Amerikan edebiyatının devi Jack Kerouac’tan, Beat Kuşağı destanını yazan kitap: Yolda.
Kafaları
dumanlıydı, hayatın sillesini yemişlerdi belki, iflah olmaz
hayalperestlerdi... Yaşam yazılacak bir şiirdi onlar için ve beklemezdi.
Gökyüzü
bunca geniş, hayat bunca kısa, hayaller bunca sonsuzken yol özgürlüktü.
Yol dostluktu, maceraydı; sonsuz olasılığın toplamı, yaşamın
kaynağıydı. Yolun sonunda aşk vardı, söz vardı, ses vardı; başlangıçlar
hep şen, hep heyecanlıydı. Hızla giden bir arabanın dikiz aynasına
yansıyordu hayatın anlamı, öyle bir şey varsa tabii; tan kızıllığında,
gecenin bağrında, bir dostun yanı başında. Hareket halinde olan için
ölüm yoktu, tasa yoktu; devinim vardı sadece, dünyayı berraklaştıran,
yaşamı anlamlı kılan. Yıldızların altında, hızla giden arabaların arka
koltuklarında, kaçak atlanan tren vagonlarında, çadırlarda, barakalarda,
uzak diyarlarda kutsal yaşam vardı ve yüreklerindeki coşkuyu daracık
bir dünyaya sığdıramayanlar, yollarda şahlandı. Nereye olursa...
Bir
caz melodisi gibi kıvrak ve neşeli, bir esrimeydi hayatın kendisi, tıpkı
bir düş gibi ve tüm gerçekler, hızla giden bir aracın tekerleklerini
öpen asfalt misali önlerine seriliverdi.
Jack Kerouac, bir döneme damga vuran Yolda’da
kendi hikâyesini anlatıyor. Sansürsüz, yalansız, olduğu gibi. Belge
niteliğinde bir roman, aynı zamanda bir şarkı bu belki de; özgürlüğün,
arayışın, dostluğun, kayıp babaların ve küskün oğulların, onulmaz yaşam
hasretinin şarkısı.
Yaşama ve aşka saygıyla: Yolda!
- - - - - -
"Çünkü benim için yalnız çılgın insanlar önemlidir, yaşamak için çıldıranlar, konuşmak için çıldıranlar, kurtarılmak için çıldıranlar, aynı anda her şeyi birden arzulayanlar, hiç esnemeyen, beylik laflar etmeyen, yıldızların arasında örümcekler çizerek patlayan ve en ortalarındaki mavi ışığı görenlere, ‘vay canına’ dedirten o muhteşem sarı maytaplar gibi yanan, yanan, yanan insanlar."