02 Haziran 2016

Melih Cevdet Anday "Geri bırakılmış halkın beğeni düzeyine seslenmek halkçılık değil, yeteneksizliğin örtbas edilmesidir."

Melih Cevdet Anday, saraylı bir babanın oğluydu fakat orta halli bir ailede, tahmin edilen sıkıntıları çekerek büyüdü. Babasını ‘sevmiyor’, onunla hayat duyumu ve ideolojisi uyuşmuyordu. Ankara Taş Mektep’ten Orhan Veli ve Oktay Rifat’ın sınıf arkadaşıydı. Bir süre Belçika’da sosyoloji okudu ancak eğitimi II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle kesintiye uğradı. O da yurda dönüp bir memuriyet edindi.
"Ukde" adlı ilk şiiri 1936 yılında Varlık Dergisi’nde yayımlanan Anday, adını ilk olarak 1941’de, Orhan Veli’nin "Garip" adlı kitabında yer alan şiirleriyle, bu akımın üç öncü şairinden biri olarak duyurdu. (Tam kadro: Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday) Garipler, iki savaş arasında yetişen ve dünyanın değişimine tanık olan bir şair demetiydi. 1920 - 40 arasında Batı şiirinde yaşanan çağdaş ve devrimci şiir akımlarının etkisi, Türk şiirine onların bilgi birikimi ve kalemi sayesinde yansıdı. 1940 ve Garip, şiirde burjuva duyarlılığının ve aşırı duygusallık dar çemberinin yıkıldığı bir dönüm noktasıydı. Gelenekçiler tarafından hiç de hoş karşılanmadılar. Ki bu hoşnutsuzluğu bugün bile sürdürenler var. Orhan Veli, durumu şöyle yorumluyor: "Tarihin beğenerek andığı insanlar, daima dönüm noktalarında bulunanlardır. Onlar bir ananeyi yıkıp yeni bir anane kurarlar."
Veli’nin ölümünün ardından Oktay Rifat ile şiir yolunu ayıran Anday, ironi sanatını konuşturduğu toplumcu şiir anlayışını bir süre devam ettirdi. 1956’da yayımlanan "Yanyana"nın ("Toplu Şiirler 1"in içinde var) üslubu kavgacı bulununca Türk Ceza Kanunu’nun 142. maddesi uyarınca toplatıldı. Anday ve eser, yapılan kovuşturma sonucunda aklandı. Anday, Rosenbergler’in idam edilecekleri gece yazdığı "Anı" ve "Tohum" gibi meşhur şiirlerini toplumcu ağırlıklı ürünler verdiği bu dönemde yazdı. Lirizme karşı tavrı netti. Aşağılıyordu. Oysa derdi lirizmle değil yozlaştırılmış sanatlaydı.
1962 sonunda yayımlanan "Kolları Bağlı Odysseus", Anday şiirinin döndüğü en karakteristik kavşak oldu. Yazar bundan böyle felsefeye ağırlık vererek, anlamı yüzeyden derine çekerek yazıyordu. Mitolojik öyküler anlatan, çok daha kapalı bir tarzı vardı artık. Memet Fuat, Melih Cevdet’in ‘halkın beğenisi’ni ölçü olarak almayı kesinlikle doğru bulmadığını söylüyor. Zira Anday, sanat ve edebiyatın halkın bilincini yükseltmek, halkı eğitmek gibi bir misyonu olması gerektiğine inanıyordu: "Geri bırakılmış halkın beğeni düzeyine seslenmek halkçılık değil, yeteneksizliğin örtbas edilmesidir."
Melih Cevdet Anday, yazdığı denemelerle bağnazlığı besleyen kaynaklara karşı mücadele eden biriydi. Türkiye törelerini ve geleneksel ahlakı yıllar boyunca eleştirdi. Dil meselesine de takılmıştı. Ona göre Türk dili özleştirilerek kullanılmalıydı. Deneme kitapları ve Cumhuriyet’teki köşe yazıları, ‘Anday meseleleri’nde gerçekten de etkili oldu. Bu yazılar da "Sevişmenin Güdüklüğü ve Yüceliği" (1990 - 94) adıyla kitaplaştırıldı.
İki romanı, "Aylaklar" (1965) ve "Gizli Emir" (1970) de olumlu eleştiriler aldı. Tefrika edilen iki roman, "Meryem Gibi" ve "Yağmurlu Sokak" ise 90’lı yıllarda kitap olarak yayımlandı. Melih Cevdet Anday’ın yazdığı tiyatro oyunları ise çorak bir ortama çim misali düştü. Absürdden etkilenmişti. Yazarın tüm oyunları "Toplu Oyunlar I - II" adıyla bir araya getirilerek yayımlandı. Türkiye’de tiyatro metni deyince ilk akla gelen eser olan "Mikado’nun Çöpleri"nin (1967) de Anday’a ait olduğunu söyleyelim yeter.
Adam Yayınları, son olarak 2002 Ekim’inde "Bir Sis Çanı Gecenin İçinde" adıyla Melih Cevdet Anday şiir derlemesi yayımladı.