"İnsan olmak, gerçek insan, etiyle kemiğiyle insan olmak bile ağır gelir
bize. Utanırız bundan, insan olmayı yüz karası sayarız, benzeri olmayan
toplumsal birtakım insanlar olmak için çabalarız. Ölü doğmuş insanlarız
biz ve uzun zamandır canlı babaların çocukları değiliz, giderek daha çok
hoşlanıyoruz böyle doğmuş olmaktan. Zevk duyuyoruz bundan. Çok yakın
bir gelecekte bir şekilde düşüncelerden doğmanın yolunu bulacağız."
Dostoyevski'nin
Gogol etkisinden kurtularak kendi sesiyle verdiği ilk büyük yapıt olan
Yeraltından Notlar, Avrupa'daki büyük varoluşçu edebiyatı müjdeleyen bir
roman. Kitap, okuruna yeraltı diye adlandırdığı bir ruh halinden
seslenen karakterin uzun, çılgınca söyleviyle başlıyor. Ardından, bu
ahlakçı, uyumsuz, dürüst kişinin yaşadığı bir aşağılanma olayı
anlatılıyor. Yüz elli yıldır okunan gerçek bir başyapıt.
- - - - - -
Benim bir dostum var baylar…Üstelik o, sadece benim değil, sizin de
dostunuzdur; onunla dost olmayan yoktur zaten. Bu dost, bir işe
başlamadan önce akıl, mantık kural arına göre nasıl hareket edilmesi
gerektiğini açık, güzel ve tatlı bir dille ifade eder. Bütün bunların
ardından gerçek, normal bir insanın çıkarlarından heyecanlı, tutkulu bir
şekilde bahsederek, aslında ne kendi çıkarlarını ne de erdemliliği
anlamayan miyoplarla alay eder. Hemen ardından, bir çeyrek saat sonra,
gerçekte hiçbir sebep yokken, bütün çıkarlarını hiçe sayan bir içgüdüyle
bambaşka bir yol izler; yani az önce söylediklerinin tam tersini
söylemeye başlar: Aklın ve mantığın kural arını, insanların çıkarlarını
hiçe sayar. Şunu da belirteyim: “Dostum” diyerek genel bir anlamı
belirttiğim için bütün suçu ona yüklemek biraz zordur. Değerli
okuyucularım, üzerinde durulması gereken en önemli konu şudur: İnsana en
üstün çıkarlarından daha üstün gelen bir şey ya da (mantığın
sınırları içinde kalmak için) son derece faydalı (az önce hiçbir listeye
girmediğini söylediğim) başka bir çıkar yok mudur? İnsanlar, gereğini
hissedince, bu çıkar uğruna akıl, şeref, huzur, refah gibi bütün güzel
ve faydalı şeylere karşı gelebilirler. Bunları, en değerli, en köklü, en
yararlı olarak gördükleri bir çıkar için yaparlar.
— Demek ortada bir çıkar var yine! diye sözümü keseceksiniz. Size her
şeyi anlatmama izin verin. Laf cambazlığı değil mesele; bahsettiğim
çıkar, tüm sınıflandırmalarımızı, kişilerin mutluluğu için uğraşan
insanseverlerin kurduğu sistemleri paramparça etmektedir. Sözün kısası,
bu çıkar, her şeye engel olmaktadır. Ama sizlere bunun adını söylemeden
önce, kendi aleyhime hareket edecek olsam da, birkaç söz söylemek
istiyorum. Bence tüm bu sistemler, insanlığa gerçek, normal çıkarlarının
ne olduğunun söylenmesi ve bu çıkarların sağlanmasıyla herkesin hemen
iyi ve soylu olacağı fikri, şimdilik sadece varsayımdan ibarettir. Evet
baylar, yalnızca bir varsayım… Aslına bakarsanız, insanlığın
gelişmesinde kişisel çıkarlara dayanmış olan bir sistemi temel kabul
etmek, Buckle’ın uygarlığın insanların yumuşattığı, bu nedenle onları da
daha az vahşi, savaşmaya daha az yatkın duruma getirdiğini savunmasına
benzer bence. Bu şekilde bir mantık yürütülerek böyle bir sonuca
ulaşılabilir. Fakat insanlar sistemlere, bazı soyut kavramlara o denli
bağlıdırlar ki, sadece mantıklarını haklı çıkarmak için gerçekleri göz
göre göre değiştirmeye, gözlerini kapayıp kulaklarını tıkamaya
razıdırlar. Bu, çok anlaşılabilir bir örnek olduğu için ele aldım. Şöyle
bir bakın çevrenize, kan gövdeyi götürüyor; üstelik şampanya gibi
keyifli bir şekilde. İşte size, Buckle’ın da yaşadığı ondokuzuncu
yüzyıl! İşte, büyük Napoleon ve bugünkü Napoleon!
İşte, sonsuz Kuzey Amerika Birliği! İşte size, bir
karikatüre benzeyen Schlezwig Holstein Prensliği!.. Uygarlık bizi nasıl
yumuşatmış, görelim. İnsanların duygu çeşitliliğini artırmaktan başka
işe yaramaz uygarlık. Duyguları çeşitlendikçe insan, kan dökmekten zevk
almaya başlar hale geliyor. Buna birçok örnek gösterebiliriz; en
ustalıkla işlenen cinayetlerin, çoğu kez kültürlü, aydın insanlar
tarafından yapıldığına dikkat ettiniz mi? Attila’ların, Stenka
Razin’lerin ustalıkta geçemeyecekleri bu adamlar, eğer onlar kadar
dikkat çekmiyorlarsa bunun tek sebebi, çok sık rastlanmalarından dolayı
alışkanlık haline gelmeleridir. Uygarlıkla beraber insanlar, daha çok
kan dökmeseler de, daha kötü, daha iğrenç birer cani olmuşlardır.
İşte o zaman (bütün bunlar, sizin sözleriniz, benim değil) yeni, her
şeyiyle matematiğin kesinliğiyle meydana getirilmiş bir ekonomik düzen
kurulacak dünyada. Soru denen bir şey olmayacak ortada; çünkü cevaplar
çok önceden hazır olacak. Sonra, sırçadan bir saray yapılacak; bunun
üzerine Anka kuşu uçup gelecek. Fakat şu da var ki, (şimdi bunları ben
söylüyorum) bu hayat sıkıcı değildir diye söz veremem. (Her şey
matematiksel olarak hesaplanınca insana yapılacak ne kalır ki?) Bunun
yanında, bir tek yanlış hareket bile görülemez; insan bu durumda can
sıkıntısından neler neler uydurmaz ki? Altın iğneler de bu can sıkıntısı
yüzünden batırılıyor zaten.
- - - - - -
Yeraltı Adamı’nın bir devlet memuru olarak geçirdiği tekdüze günler,
yanında bir türlü rahat hissedemediği arkadaşları ve hayattaki mutlak
yalnızlığı, bıkkın bir öfke ve küçük, imkânsız pazarlıklarla gittikçe
daha fazla lekelenir, ta ki kendisini bir arada tutan görünmez ipler
yavaşça çözülmeye başlayana kadar. Yeraltından Notlar, yayımlandığı 1864
yılından beri öfke ve sessizliğin en güçlü manifestolarından biri
olmuştur.