Keder gibi ödünç
kahkaha gibi karanlık
neş’e gibi yapraksız
ve kasaba gibi akşamsız
bu şiir peşimden
bir başkası gibi geldi
ve ben yalnızca
mırıldandım onu
mırıldanmak belki de
yetinmektir diye
şiir yerine ödünç
kederle
kahkaha gibi karanlık
neş’e gibi yapraksız
ve kasaba gibi akşamsız
bu şiir peşimden
bir başkası gibi geldi
ve ben yalnızca
mırıldandım onu
mırıldanmak belki de
yetinmektir diye
şiir yerine ödünç
kederle
Fiyakası nedir hayatın?
1.
Hayatımı nasıl taramalıyım ki fiyakalı dursun
kimse anlamasın bir İstanbul hatırası olduğunu
yoksa taşralı bir küçük adam Paris 'te şair olur
ve ölür, ütülü bir mendil gibi unutulur
Galiba insanın yakışıklı bir kâlbi olmalı önce
sık sık tozu alınmalı, parlatılmalı aynalı sözlerle
benimse kâlp hususunda cilalı bir cümlem bile yok
mırıldandığım sözlerin çoğu ondan gelse de
Kendime en çok on yedi yaşımda benziyormuşum
buldum o çocuğu Gençlik Parkı'nın önünde
yıllar seni eskitememiş dostum, ifaden aynı
yarısı tebessüm yarısı korku dolu o çehre
suçlarımla göz göze gelmemek içinmiş meğer
o resimden bugüne gözlerimi kaçırarak bakışım
hâlâ suç gibi duruyor o bakış gözlerimde
2.
Yıllarca mırıldandım olmadı, artık yalvarıyorum
Tanrı'm n'olur bir fiyaka bağışla bana
hatırlı kullarının arasında sayılmasam da
çok görme ufacık bir jesti, fiyakalı bir bakış
fırlatmadan ölüp gideceğim yoksa
Yalnızca ben değilim bunu dileyen
kâlbim ki kırk yılı aştı bir-iki kez evinden
çıkıp başkalarının kâlbinde konaklamaktan başka
fiyaka nedir hiç bilmedi hayatta
her kâlbin olur o kadar fiyakası
boşuna mı besliyoruz onu göğsümüzün
en güzel odasında
3.
Yürüyüşümse hiç fiyakalı olmadı zaten
aynı yol aynı menzil, bir adamla gölgesi,
on yedi yaşındaki çocuk ve adam, ikisi de ben
gittik durduk uygun adım hiç mırıldanmadan
ve gölgesi sahibinden muntazam o memur
adımlarla uydum da şu hayat denen mesaiye
yine de uygunsuz bir şey kaldı bu muammadan
4.
Hiç kolay değilken kendine alışması insanın
başkaları nasıl da kolayca alışır ona, şaşarım
onlar alışınca alışmak kaldı bana da
oysa unutulacak kadar alışılsın istemiştim hep
varlığım kadar yokluğum da -varlığım
yokluğuma armağan olsun- varken olmadı da
bari yokluğumdan bir fiyaka kalsın!
5.
Orhan Kemal romanlarında rastlardım o kadına
hani tütün içen adamını kokusundan sever ya,
tüttüm durdum da onca biri çıkıp demedi:
o sigarayı bir tutuşun var ki adamım
kim görse aşka düşer de kül olur ona!
Başka resmim olmadığındandır bunca kül bunca duman
o da eskidenmiş meğer, sönmüş, yetişemedim
tütünün fiyaka sayıldığı büyülü zaman
6.
Ruhun fiyakası mı işte buna gülerim
onu bir tek şairler yazar yazmasına da
yine şairler anlamaz: ruh bir miras
fakat gelenek gibi yeniden yorumlanırken
galiba biraz cila gerekiyor ona da
fiyaka yapayım derken fiyasko olur da
ruha ıstırap vermekten başka bir işe yaramaz!
Bilirim fiyakalıdır bazı itiraflar, bende
ne fiyakalı bir itiraf var ve ne de bir cümle
acı ve trajedi, aşk ve ölüm üstüne, şöyle;
Aşk tek kişilik cinayettir ve herkes
kendine kıyar sevdiğini öldürmeden önce!
7.
Gür bir hayat gerekir şiire taramak için
bundandır bende üzgün durması kelimelerin
Hayatımı nasıl taramalıyım ki fiyakalı dursun
kimse anlamasın bir İstanbul hatırası olduğunu
yoksa taşralı bir küçük adam Paris 'te şair olur
ve ölür, ütülü bir mendil gibi unutulur
Galiba insanın yakışıklı bir kâlbi olmalı önce
sık sık tozu alınmalı, parlatılmalı aynalı sözlerle
benimse kâlp hususunda cilalı bir cümlem bile yok
mırıldandığım sözlerin çoğu ondan gelse de
Kendime en çok on yedi yaşımda benziyormuşum
buldum o çocuğu Gençlik Parkı'nın önünde
yıllar seni eskitememiş dostum, ifaden aynı
yarısı tebessüm yarısı korku dolu o çehre
suçlarımla göz göze gelmemek içinmiş meğer
o resimden bugüne gözlerimi kaçırarak bakışım
hâlâ suç gibi duruyor o bakış gözlerimde
2.
Yıllarca mırıldandım olmadı, artık yalvarıyorum
Tanrı'm n'olur bir fiyaka bağışla bana
hatırlı kullarının arasında sayılmasam da
çok görme ufacık bir jesti, fiyakalı bir bakış
fırlatmadan ölüp gideceğim yoksa
Yalnızca ben değilim bunu dileyen
kâlbim ki kırk yılı aştı bir-iki kez evinden
çıkıp başkalarının kâlbinde konaklamaktan başka
fiyaka nedir hiç bilmedi hayatta
her kâlbin olur o kadar fiyakası
boşuna mı besliyoruz onu göğsümüzün
en güzel odasında
3.
Yürüyüşümse hiç fiyakalı olmadı zaten
aynı yol aynı menzil, bir adamla gölgesi,
on yedi yaşındaki çocuk ve adam, ikisi de ben
gittik durduk uygun adım hiç mırıldanmadan
ve gölgesi sahibinden muntazam o memur
adımlarla uydum da şu hayat denen mesaiye
yine de uygunsuz bir şey kaldı bu muammadan
4.
Hiç kolay değilken kendine alışması insanın
başkaları nasıl da kolayca alışır ona, şaşarım
onlar alışınca alışmak kaldı bana da
oysa unutulacak kadar alışılsın istemiştim hep
varlığım kadar yokluğum da -varlığım
yokluğuma armağan olsun- varken olmadı da
bari yokluğumdan bir fiyaka kalsın!
5.
Orhan Kemal romanlarında rastlardım o kadına
hani tütün içen adamını kokusundan sever ya,
tüttüm durdum da onca biri çıkıp demedi:
o sigarayı bir tutuşun var ki adamım
kim görse aşka düşer de kül olur ona!
Başka resmim olmadığındandır bunca kül bunca duman
o da eskidenmiş meğer, sönmüş, yetişemedim
tütünün fiyaka sayıldığı büyülü zaman
6.
Ruhun fiyakası mı işte buna gülerim
onu bir tek şairler yazar yazmasına da
yine şairler anlamaz: ruh bir miras
fakat gelenek gibi yeniden yorumlanırken
galiba biraz cila gerekiyor ona da
fiyaka yapayım derken fiyasko olur da
ruha ıstırap vermekten başka bir işe yaramaz!
Bilirim fiyakalıdır bazı itiraflar, bende
ne fiyakalı bir itiraf var ve ne de bir cümle
acı ve trajedi, aşk ve ölüm üstüne, şöyle;
Aşk tek kişilik cinayettir ve herkes
kendine kıyar sevdiğini öldürmeden önce!
7.
Gür bir hayat gerekir şiire taramak için
bundandır bende üzgün durması kelimelerin