22 Ekim 2013

Bertolt Brecht - Me - ti

İstediğince yalın görünsün göze 
Kuşkuyla bakın En küçük olaya bile ! 
Sınayın gerekli olup olmadığını , Hele 
«alışılagelmiş» türden ise ! Açıkça 
istiyoruz şunu sizden : 
Sakın doğal bulmayın hep alışılageleni ! 
Çünkü artık hiçbir şeye doğal denmemeli ; 
şu kanlı kargaşanın , şu düzenli geçinen 
düzensizliğin , serserice başına 
buyrukluğun ve insanla ilintisini yitirmiş 
insanlığın egemen olduğu dönemlerde 
kimse demesin : Doğaldır bu olup bitenler ; 
böyle denmesin ki . Her şeyin  
değişebileceğine inanılsın.

ME-Tİ ÜZERİNE
Her türlü açıklamadan önce, belki de şu soruyu sormak gerekiyor: Brecht neyi kanıtlar Meti'yle?
Me-ti, bütünüyle kendine özgü, yöntemi alışılmamış bir felsefe yapıtı, çok ilginç bir düşünce ürünüdür. Brecht, bu çağa, günümüze, çağımızın büyük toplumsal değişimlerine ilişkin çok önemli şeylerden söz açarken, İsa'dan epey önce doğmuş bir Çin filozofundan yararlanır. Zamanı geçmişe kaydırır, ama irdelediği sorunlar çağımızı ilgilendirmektedir. Çin filozofu Mo ti (Me-ti), «bilimsel çağ»da yaşamaktadır artık; üstelik Lenin'le, Engels'le, Rosa Luxemburg'la ve daha birçok kişiyle konuşur, tartışır; Brecht kendi düşüncelerini, görüşlerini bu filozofun ağzından dile getirir. Bu davranışın nedeni nasıl açıklanabilir? Sürekli değişimin sanatçısı Brecht, belli bir çizgiye, dizgeye ve kalıpçı düşünceye bağlı kalamazdı kuşkusuz. Onun bakış açısında, diyalektik çağlar boyu nasıl bir gelişim gösterdiyse öylece ve bütünsellik içinde yansıtılmalıdır. Dolayısıyla söz konusu zaman kaydırması, temel bir anlamı içermektedir.


En kısa deyişle, Brecht'in bu yapıtı insanoğlunun aydın düşünceye ulaşma ve insanca yaşama mücadelesini tarihsel boyutuyla kanıtlar. Brecht'in yer yer düşüncelerinden yararlandığı, yer yer de çağımızın düşüncelerinin, eylemlerinin sözcüsü yaptığı Çin filozofu Mo Ti, eldeki bilgilere göre, İ.Ö. 479–381 yılları arasında yaşamıştır. Mo Ti tutucu okullar karşısında en büyük ve güçlü seçenek durumundaydı.

 Mo Ti'nin tutuculuk karşıtı olması, sanırız, her şeyden Önce ilgisini çekmiştir Brecht'in. Bunun yanı sıra, Çin filozofu, Konfüçyüs düşüncesine ve ayrıca bu okulun yandaşlarına karşı daha özgür bir dünyayı, sınıf farklılaşmalarının elden geldiğince ortadan kalktığı, eşitlik düzeninden temellenen tanrısal yazgıya inançsızlığı savunmuş ve mohizm okulunu kurmuştu.

 Konfüçyüs Okulu, bütünüyle, eski derebeylik toplum düzenine bağlıydı; birkaç zorunlu yenilikle yetiniyor, yürürlükteki düzeni açıkça benimsiyordu. Mo Ti'nin dünya görüşü ise bu düzeni, neredeyse, bütünüyle değiştirmeğe yöneliktir. Mo Ti, çağma göre, ilerici bir düşünce dizgesi geliştirmiş, savaşların ve barışların nedenlerini gözüpeklikle araştırmış, yoksulluğun toplumsal açıklamasına girişmiş, ortaklaşa yaşamın koşullarını, olanaklarını irdelemiştir. Böylelikle toplumsal alandaki aksaklıklar, egemenlerin düzen anlayışına ve yanılgılarına bağlanmaktadır. Bu, ilk elde, bireylerin birleşmesi temeline dayanan bir felsefedir. Aynı meslekten kişilerin, özellikle çalışanlar'ın birleşmesi, loncalar kurması gerekir. Bireyler, birbirlerine akraba, arkadaş gibi davranmanın eğitiminden geçmelidirler. Dolayısıyla mohistler, apayrı bir öbekleşmede buluşmuşlar ve yardım etme düzeninin en büyük savunucuları olmuşlardır.

 Çin felsefesiyle, hemen hemen marksizme eğildiği yıllarda yoğun biçimde uğraşan Brecht, uzak doğu uygarlık tarihinde böyle bir diyalektik düşünce yanlışıyla karşılaşınca, onu günümüze değin yaşatmıştır. Bu, Brecht'in tiyatrodaki tutumuna çok bezer: Ortaya çıkarılan metin, ancak çağı içinde ilerici sayılabilecek Mo Ti'ninkinden hem apayrı, hem tarihsel boyutunu onda bulan, hem de bizimkisine benzeyen bir dünyada yansılanmış bir oyun gibidir. Kanıtlayabilmek için bir yargıya başvuralım: Brecht üzerine ilginç yaşam-öykülerinden birini yazmış olan Marianne Resting şöyle diyor: «Brecht, yalnızca tiyatro anlayışını uygulama alanına sokmakla kalmamış, (çalışma mekânı olarak) tiyatro içersinde kendine özgü ideal bir devlet kurmuştu. (...) Bu tiyatronun yardımıyla, kendi dünya modelini biçimliyordu. Bu dünya, gerçekte hiçbir yerde raslanmayan bir dünya idi; ama insanı beklenmedik şekilde hepimizin dünyasına götürebiliyordu.» 

1) Me-ti açısından da durum farklı değildir. Okur, özellikle Brecht'in deyişiyle «göze hoş görünen kabuğun altındaki kaynar tufanı» algılayabilen, toplumdaki türlü eşitsizliklerden ve aksaklıklardan gönenmeyen, tedirgin okur Me-ti'de gününün dünyasını çıplak konumuyla bulmakta güçlük çekmeyecektir. Me-ti metinleri, ilk planda, Brecht'in, Mo Ti'nin Öğretisi karşısındaki tutumunu sergiler. Ancak bu sınırlar içersinde kalmayan yapıt, aynı zamanda Brecht'in kaleminden çıkma ve çağımızın en önemli politik olaylarını marksist görüşle, fakat tabiî «Çinli giysileri içersinde» çözümleme amacını güden bir deneme niteliğindedir. 

2) Bu yapıtı kavrayabilmek için bir kez daha Mo Ti'ye ve mohizmc eğilme zorunluğu var. Mo Ti'nin ethik-felsefe dizgesi, özellikle İ. Ö. 4. ve 3. yüzyıllarda büyük önem kazanmıştı. Bu önem, belirtildiği gibi Konfüçyüs okuluyla taoizmin taşıdığı önemin gerisinde değildi. Konfüçyüs okulunun tutuculuğu gibi, taoistler de toplum gerçeklerine bir anlamda sırt çevirmişler, kişinin azla yetinip kendi  kendine   yetmesini  yeğlemişlerdi. Mohist düşünce ise, yüksek tabakaya ses yöneltmekle birlikte, temelde, anti-aristokratik bir düşünce dizgesini geliştirmeğe koyulmuştur. Mohizm dizgesi içersinde «yararlılık» ve «topluma hizmet» kavramları odak noktası niteliğindedir. Paylaşılamayacak her türlü lüksün mahkûm edilmesi, bu tutumun doğal sonucudur. Mohizm dizgesinde toprak ele geçirme amacıyla, salt bu amaçla savaşmağa çok kötü gözle bakılması, çağdaş Çin düşünürlerinin mohistleri kendi düşünce gelenekleri içersinde değerlendirmelerinin belli başlı nedenidir. İ. S. 2. yüzyılda hemen hemen tümüyle silinen mohizm, 18. yüzyılda Konfüçyüs okulu karşısında bir yeniden doğuş dönemi geçirmeğe başlamıştır.

3) Me-ti, Brecht'in ancak ölümünden sonra yayımlanabilen yapıtları arasındadır. Yapıt, Brecht'in «Me-ti» başlığını taşıyan çeşitli dosyaları arasından derlenmiştir. Mo Ti'nin özgün yapıtının Alfred Forke tarafından yapılan 1922 basımlı Almanca çevirisi de Brecht'in ölümünden sonra, 6ayfa kenarlarında yazarımızın notlarıyla birlikte bulunmuştur. Yapıt başlangıçta «Davranış Öğretileri İçin Kitapçık» genel başlığını taşımaktaydı. 1939 Mayısında ilk kez «Özdeyişler Kitabı» (Buch der Wendungen) başlığı kullanılmıştır. Metnin oluşturulmasında Brecht'in bir oyuncu arkadaşıyla, ahlâk ve materyalizm üzerine yaptığı tartışmalar da işlev kazanmıştır. 1942 başlangıcında Brecht, «Özdeyişler Kitabı»na «Bir Yazı Üzerine Düşünceler» adlı bir bölüm eklemeği tasarlamıştır. Ama bu tasarımını, daha sonra Ka çokların Konuşmalarına aktarmıştır.
Brecht'm yaşamöyküsü yazarlarından Frederic Ewen, Me-ti için şu bilgiyi verir: «Bu yapıt, Brecht için felsefî, politik ve ethik nitelikte bir el kitabıydı, ya da kendi deyişiyle 'toplumsal davranışlara ilişkin yönerimler içeren bir kitapçık'tı. Almanya'dan kaçışından hemen sonra yazılmasına başlanan kitap, ancak yazarın ölümünden on yıl sonra yayımlanabildi. (...) Brecht'in kitapta ele aldığı konular arasında Rusya'da özgürlük sorunuyla Stalin-Troçki çatışması vardır. Brecht, bu konularda kendi içersinde bir uzlaşmaya varabilmiş değildir; Rusya'daki endüstrileşme ve tarımın kolektifleştirilmesi süreci sırasında, bu süreci gerçekleştirebilmek amacıyla yönetiminin tek kişi yönetimine dönüşmesinden kesin bir endişe duyar. Stalin davalarına kuşkuyla bakar. (...) Bu arada (Me-ti gibi) kargaşa döneminde yaşamış, ama ileriye yönelik umutlarını yitirmemiş olan Marx, Engels ve Lenin gibi büyük 'klasiklerle' özdeşleşir Brecht...»

4) Çevirinin gerçekleştirilişinde Almanca «Verein» sözcüğü, Türkçe karşılığında değiştirilerek kullanılmıştır. Bu sözcüğün dilimizdeki kesin karşılığı «dernek» olmakla birlikte,  «parti» sözcüğü kasıtlı olarak yeğlenmiştir. Metinde anlatılan olayların ve durumların çağımızla ilintili olması, bu değiştirimi zorunlu kılmıştır. Kuşkusuz böyle bir değiştirim Brecht'in eski zamanı çağrıştıran esprisine ters düşüyor. Öte yandan okurun metinle ilişkisini güçlendirmek açısından da gerekliydi. Me-ti'de Brecht, kurulu dizgelerden değişik düşünceleri alan ve bunları birleştirerek kendi öğretisi kılan bir seçmeci olarak ortaya çıkmaz. Yaptığı işin eklektizmle ilintisi yoktur. Henning Rischbieter, Brecht'in kendi zamanına kadar biriken malzemeyi nasıl değerlendirdiğine ilişkin olarak şunları yazar: «Bulduğunu alıp yeni bir üretimde kullanmak üzere değiştirir. Avrupa ve Asya edebiyatlarında işine yarayabileceğine inandığı ne varsa alır... Ama Brecht'in kendi zamanına kadar uzanan gelenekten bir şeyler almasının nedeni, yalnızca bir toplama, saklama, ayakta tutma amacı gütmek değildir. Başka deyişle Brecht'in amacı bir «müze» oluşturmak değildir; yansıtmak istediğine açıklık ve etkinlik kazandırabilecek ne varsa almaktan çekinmez... Ama bunları, ancak, amaçları için yararlı bulduğu ölçüde özgünlükleriyle korur...» 

5) Kendi çağına değin birikenin tümünden yararlanmak, değiştirmekten, kalıplar kurmaktan hiçbir zaman çekinmemek: Bu tutumun bir tek amacı vardır, o da, çağının tanığı olabilmektir. Hem de tanık istemeyen bir çağın tanığı olabilmek...Brecht yaşamı boyunca istenmeyen tanıklıkların mücadelesini ödünsüz verebilmiş ender sanatçılardandır. Onun yapıtları arasında bu savaşımı en açık biçimde belgeleyen Me-ti ise, gerçekliklerin, davranışların, eğilimlerin saklanmasına, örtbas edilmesine alışılmış ülkemizde, okura yepyeni boyutlar kazandıracak niteliktedir. Kuşkusuz bu yapıt, insana yaraşır bir düzeni, her türlü yönsemesinde irdelemektedir. Dikkatle okunduğunda, okur, yalnız toplumsal davalara ilişkin sorunların değil, öte yandan toplumla bağlantılı bireysel sorunların da çözümlendiğini görecektir bu yapıtla. Kültür hayatımız için asıl yeni olan da budur demek, yanlış bir sav olamaz.

Ahmet Cemal