadığı varsayarsak, dünyanın absürt olduğu sonucuna ulaşmalıyız. Fakat gerçekten hiçbir şeyin hiçbir anlamı yok muydu? Bu noktada kalabileceğimize hiçbir zaman inanmadım.”
1957 yılında “insan bilincini çevreleyen meseleleri en parlak ve dürüst bir biçimde yansıttığı” için Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. Ölüm tarihine çok yaklaşmışken aldığı bu ödülle düşünce ve yazı dünyasını taçlandırmış oldu. Yazarın tüm hayatı gibi ölümü de oldukça ilgi çekiciydi. Günümüzde onun ölümüne hala intihar yakıştırması yapanlar var. Çünkü; bir sohbet sırasında en absürt ölüm biçimini sorduklarında trafik kazası yanıtını veren Camus, 1960 yılında yayınevi sahibi Gaston Gallimard ile Paris’e giderken trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Trafik kazalarından çok korkan Camus’ yü bu yolculuğa Gallimard ikna etmiştir. Nitekim kazanın ardından cebinde Paris’e dönüş için tren bileti bulunmuştur. Yaşarken çok yakın ama bol tartışmalı bir arkadaşlık sürdürdüğü Sartre dahi ölümü ardından isyan etmiştir: ”Camus’ yü öldüren kazaya rezalettir diyorum; çünkü bu kaza, insancıl dünyada, en derin gerekliliklerimizin uyumsuzluğunu ortaya çıkarıyor. Camus yirmi yaşında iken, ansızın kapıldığı yaşantısını altüst eden tüberkiloz, uyumsuzu -insanın budalaca yokluğunu- buldu. Alıştı buna, dayanılmaz koşulunu düşündü ve kendisini kurtardı. Bu iyileşmiş hasta, beklenmeyen ve dışarıdan gelen bir ölümle çiğnendiğine göre, yalnız ilk yapıtlarının gerçeği söylediği zannedilebilir. Buna göre uyumsuzluk, ne kimsenin ona, ne de onun kimseye sorduğu sorudur; sessizlik bile denemeyecek, hiçbir şey olmayan bir sessizliktir…
Başkaldıran İnsan – Bölüm-1
1- Politik özgürlük kavrmı; insanda,insan kavramının gelişmesini sağlar.
2- Özgürlük olgusu, insanın özgürlük bilincine oranla gelişmemiştir. Başkaldırı haklarının bilincine varmış kişinin işidir.
3- Kutsal yapı başkaldıran insanın önüne bir engel olarak çıkmıştır.
4- Başkaldıran insan, kutsalın öncesinde yada sonrasında yer alan, bütün yanıtların insansal, yani akla uygun olarak belirlenmiş oldugu bir düzen isteyen insandır.
5- Kutsalın ve salt degerlerin ötesinde bir davranış kuralı bulunabilir mi? başkaldırının getirdigi soru budur.
6-İnsanların birbirine baglılıgı başkaldırı edimine dayanır.
7-İnsan varolmak için başkaldırmak zorundadır ama başkaldırının kendi kendinde bulundugu, insanların üzerinde birleştikçe varolmaya başladıkları sınıra saygı göstermesi gerekir. öyleyse başkaldırmış düşünce belleksiz edemez: o sürekli bir gerilimdir.
8- Başkaldırı anlayışında dünyanın uyumsuzlugu ve görünüşteki kısırlıgı vardır. uyumsuz deneyimde, acı çekme bireyseldir.
9- Başkaldırıyoruz, öyleyse varız.
10- Bazen insan kendi durumu içerisinde kendine biçilene karşı çıkarken bazı insanlar insan olarak kendisine verilene karşı çıkar yani ikincisinde insanı degersiz kılan herşeye başkaldırı sözkonusudur. birincisinde bireysellik, ikincisinde ise evrensellik söz konusudur.
11- İnsanlar, herkeste herkesce benimsenen ortak bir degere dayanamıyorsa, insan için insan anlaşılamaz kalıyor demektir. Ayaklanmış insan, bu degerin açıkça benimsenmesini ister, çünkü sezer yada bilir ki, bu ilke olmazsa yeryüzünde karışıklık ve cinayet egemen olacaktır.
12- Dogaya başkaldırmak,kendi kendimize başkaldırmakla birdir. Başını duvarlara vurmaktır.
13- Tutarlı olan biricik başkaldırı intihardır.
14- İnsanın karşı çıkışına anlam veren tek şey,her şeyin yaratıcısı,dolaysıyla herşeyden sorumlu olan kişisel tanrı kavramıdır. Böylece çelişkiye düşülmeden başkaldırının tarihinin batı dünyasında,hristiyanlık tarihinden ayrılamayacagı söylenebilir. Gerçektende başkaldırının geçiş düşünürlerinden, hepsinden daha derin bir biçimdede Epikuros ile Lukretius’ta dile gelmeye başladıgını görmek için ilk çag düşüncesinin son anlarını beklemek gerekir.
15- İnsanların bütün mutsuzlugu, kendilerini kalenin sessizliginden koparan, kurtuluş bekleyişi içinde surlara atan umuttan gelmektedir.
16- Tanrıları unutalım,hiç düşünmeyelim onları, o zaman ” ne günün düşünceleri, nede geceki düşleriniz sıkıntı verir size.”
1- En çok kuşkuyu duyan ruh, en büyük yazgıcılaga sarılacaktır.
2- Tanrının bir insan olması için, umudunu kesmesi gerekir.
3- Dinler tarihinde, öldürmenin bir tanrı ayrıcalıgı oldugu görülür.
4- Doga,yaratmak için yoketmek gerekir ilkesine göre işler.
5- Sınırsızca arzulamak, sınırsızca arzulanmayıda benimsemek demektir. Yok etme serbestligi, yok edeninde yokedilebilmesini içerir. Öyleyse çarpışmak ve buyruk altına almak gerekecektir. Gücün yasasından başka bir şey degildir bu. Dünyanın yasası, dünyayı güç istemi yönetir.
6- Hiçbir şey yokedilemez, Bir kalıntı mutlaka kalır.
7- Cellatlar, gözleriyle birbirini tartarlar.
8- Başkaldıran insan, kendini suçsuz buldugundan kötülükle savaşmak için iyilikten vazgeçer ve kötülügü yeniden yaratır.
9- Romantikler, yanlızlıkta böyle güzel söz etmişlerse; yanlızlık gerçek acıları oldugu, katlanılamıyacak acı oldugu için söz etmişlerdir.
10- Faşizm ile Rus Komünizminin ereklerini özdeşleştirmek dogru olmaz. Birincisi celladı celladın kendisinin göklere çıkarışını simgeler; ikincisi,daha acıklı bir biçimde celladı, kurbanların göklere çıkarışını. Birincisi,bütün insanları kurtarmayı hiçbir zaman düşlememiş, ancak geri kalanları boyunduruk altına alarak birkaçını kurtarmayı düşünmüştür. ikinci, en derin ilkesiyle bütün insanları geçici olarak köleleştirerek hepsini kurtarma eregini güder. Yönelimindeki büyüklügü kabul etmek gerekir. Buna karşılık, ikisininde seçtigi yolları siyasal aldırmazlıkla özdeşleştirmek yerinde olur. Her ikiside aynı kaynaktan aktöre yoksayıcılıgından çıkarmışlardır bu aldırmazlığı.
1- Bugün yoksayıcılar tahtlarda,devrim adına dünyamızı yönetmeye kalkan düşünceler, boyun egiş ülküleri oldu, başkaldırı düşüngüleri degil. işte bu nedenle çagımız, kişileri ve kitleleri yoketme tekniklerinin çagıdır.
2- Devrim,yoksayıcılıga boyun egerken, başkaldırı kaynaklarının karşısına geçti. Ölümden ve ölüm tanrısından nefret eden kişi olarak, ölümden sonra yaşamdan umudunu kesen insan, İnsan türünün ölümsüzlügünde kurtuluşa ermek istedi.ama topluluk dünyaya egemen olmadıkça,yine ölmek gerekir.
3- Yaşamın yüzü igrençse,ölümsüzlügün geregi ne?
4- Yıldırı,kin dolu yanlızların insan kardeşligine sundukları saygıdır.
5- Her devrimci ya ezen kişi yada sapkın olur sonunda.seçtikleri tümüyle tarihsel evrende, başkaldırıda,devrimde aynı ikileme çıkar;ya polislik ya çılgınlık.
6- başkaldırı ilk gerçekliginde,tümüyle tarihsel hiçbir düşünceyi dogrulamaz. Başkaldırı birlik ister, tarihsel devrimde tümlük.birincisi bir “evete” dayanan “hayır”dan yola çıkar, ikincisi salt yoksamadan yola çıkarak çagların sonuna atılmış bir “evet”i yaratabilmek için bütün köleleikleri bagrına basar.biri yaratıcıdır, öteki yoksayıcı. Birincisi gittikçe daha çok varolmak için yaratmaya adanmıştır, ikincisi daha iyi yoksaymak için üretmek zorundadır. Tarihsel devrim durmamacasına yıkılan şu bir gün varolma umudu içinde eyleme yönelir.
7- Bütün başkaldırmış düşünceler bir söz sanatı yada kapalı bir evren içinde belirlenir.
8- Sanatçı kendi hesabına tekrar tekrar yeniden kurar dünyayı.sanatçı,doga kargaşalıgından kafa ve yürek için yeterli bir birlik çıkarır.her sanatçı bu dünya taslagını yeniden yapmaya eksigini tamamlayarak ona bir “biçem” katmaya çalışır.
9- Sanat gerçege karşı çıkabilir ama gerçekten kaçamaz.
10- Sanat tüm çagların sanatı olamaz, tam tersine çagıyla belirlenir o.
1- Tarih her türlü ilkenin dışında, devrimle-karşı devrim arasında bir savaştan başka bir şey degilse, bu iki degerden birsini benimsemekten başka çıkar yol yoktur, ölümde buradadır dirilişte.
2- Adalet istegi yüzyıllar boyunca devrim tutkusunu haklı çıkaran tek istek degildir devrim aynı zamanda herkese karşı bir acılı dostlık geregine dayanır. Adalet için ölenler, bütün çaglarda, birbirlerine “kardeş” demişlerdir. şiddet, Hepsi için ezilmişler toplulugu adına, yararına, düşmana yöneltilir. Ama devrim tek degerse, her şeyi ister, hatta hafiyeliği, dolaysıyla dostluĞun kurban edilmesini bile. Bundan böyle şiddet, soyut bir düşünce yararına, dost-düşman demeden herkese yönelecektir.
3- İki insan ırkı. biri yanlız öldürür ve bunu canıyla öder. öteki binlerce cinayeti dogrular, buna karşılık onurlandırılmayı benimser.
4- Artık ne kölelelik nede güç erişebilecek mutuluĞa, efendiler hırçın, köleler asık suratlı olacak.
5- Eylem adamları inançsız olunca,eylem devinisinden başka hiçbir şeye inanmamışlardı Hitler’in savunulamaz çelişkiside sürekli bir devinim ve bir yadsıma üzerine degişmez bir düzen kurmak istemiş olmasıdır.
6- Herşeyden umut kesmiş olanlara inanç verebilecek olan şey uslamlar degil,yanlız tutkudur.
7- Tek değer devrim oldumu hak yoktur, görevler vardır yalnız.
8- Gelecek, ateistlerin biricik aşkınlığıdır.
9- Çagdaş nihilizmin iki ayrı yüzü; biri burjuva, biri devrimci.
10- Yirminci yüzyılın gerçek tutkusu köleliktir.
Başkaldıran İnsan – Bölüm-2
1- Gerçek başkaldırı, degerler yaratmada başarılı oldugu zaman başarılı ve anlamlıdır.
2- Başkaldırı ya herşeyi ister yada hiçbir şeyi.
3- Dünyanın bütün bilimleri çocukların gözyaşlarına degmez.
4- Ayaklanma tüm rahatlıkları yadsıyan bir çiledir.
5- Ayaklanan insan ancak bencillikleri kendi bencilligi ile birleştigi ölçüde yada birleştigi sürece uyacaktır öteki insanlara.
6- İster yükselsin ister alçalsın başkaldıran adam gerçek varlıgının tanınması için ayaklanmış olmakla birlikte her iki durumda da oldugundan başka olmak ister.
7- Yaşam, üstü kapanmamış bir yaradır.
8- kendine ve insana yapılmış adaletsizlige başkaldırır kişi.
9- Tarihi, bireylerin alçaklıgının koşullandırdıgı yasalar yönetir.
10- Devrim, daha varolmayan insanı sevmek demektir.
1- Başkaldıran insan yaşamı degil, yaşamın nedenlerini ister. ölümün getirdigi sonucu yadsır.
2-Hiçbir şey dogrulanmamışsa, ölen anlamdan yoksundur.
3- Ölüme karşı savaşmak, yaşamın anlamını istemek, kural ve birlik için çarpışmak anlamına gelir.
4- Başkaldırı körde olsa bir çiledir.
5- Başkaldıran insan kutsala saldırıda bulunsa bile, bunu yeni bir tanrı umuduyla yapar.
6- Başkaldırının kendisi degildir soylu olan,istegidir, elde ettigi daha igrenç bile olsa.
7- Bir ilkeyi başarıya ulaştırmak için bir başka ilkeyi yıkmak gerekir.
8- Her ahlaki bozukluk aynı zamanda siyasal bir bozulmadır, her siyasal bozulmada aynı zamanda bir ahlaki bozulmadır.
9- Ahlak sadece biçimsel olunca ve belli bir içerikten uzak durunca,kemirir insanı.
1- Hükümet degişikligine başvurulmadan yapılan bir mülk yönetimi degişikligi devrim degil düzeltmedir.
2- Başvurdugu yollar ister kanlı, ister barışçıl olsun aynı zamanda politik olarakta belirmeyen ekonomik devrim yoktur.
3- Başkaldırı,yanlızca bireysel deneyimden düşünceye götüren devinimler, devrim ise tarihsel deneyime düşüncenin girişidir.
4- Bir başkaldırı hareketinin tarihi her zaman için bir daha dönmemesiye olaylara baglanmanın bir ögretide, bir neden gerektirmeyen, karanlık bir karşı gelmenin tarihidir.
5- Devrim, bir eylemi düşünceye göre biçimlendirme, dünyayı kuramsal bir çerçeveye uydurma çabasıdır.
6- Başkaldırı insanları öldürür, devrimse hem insanları hem ilkeleri yokeder.
7- Devrim ne denli genişsse, varsaydıgı savaş payıda o denli büyüktür.
8- 1789′da çıkan toplum, Avrupa için dövüşmek ister; 1917′de dogan devrim de dünya egemenligi için dögüşür. Tümcü devrim dünya egemenligini ister sonunda.
9- Kural erdemdir ve halktan geliyorsa anlamlıdır; Halk gevşeyince kural bulanıklaşır, baskı büyür.
10- Erdem bile kargaşa zamanlarında cinayetle birleşir.
Başkaldıran İnsan – Bölüm-3
1- ilkeler zayıf düştümü, insanların onları, onlarla birlikte inançlarını kurtarabilmeleri için bir tek yol kalır, bu da Onlar için ölmektir.
2- Büyük ilkeler temelsizse yada geçici bir egilimden başka bir şey dile getirmiyorsa, ya bozulmak yada zorla benimsetilmek için yapılmıştır. ister diktatörlük, ister bireysel yıldırıcılık olsun, ister devlet yıldırıcılıgı ,her ikiside aynı dogrulama yoksunluguyla dogrulanır, her ikiside başkaldırının köklerinden koptugu ,her türden somut aktörden yoksun kaldıgı andan sonra, yirminci yolun sapacagı bir yol olarak belirir.
3- 20.yy devrimcileri, biçimsel erdem ilkelerini kesinlikle yıkan silahları Hegel’den almışlardır.
4-”Yenen herzaman haklıdır.” 19.yy’lın en büyük ögretisinden çıkan ders budur işte.
5-İnsan, varlıgını ve farklılıgını kesinlemek için yoksayan yaratıktır.
6- İnsan usa uygun bir biçimde etkilenebilecek bir güçler düzeninden başka bir şey degildir.
7- Rus yıldırıcılıgının tüm tarihi, bir avuç aydının sessiz halk önünde zorba bir yönetimle çarpışması olarak özetlenebilir.
8- Gerçegi anlamış olan kimse ona karşı ayaklanmaz; ondan sevinç duyar.
9- Bütün geçmişi yadsıyan kişi yanlız gelecekte bir dogrulama bulmaya boyun eger.
10- Almanya, taşra işi bir politika düşüncesiyle bir imparatorluk savaşına girişdigi için çökmüştür.
11-Faşizm horgörüdür, buna karşılık horgörünün her türü politikaya girdimi faşizmi hazırlar yada kurar. Faşizmin kendi kendini yadsımadıkça, başka bir şey olamayacagınıda eklemek gerekir.
12- Devlet “aygıtla” yani fetih ve baskı mekanizmalarının bütünüyle özdeşleşir. Yurt içine yönelen fethin adı probaganda yada baskıdır, dışarıya dogru yöneltilince orduyu yaratır.böylece bütün sorunlar birer askerlik sorunu durumuna getirilmiş, güç ve etki terimleriyle kurulmuştur. Politikayıda yönetimin temel sorunlarınıda başkomutan kararlaştırır. Strateji konusunda yadsınamaz olan bu ilke sivil yaşamda da genelleştirlmiştir. Tek önder, tek halk, tek efendi milyonlarca köle demektir. Bütün toplumlarda özgürlügün güvencesi olan ara kurumların yerlerini ya sessiz yada (aynı şey) “slogan”lar haykıran kalabalıklar üzerinde egemen olan çizmeli bir “Yehuda”ya bırakır. önder ile halk arasına bir uzlaşma yada aracılık örgütü degil, “aygıt” yani baskı aracı olan parti yerleştirilir. Böylece bu düşük gizemciligin ilk ve tek ilkesi, yoksayıcılık dünyasına bir putatapıcılık ve bayagı bir kutsallık getiren “führerprenzip” dogar.
13- Ufak üstün-insanlar bir kez cinayeti buyurmaya görsünler başkandan, yarbaşkana, yarbaşkandan daha ufagına derken cinayet köleye kadar iner, köle ise yanlız emir alır, kimseye emir vermez.
14- Askerlik yasası emre uymamayı ölümle cezalandırır, onuruda köleliktir.
15- Saltık dinamizm iyilige yönelmez, etkenlige yönelir yanlız. Düşmanlar bulundugu sürece, yıldırıda olacaktır; dinamizm varoldukça düşmanlarda bulunacaktır.
16- Düşmanlar sapkındır, ögüt yada probaganda yardımıyla yola getirilmeli; engizisyon yada gestapo yardımıyla yok edilmelidir. Sonuçta şudur; insan partidense, füchrer!in hizmetinde bir araçtan, aygıtın bir çarkından; füchre’in düşmanıysa aygıtın bir tüketim ürününden başka bir şey degildir.
17- Başkaldırıdan dogmuş olan usdışı atılım insanın bir çark olamamasını saglayan şeyi yani başkaldırının kendisini indirgemekten başka birşey düşünmez artık.
18- Alman devrimcinin romantik bireyciligi, suçsuzlugunu en sonunda nesneler dünyasında giderir.
19- Usdışı yıldırı insanları birer nesne Hitler’in deyimiyle birer “gezegen basili” durumuna getirir.
20- Probaganda ile işkence, dolaysız bozup çürütme yollarıdır, düzenli düşkünleştirme, umursamaz cani ve suç ortaklıgı karışımıdır.
21- Öldüren yada işkence eden kişi yanlız bir gölge görür başarısında; kendini suçsuz bulamaz,öyleyse yönsüz bir dünyada genel suçlulugun artık yanlız gücün kullanılmasını yasaya uygun kılması, yanlız başarıyı kutsaması için kurbanın kendisinden de suçlulugu yaratmalıdır.suçsuzluk düşüncesi suçsuzun içindende silinince, umutsu dünya üzerinde “güç degeri” egemen olur.
22- Adalet savı adaletin aktörel bir dogrulanışı üzerine kurulmadımı adaletsizlikle suçlanır.bu dogrulanış olamadımı bir gün gelir suçta görev olur. iyilik ve kötülük yeniden zaman sokuldu mu olaylara karıştı mı hiçbir şey iyi yada kötü degildir artık ya zamansızdır yada zamanını doldurmuştur.
23- Sosyalist ögreti bilimsel bir temeli varsayar, bunuda ancak aydınlar verebilir ona.
24- Tarih, katillere alışkındır.
25- Marks’çılıgın gerçekten bilimsel olan tek yanı söylenenleri daha baştan yadsıması, en çig çıkarları gün ışıgına çıkarmasıdır.