tag:blogger.com,1999:blog-36522412287701203662024-03-19T11:48:20.520+03:00hikayelerdirgeriyekalan"Geleceğin savaşı beyin savaşı olacaktır. Bu savaşın zaferi Eğitim yoluyla kazanılacaktır."Atatürkhikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comBlogger4476125tag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-67556333262751647212024-03-14T17:47:00.000+03:002024-03-14T17:47:11.500+03:00Bilimde gerçek arayışı, ulusal sınırların ötesinde bir çabadır. Bizi nefretten, öfkeden, korkudan arındırır. İçimizde var olan en iyi şeydir...Arthur Eddington <p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgy3ev1d0MTstTaeZdK9V9rM5AmWsozeGOnL-boXmRKuHE8Jh-ryDTE_-o6h4doi2SvOq3MQELeO_Zr3noqpr2Q_81E17wOHTm48gLAd0X1PNNio4PAPGGMEN0tMUIbS6itqkbSi6KmHsM29KT4WmrCVrW8l6sQl1JjLEtA_Echx6rhLaTLbX72lItEmYxS/s600/8832.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="480" data-original-width="600" height="256" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgy3ev1d0MTstTaeZdK9V9rM5AmWsozeGOnL-boXmRKuHE8Jh-ryDTE_-o6h4doi2SvOq3MQELeO_Zr3noqpr2Q_81E17wOHTm48gLAd0X1PNNio4PAPGGMEN0tMUIbS6itqkbSi6KmHsM29KT4WmrCVrW8l6sQl1JjLEtA_Echx6rhLaTLbX72lItEmYxS/s320/8832.png" width="320" /></a></div><p></p><p style="text-align: justify;">Bilim, batıl inancın zehridir...<i>Adam Smith</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Başkaları için bu kadar çok, kendimiz içinse bu kadar az şey hissetmek ve bencilliğimizi baskılamak insan doğasının kusursuz tarafıdır...<i>Adam Smith </i></p><p style="text-align: justify;">Özgür bir toplum, içinde güvenle sevilmeyen kişi olabildiğiniz toplumdur...<i>Adlai Stevenson</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Hızlı gitmek istiyorsan, yalnız git. Uzağa gitmek istiyorsan, birlikte gidelim...<i>Afrika Atasözü</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Geleceği tahmin etmenin en kolay yolu, onu icat etmektir...<i>Alan Kay</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Sadece kısa bir mesafeyi görebiliriz.Ancak o mesafede bile yapılması gereken birçok şeyi görebiliriz...<i>Alan Turing</i><br /></p><p style="text-align: justify;">20. yüzyılın sonunda makinalara bakış açımız öylesine değişecek ki, onların düşünebildiğinden söz ettiğinizde garipsenmeyeceksiniz...<i>Alan Turing </i><br /></p><p style="text-align: justify;">İnsanları kendisinin de insan olduğuna ikna edebilen bir bilgisayar 'zeki' olarak görülmelidir...<i>Alan Turing</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Gerçeği aramak, arzulananı aramak değildir...<i>Albert Camus</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bilim, gündelik düşüncelerimizi hassas bir şekilde düzenlemekten fazlası değildir...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Gerçekliğe kıyasla bilimimiz oldukça ilkel ve çocukçadır. Ancak o, sahip olduğumuz en değerli şeydir...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Yaşam, bisiklete binmek gibidir. Dengeni korumak için sürekli ilerlemen gerekir...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Yalnızca başkalarına adanmış bir hayat anlamlıdır...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Entelektüel olgunlaşma doğumda başlamalı ve yalnızca ölüm ile sonlanmalıdır...<i>Albert Einstein </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Ben öğrencilerime herhangi bir şey öğretmiyorum. Sadece öğrenebilecekleri ortamı sağlıyorum...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bilime dayanmayan felsefe boştur. Bilim keşfeder, felsefe yorumlar...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Ama nihayetinde hepimiz aynıyız. Hepimiz maymunlardan türedik...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Eğer Hiroshima ve Nagasaki'yi öngörebilecek olsaydım, denklemimi 1905'te yırtıp atardım...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Mantık sizi A'dan B'ye götürür; hayal gücü ise her yere...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bilimin en nihai amacı; en az sayıda hipotez ve varsayımla, mantıksal çıkarımlardan gelen en fazla sayıda deneysel gerçeği kapsamaktır...<i>Albert Einstein </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Deha ile aptallık arasındaki fark, dehanın sınırları olmasıdır...<i>Albert Einstein </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Hayatı yaşamanın iki yolu vardır:Ya hiçbir şey mucize değilmiş gibi.Ya her şey mucizeymiş gibi...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Düşünceler aklıma birdenbire ve önseziyle gelir. Halbuki önsezi, daha önceden yaşanan entelektüel deneyimlerin son ucundan başka bir şey değildir...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Herkes kendi fikirlerinin mahkumudur. Dolayısıyla bu zindandan kurtulmalı ve bedenlerimiz gençken gerçeğe yönelik düşüncelerimizi sınamalıyız...<i>Albert Einstein </i></p><p style="text-align: justify;">Zihnimde kitaplarda bulabileceğim hiçbir şeyi taşımıyorum. Üniversite eğitimi birçok gerçeği öğrenmek değil, kişilere düşünmeyi öğretmek içindir...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Eğer görelilik teorim ispatlanırsa Almanya beni Alman ilan edecek, Fransızlar ise Dünya vatandaşı... Yanlışlanırsa Fransızlar beni Alman ilan edecek, Almanlar ise Yahudi...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Kendime her gün belki yüz defa, yaşantımızın başkalarının emekleri üzerine kurulu olduğunu, onlara olan borcumu ödeyebilmek için daha çok çalışmam gerektiğini hatırlatıyorum...<i>Albert Einstein </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Aslen mühendis olacaktım. Ancak pratik gündelik yaşamı, sırf açgözlü bir maddi kazanç amacıyla daha da geliştirmek için yaratıcı zekamı harcama düşüncesi bana katlanılamaz geldi...<i>Albert Einstein</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Gerçekler, görmezden gelindiler diye yok olmazlar...<i>Aldous Huxley </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Hata yapan insan, bunu söylemekten asla utanmamalıdır. Çünkü bu, düne göre bugün daha bilge olduğunu söylemenin bir diğer yoludur...<i>Alexander Pope</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Belli bir zaman ve mekandaki ahlak nedir? Çoğunluğun o zamanda ve mekanda sevdiği neyse odur...<i>Alfred North Whitehead </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bariz olanı analiz etme merakı için sıradışı bir zihne sahip olmak gerekir...<i>Alfred North Whitehead</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Aptalca bir şeyi elli milyon kişi de söylese, o şey hala aptalcadır...<i>Anatole France</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Her şeyin doğal bir açıklaması vardır. Ay bir tanrı değil, devasa bir kayadır. Güneş ise sıcak bir kayadır...<i>Anaxagoras</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Gerçeği arayanlara inanın; gerçeği bulduğunu iddia edenlere ise şüphe duyun...<i>Andre Gide </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret edemeyen, yeni okyanuslar keşfedemez...<i>Andre Gide </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bazen, kimsenin hakkında hiçbir şey düşünmediği insanlar, kimsenin hakkında hiçbir şey düşünmediği şeyleri yapabilen kişilerdir...<i>Andrew Hodges</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bilim, tıpkı Aşil'in mızrağı gibi, kendisinin açtığı yaraları iyileştirebilir de...<i>Andrew Lang</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Birçok insanda, Dünya’nın evrenin merkezinde ve kendilerinin de tüm türlerin merkezinde olduklarına inanmalarını sağlayan büyük bir ego vardır...<i>Ann Druyan</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Kitaplar uçaktır, trendir, yoldur. Onlar hedef yeridir, yolculuğun kendisidir. Onlar, evimizdir...<i>Anna Quindlen</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Yaşadığım her şeye rağmen, insanların halen iyi kalpli olduğuna inanıyorum...<i>Anne Frank</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Karanlığa lanet okumaktansa bir mum yak... Çünkü karanlığı yalnızca bilimle fethedebiliriz!..<i>Anonim</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Korkularla dolu bir beyinde hayallere yer yoktur...<i>Anonim</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bilim şöyle çalışır: Hata yapmıyorsan, bilim yapmıyorsun demektir. Eğer yaptığın hataları düzeltmiyorsan, kesinlikle bilim yapmıyorsun demektir. Hatalı olduğunu kabul edemiyorsan, hiç yapma daha iyi...<i>Anonim</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bilim ve sanat, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar.Uçamayanlar ise tavuk olur... 'Tavuk toplum', önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz!..<i>Anonim</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Herkes dahidir. Ancak eğer bir balığın zekasını, ağaca tırmanma yeteneğine göre sınayacak olursanız hayatını aptal olduğunu düşünerek geçirir...<i>Anonim</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Sadece tek bir kitap tanıdığını söyleyen biri, okuma biliyor olamaz...<i>Anonim</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bazı problemler öyle karmaşıktır ki, bilge biri onlar hakkında kararsız kalma hakkını kullanmalıdır...<i>Anonim</i></p><p style="text-align: justify;">İnsanlar, özgür olduklarını ispatlamak için zincirlerini tıngırdatırlar...<i>Anonim</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Başkalarını hareketlerine göre, kendimizi niyetimize göre yargılarız...<i>Anonim</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bir işin yapılamayacağını söyleyenler, o işi yapanların önünü kesmemelidir...<i>Anonim</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bir gün hayvanlarla konuşabileceğiz. Bize tek bir şey soracaklar: Neden?..<i>Anthony D. Williams</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Doğada çirkin bir tırtıl, güzel bir kelebeğe dönüşür. İnsanda ise durum tersidir: Güzel bir tırtıl, çirkin bir kelebeğe dönüşür...<i>Anton Chekhov </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Ulusal bilim diye bir şey yoktur; tıpkı ulusal periyodik cetvelin olmaması gibi. Ulusal olan şey, bilim olamaz...<i>Anton Chekhov</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Buldum! Evreka! εὕρηκα!..<i>Archimedes </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bana duracak bir yer ve uzun bir kaldıraç verin, size Dünya'yı kaldırayım...<i>Archimedes</i><br /></p><p style="text-align: justify;">İlk başta imkansız gözüken nice geometrik teoremin isabetliliği zamanla ispatlanmıştır...<i>Archimedes</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Her şeyi keşfettiğini söyleyip hiçbir ispat üretemeyenler; imkansızı keşfetme sahtekarlığında bulundukları için tekzip edilebilirler...<i>Archimedes</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bilge bir insan, tüm hukuk yasaları ortadan kalksa da aynı şekilde yaşamayı sürdürendir...<i>Aristophanes</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Bir fikri kabul etmeksizin o fikir üzerine kafa yorabilmek eğitimli bir aklın işaretidir...<i>Aristoteles </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Her bir hayvanı, ondan iğrenmeksizin araştırmalıyız. Çünkü her biri bize doğal ve güzel bir şeyler sunacaktır...<i>Aristoteles</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Dinlenmek için çalışıyor, barış içinde yaşamak için savaşıyoruz...<i>Aristoteles </i><br /></p><p style="text-align: justify;">İnsan, doğası gereği politik bir hayvan türüdür...<i>Aristoteles</i><br /></p><p style="text-align: justify;">İnsan, üzerinde iyi çalışılırsa, en iyi hayvan türüdür. Ama hukuk ve adaletten ayrı düşerse, var olan en kötü canlıya dönüşür...<i>Aristoteles</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Demokrasilerde aslen bulunması gereken özgürlük ve eşitliğe ulaşmanın en iyi yolu, tüm kişilerin devletin olanaklarını en üst düzeyde paylaşabilmesidir...<i>Aristoteles </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Ezilmişler eşit olabilmek, eşitler üstün olabilmek için baş kaldırır...<i>Aristoteles</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Yasa, düzendir. İyi yasa, iyi düzen demektir...<i>Aristoteles</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Eflatun (Plato) yakın bir dostumdur. Ancak gerçekler, daha yakın dostlarımdır...<i>Aristoteles</i><br /></p><p style="text-align: justify;">İki olasılık var: ya evrende yalnızız, ya da evrende yalnız değiliz. İki olasılık da eşit derecede ürkütücü...<i>Arthur C. Clarke </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Üstün bir bilim, alçak bir ahlakla bir arada olamaz. Bu karışım dengesiz ve kendi kendini yok edicidir...<i>Arthur C. Clarke</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Yeterince gelişmiş bir teknoloji, sihirden ayırt edilemez...<i>Arthur C. Clarke</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Mümkün olan şeylerin sınırları; yalnızca onların ötesine, yani imkansızın sınırlarına geçerek tanımlanabilir...<i>Arthur C. Clarke</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Teorik olarak mümkün olan her şey, teknik zorlukları ne olursa olsun, eğer yeterince arzulanırsa, pratik olarak elde edilecektir...<i>Arthur C. Clarke</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Veri toplamadan teori geliştirmek büyük bir hatadır. Çünkü bu tarz teorileri savunanlar, gerçekleri teorileri için eğip bükerler; teorilerini gerçeklere göre inşa etmezler...<i>Arthur Conan Doyle </i><br /></p><p style="text-align: justify;">İmkansız olanı elediğinizde, geriye kalan her neyse, ne kadar olasılıksız gözükürse gözüksün, gerçek olmalıdır...<i>Arthur Conan Doyle</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Şarlatanlar her zaman öncüdürler. Astrolojiden astronomi, simyadan kimya, hipnozcudan deneysel psikoloji doğmuştur. Bugünün sahtekarı, yarının profesörü olacaktır...<i>Arthur Conan Doyle</i><br /></p><p style="text-align: justify;">İnsan beyni tek seferde sadece bir güçlü duyguyu barındırabilir. İşte o yüzden eğer bilimsel arzu veya merak ile dolu bir beyinde korkuya yer yoktur...<i>Arthur Conan Doyle</i><br /></p><p style="text-align: justify;">İlkel insan meraklı gözlerle ve yavaş, kendinden emin olmayan adımlarla doğruladı. Şimdiyse belirsiz bir hedefe doğru aceleyle yürüyoruz...<i>Arthur Conan Doyle</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Beynin evrimi sadece antik insanın ihtiyaçlarını aşmadı, aynı zamanda evrimsel süreç içerisinde bir hayvanın kullanmayı bilmediği bir organ edinmesine dair tek örnek oldu...<i>Arthur Koestler</i><br /></p><p style="text-align: justify;">Herkes, kendisinin sınırlarını Evren'in sınırları zanneder...<i>Arthur Schopenhauer </i><br /></p><p style="text-align: justify;">Sırf uzun süredir içine düşmüş halde bulunduğunuz için bir hataya tutunmaktan vazgeçin...<i>Aubrey De Graf</i></p><p style="text-align: justify;">Evrime inanmak diye bir şey yoktur; evrim bir gerçektir. Bir inanç meselesi değildir. Güneşi balçıkla sıvayamazsınız. Evrim vardır ve kim ne derse desin bu gerçek ortadadır...<i>Aziz Sancar</i></p>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-41539292282573385332024-02-29T01:03:00.003+03:002024-02-29T01:03:28.689+03:00Dorian Gray’in Portresi - Oscar Wilde<div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwlRsz8gnOF90PKGvisXWZkIrdLR-IM6hfD6gVg9Xuw3mNSkf3TaLYcqaOVu77aacwYVObrnt1yOak7ChpOxjWvb1gobJHNNq8J-L9Oouf0m6g_Jx4GjI9IqdNc22_Wkz5_mPZZHSj4BaqB3m7MrxSl3jyslpUACxmWj-VQTQbJZ2MHZXXZrIQQJzDQQ/s983/Oscar%20Wilde%201.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="983" data-original-width="720" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwlRsz8gnOF90PKGvisXWZkIrdLR-IM6hfD6gVg9Xuw3mNSkf3TaLYcqaOVu77aacwYVObrnt1yOak7ChpOxjWvb1gobJHNNq8J-L9Oouf0m6g_Jx4GjI9IqdNc22_Wkz5_mPZZHSj4BaqB3m7MrxSl3jyslpUACxmWj-VQTQbJZ2MHZXXZrIQQJzDQQ/s320/Oscar%20Wilde%201.jpg" width="234" /></a></div>Yaşlılara gelince; ben yaşlıların her düşüncesine karşı çıkıyorum. İlke olarak yapıyorum bunu. Onlara dün olmuş bir şeyle ilgili görüşlerini sor: Sana 1820’lerde geçerli olan görüşleri aktarırlar, hani herkesin uzun çorap giydiği, her şeye inandığı ve de zırnık bir şey bilmediği günler.
</div><p style="text-align: justify;">Karmaşık ve gergin huylu kişiler hep böyledir. Çok güçlü olan duyguları ya incitir ya da eğilir. Ya öldürür ya da ölür. <i>Sığ hüzünler, sığ aşklar uzun ömürlüdür. </i>Büyük aşklar, büyük üzüntülerse kendi büyüklüklerinin kurbanı olurlar. <br /></p><p style="text-align: justify;">Henüz gençken gençliğinizin değerini bilin. Can sıkıcı insanları
dinleyerek, çaresi olmayan aksaklıkları düzeltmeye çalışarak ya da
çağımızın kendine hedef edindiği şeyler uğruna, yalancı ülküler uğruna
hayatınızı cahil, sıradan, basit insanlar için feda ederek altın
çağınızı heder etmeyin. Yaşayın! İçinizde gizlediğiniz olağanüstü güzel
hayatı yaşayın! Hiçbir şeyi boşa harcamayın. Her zaman yeni duyumlar
peşinde koşun. Hiçbir şeyden korkmayın.</p><p style="text-align: left;">İnsan ruhunu yitirdikten sonra dünyalar onun olsa neye yarar.<br /></p><p style="text-align: justify;">
Oysa yaşamın amacı kendi kendini geliştirmek, tekamül etmektir. Dünyaya
gelme sebebimiz özümüzün farkına varmaktır. Bugünlerde insanlar
kendilerinden korkar oldu. Görevlerin en ulvisini, kendilerine karşı
olanı unuttular. Hayırseverler hayırsever olmasına, açları doyurup
yoksulları giydiriyorlar. Gel gelelim kendileri çırılçıplak, ruhları
açlıktan kıvranıyor. Cesaret denilen şey insanları çoktan terk etmiş.
Belki de hiç cesur olmadık. Ahlakın temelindeki toplum korkusu, dinin
sırrı ise tanrı korkusu. İşte bizi yöneten iki şey.</p><p style="text-align: left;">Hem zaten kadınlar duygularıyla yaşadıkları için acı çekmeye erkeklerden daha yatkındı.</p><div style="text-align: justify;">Ömürlerinde tek bir kez sevenlerdir asıl sığ olanlar. Onların vefa,
sadakat diye adlandırdıkları şeyi ben, ya alışkanlığın verdiği rahatlığa
ya da hayal gücünün yokluğuna bağlarım. Zihinsel yaşam için tutarlılık
neyse duygusal yaşam için de vefa odur: basit bir yenilgi itirafı. Vefa !
Bunu incelemem gerekiyor günlerden bir gün. Sahiplik tutkusu da giriyor
bu işin içine. Başkaları alır diye korkmasak çoktan atacağımız bir sürü
şey var. </div><div style="text-align: justify;"> </div><div style="text-align: justify;">İnsanların ahlaksız diye nitelediği kitaplar insanları kendi ahlaksızlıkları ile yüzleştiren kitaplardır.</div><div style="text-align: justify;"> </div><div style="text-align: justify;">Kadınlar yüreğimize sevgi tohumu ekip bize sevmeyi öğretir. Karşılığında bizden sevgi istemek de hakları.</div><div style="text-align: justify;"> </div><div style="text-align: justify;">Derler ki kadınlar kulaklarıyla ,erkekler gözleriyle severmiş .</div><div style="text-align: justify;"><b> </b></div><div style="text-align: justify;">Günümüzde insanlar her şeyin fiyatını biliyorlarsa da hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar. <br /></div><div style="text-align: justify;"><b> </b></div><div style="text-align: justify;"><i>Bu dünyada en şanslı olanlar bence çirkinlerle aptallar.</i>
Yan gelip yayılarak yaşam denen oyunu ağzı açık seyredebilirler. Zafer
denen şeyi bilmeseler bile hiç değilse yenilgiyi de tatmazlar. Aslında
hepimizin yaşamamız gerektiği gibi yaşar onlar, kaygısız, kayıtsız,
çalkantısız. Başkalarının mahvına yol açmadıkları gibi kendileri de onun
bunun elinde telef olmazlar. Senin unvanınla servetin, Harry, benim
aklım fikrim, karınca kararınca, eğer bir değeri varsa sanatım, Dorian
Gray’in güzelliği… Tanrı’nın bu bağışları yüzünden hepimiz acı
çekeceğiz, hem de büyük acılar.</div><div style="text-align: justify;"> </div><div style="text-align: justify;">Ben birisinden çok fazla hoşlandım mı onun adını hiç kimseye söylemem.
Onun kimliğinden bir parçayı başkasına teslim etmek gibi gelir bu bana.
Gizli kapaklılığı sever oldum zamanla. Çağdaş yaşamı gözümüzde gizemli,
büyülü kılabilecek tek şey bu gibi geliyor bana. Gizli tutarsan en
sıradan şey bile tatlı, zevkli olabiliyor. Şimdilerde kentten
ayrıldığımda gideceğim yeri kimselere söylemiyorum. Söylesem bütün tadım
kaçacak. Çocuksu bir huy olabilir, gene de insanın yaşantısına bol
romantizm katıyor sanki.</div><div style="text-align: justify;"> </div><div style="text-align: justify;"><blockquote>
<p style="text-align: justify;">Mina Urgan: <i>“Oscar Wilde,
hem toplumun benimsediği geleneklere uyar, hem de topluma başkaldırır;
hem putlara tapanları, hem Hıristiyanları yüceltir; hem bireyciliği, hem
de sosyalizmi savunur; hem soytarılıklar yapan bir playboy’dur, hem de
yetenekli bir yazardır; hem eşcinseldir, hem de onu sapık olmakla
suçlayan Queensberry Markisi’ne karşı hakaret davası açar. Bir insan,
ancak benliğindeki çelişkileri çözümleyip bunların arasında bir uyum
sağlayınca olgunlaşır. Oysa Hesketh Pearson’a göre, Oscar Wilde çocuk
kalmıştır. Daha doğrusu, kafası gelişmiş, hem de çok gelişmiş, ama
ruhsal yapısı açısından on beş yaşlarında kalmıştır. Bu yüzden de,
kılığı kıyafetiyle, söyledikleri sözlerle, hem yetişkinleri şaşırtmak,
şoke etmek huyundan vazgeçmiyor; hem de yetişkinler tarafından sevilmek
istiyordu.”</i></p></blockquote><p><span style="color: #45818e;"> Dorian
Gray’in Portresi, Oscar Wilde’ın 1891 yılında yayımlanan felsefi romanı.
Wilde’in yayımlanmış tek romanıdır. Kendisi yerine tuvaldeki
portresinin yaşlanması dileyen ve bu dileği gerçekleşince yoldan çıkıp
yozlaşan haz ve güzellik tutkunu yakışıklı bir adamı konu alır. Dorian
Gray’in Portresi, yayımlandığı zaman hem okurları ve eleştirmenleri
sarsmış hem de Oscar Wilde isminin edebiyat tarihine kazınmasını sağlar.</span></p><p><span style="color: #45818e;"> Özellikle
bir genç adamın büyümesini, eğitimini, gelişimini, kendini ve
inançlarını keşfetmesini işleyen Dorian Gray’in Portresi için Oscar
Wilde, ‘bir ruhun hikayesi’ demişti. 1891’de ilk basıldığında
ahlaksızlığı yücelttiği gerekçesiyle büyük tepki çeken romanın baş
kişileri olan Lord Henry ile Dorian’ın karşılıklı etkileşimleri,
Dorian’ın kendini giderek kötüye, şeytani olana, hazcılığa adaması
kitabın eksenini oluşturuyor. Son derece saf ve yakışıklı Dorian’daki
değişim, Lord Henry’nin sözleriyle ve Dorian’ın kendi portresinde kendi
güzelliğini keşfetmesiyle başlar. Lord Henry’nin etkisiyle kötülüğün ve
zevkin çekimine kapılan, dünyada gençlik ve güzellikten önemli bir şey
olmadığına inanan Dorian için heyecan, kötülükte ve günahtadır; iyilik
ve erdemse sıkıcıdır, edilgendir. İyiliği temsil eden Basil’in Dorian’a
duyduğu saf tutkuda eşcinsellik öğeleri açıkça hissedilir. Dorian’ın
büyük sırrını, portredeki değişimi gören yalnızca Basil olur. Portreye
odaklanan, sonsuz gençlik karşısında ruhunu satan ve ruhunun ölmüş
olmasından korkan Dorian için kurtuluş var mıdır? Ve Oscar Wilde’ın
dediği gibi, herkes Dorian Gray’da kendi günahını mı görecektir?</span></p></div>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-32051716139393488842024-02-24T00:43:00.001+03:002024-02-24T00:43:20.369+03:00Büyük Millet Meclisi<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY0KEMBmJ9JpdMlguPfoVhZIjmqAgsy8RCxOWgfOUuLQjsKoRFwSPE_Wl9UHrKD83niP9N9s3XDoIgME4LgJAmGuZy4-Cwa344mZg3mcXUy2HXBtY0028o5dMG9cEFKvt_Iw1SVCWPQFsE_zHxSTypOvhyphenhyphengsoOLBQeRmYsEq59aSxYlWQscl4OOrAlLi2z/s264/atat%C3%BCrk%2019.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="191" data-original-width="264" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY0KEMBmJ9JpdMlguPfoVhZIjmqAgsy8RCxOWgfOUuLQjsKoRFwSPE_Wl9UHrKD83niP9N9s3XDoIgME4LgJAmGuZy4-Cwa344mZg3mcXUy2HXBtY0028o5dMG9cEFKvt_Iw1SVCWPQFsE_zHxSTypOvhyphenhyphengsoOLBQeRmYsEq59aSxYlWQscl4OOrAlLi2z/s16000/atat%C3%BCrk%2019.jpg" /> </a></div><p></p><div class="box" id="topstory" style="text-align: left;"><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">İlk Meclis binası, "Milli Mücadele"nin sanki soluk alıp verdiği
"göğüs kafesi" idi. Bu mücadelenin yüreği onun içinde çarpıyor, cepheye
ve yurdun her yanına her gün inanç, yüreklilik, savaş azmi, umut ışığı
oradan dağılıyordu. "Milli Mücadele" ve "Kuvayı Milliye" ruhu
Türkiye'nin her yanına oradan yayılıyordu. Bu bina bu ruhun bir "füze
rampası" idi.</span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Meclis'te çalışmak, <i>Mustafa Kemal Paşa </i>ve arkadaşlarını çok yakından görmek benim için bir nimetti. <br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: medium;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguuCogP8ycdObFaRnr49XCPiWFIsYiLgVjlwLhzkhVKMmN4-OzzQNB8CwRHU3_9w02nP21le9IqGovgMklzKfkoUPZcSFZIpMnx5VWxHjQM0VOOLDl56B6CrRJofsGZ56-hAwl_5wRfkaR1alvGlNK7BpyQQUQJ9hnWWTO8Bzi4fFmxIHF1duN5VZiyO4C/s273/H%C4%B1fz%C4%B1%20Veldet%20Velidedeo%C4%9Flu.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="273" data-original-width="184" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguuCogP8ycdObFaRnr49XCPiWFIsYiLgVjlwLhzkhVKMmN4-OzzQNB8CwRHU3_9w02nP21le9IqGovgMklzKfkoUPZcSFZIpMnx5VWxHjQM0VOOLDl56B6CrRJofsGZ56-hAwl_5wRfkaR1alvGlNK7BpyQQUQJ9hnWWTO8Bzi4fFmxIHF1duN5VZiyO4C/s16000/H%C4%B1fz%C4%B1%20Veldet%20Velidedeo%C4%9Flu.jpg" /></a><span style="font-size: medium;">Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığında, direniş
odakları dağınık ve güçsüzdü. Mustafa Kemal'in parolası, "Kuvayı
Milliye'yi amil, İradeyi Milliye'yi hakim kılmak" idi. Bu parola "Amasya
Buluşması"ndan "Erzurum Kongresi"ne, oradan "Sivas Kongresi"ne ulaştı.
"Sivas Kongresi"nde yurttaki bütün müdafaai hukuk dernekleri "Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında birleştirildi. "Kuvayı
Milliye'yi amil, İradei Milliye'yi hakim kılmak" sloganı Amasya'dan
Erzurum'a, Erzurum'dan Sivas'a, oradan da Ankara'ya ulaşarak ilk "Büyük
Millet Meclisi"nin de parolası oldu. <br /></span></span></div><p></p>
</div>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-74797337252872617012024-02-24T00:30:00.001+03:002024-02-24T00:44:42.244+03:00Yol Kesen Irmak / Hıfzı Veldet Velidedeoğlu - Meriç Velidedeoğlu'na<p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEPhyysDH6lv0J5FK8UouzhwE1gjg9rnOroijkfKR0MLYai_ERTVVs5HAoeCoc59Q1lnCE-UP68vYTz3nhy5GMqBpNXZJOhx_pFyQuXuvaai3NTNaIk7b6-eYq_0rkFAFwMzJ6Flu6kNKL-wz0sIm9smGWGu4pHtLG101yO1zwy74GzmqV4eTxaJhZjSn8/s392/H%C4%B1fz%C4%B1%20Veldet%20Velidedeo%C4%9Flu%20ve%20e%C5%9Fi.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="315" data-original-width="392" height="257" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEPhyysDH6lv0J5FK8UouzhwE1gjg9rnOroijkfKR0MLYai_ERTVVs5HAoeCoc59Q1lnCE-UP68vYTz3nhy5GMqBpNXZJOhx_pFyQuXuvaai3NTNaIk7b6-eYq_0rkFAFwMzJ6Flu6kNKL-wz0sIm9smGWGu4pHtLG101yO1zwy74GzmqV4eTxaJhZjSn8/s320/H%C4%B1fz%C4%B1%20Veldet%20Velidedeo%C4%9Flu%20ve%20e%C5%9Fi.jpg" width="320" /></a></div><p><span class="x193iq5w xeuugli x13faqbe x1vvkbs x1xmvt09 x1lliihq x1s928wv xhkezso x1gmr53x x1cpjm7i x1fgarty x1943h6x xudqn12 x3x7a5m x6prxxf xvq8zen xo1l8bm xzsf02u" dir="auto" style="font-size: medium;">Salmışlar bir yolculuğa beni<br />hiç bana sormadan.<br />Sabahı uzun sürdü<br />Oldu öğle<br />Belirdi ikindi<br />Ve daha yollar bitmeden<br /><br />Ne çabuk geldi akşam!<br />Yaşlı bir kuş yitirdi eşini<br />Bütün sesler dindi<br />Gün uzak dağlara indi<br /><br />İşte batıyor, batsın!..<br />Derken<br />Ve artık sonsuz yatsıya hazırlanırken<br />Bir altın ırmak kesti yolumu.</span></p><p><span class="x193iq5w xeuugli x13faqbe x1vvkbs x1xmvt09 x1lliihq x1s928wv xhkezso x1gmr53x x1cpjm7i x1fgarty x1943h6x xudqn12 x3x7a5m x6prxxf xvq8zen xo1l8bm xzsf02u" dir="auto" style="font-size: small;"><i>25 Haziran 1976</i></span></p>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-52940686296504078492024-02-20T00:43:00.002+03:002024-02-20T00:47:46.702+03:00Mutluluk <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEP-PIKpttoNLsDWjaknnBKrdzu13X0zKP4cqxsrsq8IovOW1qMLn3fXxgyegCSlnd0YrXYqHZqB63eYm5pMDMPyNbNHWE6_Srx2vF0HltixZ2SyclBGtjmguwNC7YwHCH6JRZV0PBSw0FmUgQlRL4BOexcnkR_4LPcZ39UWC_W5juD1GHYqEmBUUYh6h_/s612/hikayelerdirgeriyekalan-do%C4%9Fa.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="408" data-original-width="612" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEP-PIKpttoNLsDWjaknnBKrdzu13X0zKP4cqxsrsq8IovOW1qMLn3fXxgyegCSlnd0YrXYqHZqB63eYm5pMDMPyNbNHWE6_Srx2vF0HltixZ2SyclBGtjmguwNC7YwHCH6JRZV0PBSw0FmUgQlRL4BOexcnkR_4LPcZ39UWC_W5juD1GHYqEmBUUYh6h_/s16000/hikayelerdirgeriyekalan-do%C4%9Fa.jpg" /> </a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Mutluluk etkinliklerle ilgiliyse ve bu etkinliklerin bazıları zorunlu,
bazıları bir başka şeye tercih edilen, bazıları da kendiliğinden tercih
edilen şeylerse mutluluğun da kendi başına tercih edilen şeylerden biri
olduğunu, onun başka bir şeye kıyasla tercih edilir bir şey olmadığını
söyleyebiliriz. <i>Mutluluk tek başına yeterli olan bir şeydir.</i></div><br />hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-90544938728734122872024-02-17T23:57:00.001+03:002024-02-18T00:03:09.074+03:00CİMRİ <p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqtMswP8Chp7UhqyuUhNNpfwmPWgLRDckCd4WTOU-kPeA_Jz2l0c6O50yNA99jHErcwCV4_U7cJ2O-uFXfsl4HBLfydjELDcq1GQcaz9lyDX6KYFvW4N9SL4bV08k9RBtP2Uj-YVxevf_LwTK2wRscLQQwlj1I3CiUnX7U9LdYfdcLszvEvXMP7hjFvxEh/s483/Moliere.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="483" data-original-width="450" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqtMswP8Chp7UhqyuUhNNpfwmPWgLRDckCd4WTOU-kPeA_Jz2l0c6O50yNA99jHErcwCV4_U7cJ2O-uFXfsl4HBLfydjELDcq1GQcaz9lyDX6KYFvW4N9SL4bV08k9RBtP2Uj-YVxevf_LwTK2wRscLQQwlj1I3CiUnX7U9LdYfdcLszvEvXMP7hjFvxEh/w186-h200/Moliere.jpg" width="186" /></a></div><p></p><p><span style="font-size: medium;">PERDE I<br />SAHNE I<br />VALÉRE, ÉLISE<br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">VALÉRE: Lütfettiniz, beni sevginize inandırdınız, beni mi minnettar ettiniz, şimdi de mahzun duruyorsunuz, bu nasıl şey Éliseciğim? Ben sevinip dururken, ne yazık ki sizin ah çektiğinizi görüyorum. Yoksa beni mesut ettiğinize canınız sıkılıyor, aşkıma kapılıp bana verdiğiniz sözden pişman mı oluyorsunuz?</span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">ÉLISE: Sizin için yaptığım hiçbir şeyden ben pişman olamam. Bana bunları öyle sihirli bir kudret yaptırıyor ki başka türlü hareket etmek elimden gelmez. Fakat doğrusunu isterseniz bu işin sonu beni endişelendiriyor. Korkarım, sizi sevmekte pek ileri gittim.</span><span style="font-size: medium;"><br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">VALÉRE: Aman, Élise! Bana sevgi gösterdiniz diye korkacak ne var?</span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">ÉLISE: Ah, belki yüz türlü şey…Babamın öfkesi, ailemin tekdirleri, el âlemin alayları; üstelik bir de kalbinizin değişmesi ihtimali, hele Valére, temiz bir aşkın ne kadar ateşli olduğunu bildikleri hâlde siz erkeklerin buna karşı gösterdiğiniz haince soğukluk.<br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">VALÉRE: A! Beni başkalarına benzetmek gibi bir haksızlık etmeyin.<br />Her şeyden şüphe edin, ÉLISE, yalnız size karşı vazifemi yapacağımdan şüphe etmeyin. Ben sizi o kadar çok seviyorum ki böyle bir şey elimden gelmez. Unun için ömrüm oldukça sizi seveceğim.<br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">ÉLISE: İlahi Valére, herkes böyle der. Sözlerine bakınca erkekler hep birbirine benzerler; fakat birbirlerine benzemedikleri ancak hareketlerinden belli olur.<br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">VALÉRE: Mademki bizim ne olduğumuz ancak hareketlerimizden belli oluyormuş, o hâlde bari aşkım hakkında hüküm verebilmek için ne yapacağımı bekleyin, hem de insanı inciten tahminlerin yarattığı yersiz korkulara kapılıp bende kabahat aramayın. Rica ederim, insanın haysiyetine dokunan şüphelere kapılıp beni öldürmeyin. Aşkımın samimiliğini size bin bir delille göstermek için bana meydan bırakın.<br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">ÉLISE: Ah, ne yapayım; insan sevdiklerine o kadar kolaylıkla inanıveriyor ki, evet Valére, ben sizin kalbinizin beni aldatabileceğine ihtimal veremem. Sizin beni gerçekten sevdiğinizi biliyorum ve bana sadık kalacağınızdan da eminim. Bundan hiç şüphe etmek istemem, onun için sadece beni ayıplamalarından endişe ediyorum.<br /></span></p><p style="text-align: left;"><span style="font-size: medium;">VALÉRE: İyi ama böyle bir endişeye ne lüzum var?<br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">ÉLISE: Eğer herkes sizi benim gözlerimle görmüş olsaydı, o zaman hiçbir şeyden korkmazdım; çünkü ben sizin için katlandığım her şeye sizi layık görüyorum. Bir defa meziyetleriniz size gönül vermemi mazur gösterir, sonra da kaderim beni size bir de minnettarlıkla bağladı. Her zaman, bizi ilk defa birbirimizle karşılaştıran o korkunç kaza gözümün önüne geliyor; canımı azgın dalgalardan kurtarmak için size hayatınızı tehlikeye attıran o asil ruhunuzu düşünüyorum. Beni sudan çıkardıktan sonra bana nasıl şefkatle baktığınız, ne zamanın ne de güçlüklerin söndüremediği şiddetli sevginizin devamlı alakaları aklıma geliyor; o alakalar ki size annenizi, babanızı, memleketinizi unutturdu, sizi buralarda alıkoydu; benim hatırım için size vaziyetinizi değiştirtti, beni görebilmek için size babamın hizmetçisi olmayı bile kabul ettirdi. Şüphesiz, bunlar bende çok güzel bir tesir yaratıyor hem de size verdiğim sözü kendimce haklı bulmama kâfi geliyor; fakat bunlar benim hareketimi başkalarının da haklı bulmalarına belki kâfi gelmez, sonra başkalarının da benim gibi düşüneceklerine pek emin değilim.<br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">VALÉRE: Bütün bu söylediklerinizden ben yalnız sevgimle size layık olmak istiyorum. Başkalarının neler düşüneceklerine gelince; babanız sizi el âleme karşı haklı göstermeye Allah için gayret ediyor; onun aşırı cimriliği, evlatlarına karşı gösterdiği muamele, daha garip şeyleri bile mazur gösterebilir. Size babanızdan böyle bahsettiğim için beni affedin ÉLİSEciğim. Biliyorsunuz ki bu bahiste güzel şeyler söylemek mümkün değildir, ama eğer umduğum gibi annemle babamı bulabilirsem onun bize karşı müsait davranması için pek fazla zahmet çekmeyiz. Onlardan sabırsızlıkla haber bekliyorum, beklediğim haber gecikirse gidip bu işle kendim meşgul olacağım.</span><span style="font-size: medium;"><br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">ÉLISE: Aman, Valére, sakın buradan bir yere kımıldamayın, siz yalnız babamın gözüne girmeye bakın. <br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">VALÉRE: Bunun için ne yaptığımı görüyorsunuz, hizmetine girmek için nasıl ustaca dalkavukluklar ettiğimi biliyorsunuz, kendisine hoş görünmek için onu nasıl sevimli buluyormuşum gibi davranıyorum; teveccühünü kazanmak için her gün ne kılıklara giriyorum. Bu işte epeyce yol aldım; tecrübemle görüyorum ki insanların dostluğunu kazanmak için karşılarında arzularını kendi arzumuz gibi göstermekten, inandıkları şeylere inanmaktan, kusurlarını [bile] gökyüzüne çıkarmaktan, her yaptıklarını alkışlamaktan daha güzel bir çare yoktur.<br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Dalkavuklukta fazla ileri gitmeye korkmaya lüzum yoktur; onlara yapılan oyun istediği kadar belli olsun, en kurnaz insanlar bile dalkavukluğa körü körüne inanırlar; bir de methediyormuş gibi göründükten sonra ne kadar gülünç ne kadar yersiz olursa olsun, yutturulamayacak şey olmaz. Bu benim yaptığım, ciddiliğe pek o kadar uyar bir iş değildir; ama ne yapmalı, insanlara muhtaç oldunuz mu onlara uymak lazım, mademki onlar yalnız bu yoldan elde edebiliyoruz, o hâlde suç; pohpohlayanlarda değil, pohpohlanmak isteyenlerdedir.<br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">ÉLISE: İyi ama günün birinde hizmetçi kız bizi ele verir diye düşünüp buna karşı niçin kardeşimi elde etmeye çalışmıyorsunuz?<br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">VALÉRE: İkisi birden idare edilemez; baba ile oğulun tabiatları birbirinin o kadar zıttı ki, ikisinin birden itimadını kazanmaya imkân yok. Ama siz, bir yandan kardeşinizle meşgul olun; kendisini bizden yana çevirmek için kardeşliğinizden istifade edin. İşte kendisi de geliyor, ben gidiyorum. Onunla konuşmak için bu fırsatı kaçırmayın; ama sakın bizim işin söylenmesi münasip taraflarından başkasını söylemeyin.<br /></span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">ÉLISE: Bilmem ona bu sırrımı açmaya cesaret edebilecek miyim?</span></p>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-90694606034837736822024-02-09T00:38:00.001+03:002024-02-09T01:46:52.534+03:00Sanat ve Sanatçı<div class="separator" style="text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> <div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh27kOu3RmhwgxEUYHVaNE_0orFCVWHOhZWaMKhMPWKBAUep1bTFToqYzXZvY3MXySu8N0IiTPRIvq4Lj-1cqi667AqF_ehCsVPHczk7zVfQnB2gJ4s2Tesp9pVnhdHJa7Z0NRs5WfeISoBoFhhuvCy8k_GFdQC5ODBphyphenhyphenvl5FU3ULwL5WHlKvTQdz4ZW36/s400/651.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="352" data-original-width="400" height="282" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh27kOu3RmhwgxEUYHVaNE_0orFCVWHOhZWaMKhMPWKBAUep1bTFToqYzXZvY3MXySu8N0IiTPRIvq4Lj-1cqi667AqF_ehCsVPHczk7zVfQnB2gJ4s2Tesp9pVnhdHJa7Z0NRs5WfeISoBoFhhuvCy8k_GFdQC5ODBphyphenhyphenvl5FU3ULwL5WHlKvTQdz4ZW36/s320/651.jpg" width="320" /></a>Dünya aydınlık bir yer olsaydı sanat olmazdı...<i>Albert Camus</i><br /><br />Gerçek sanatkar, eserinin anlaşılıp anlaşılmayacağı sorusunu düşünmez bile...<i>Albert Stifter</i><br /><br />Sanat doğanın içindedir; sanatçı, onu oradan çıkarabilendir...<i>Albert Dürer</i><br /><br />Sanatçıya, iki göz yetmez...<i>Alphonse de La Martine</i><br /><br />Sanatçı, yaşamını yaşadığı gibi anlatmamalı; ama sonraları anlatacağı biçimde yaşamalı...<i>Andre Gide</i><br /><br />Sanat insanın en yüce görevidir, çünkü dünyayı anlamaya ve anlatmaya çalışan düşünce temrinidir...<i>Auguste Rodin</i><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /><div style="text-align: justify;">İçten gelen duyguları her zaman kasların hareketliliğiyle vermeye çalıştım… Yaşam olmadan sanat da olmaz...<i>Auguste Rodin</i><br /><br />Bana göre konu sonra gelir: Ben konuyla aramda yaşanan ne varsa onu aktarmak isterim...<i>Claude Monet</i><br /><br />Bir sanatkar için sadece tek duruş vardır: Dimdik...<i>Dylan Thomas</i><br /><br />Sanatta hiçbir şey, hatta hareket bile tesadüf değildir…..<i>Edgar Degas</i><br /><br />Güzel sanatlar; insanın elinin, kafasının ve kalbinin birlikte çalıştığı şeylerdir...<i>Francis Bacon</i><br /><br />Sanatkar, merkezini kendi içinde barındırandır...<i>Friedrich Schlegel</i><br /><br />Bir ressam olarak (ilginç olan tek yanım budur) benimle ilgili bir şeyler öğrenmek isteyenler resimlerime dikkatle bakmalıdır...<i>Gustav Klimt</i><br /><br />Sanatkar, duyacağı yerde düşünürse adileşir...<i>Gustave Le Bon</i><br /><br />Sanat yaratıdır, bir gerçekliğin kopyası değildir…<i>Henri Delacroix</i><br /><br />Taviz veren bir sanatkar; eserine değil, kendisine ihanet etmektedir...<i>Jean Cocteau</i><br /><br />Sanat; iyiyi, özgür olarak yaratan insanı, mükemmelliğe ulaştırma yoludur...<i>J. F. Schiller</i><br /><br />Eserini tamamlayabilenin ardından, tamamlayamadığını gizleyebilen gelir..J<i>ohn Heinrich Fussli</i><br /><br />Eserini tamamladığı anı bilen kişi, sanatçıların ve insanların prensidir...<i>John Heinrich Fussli</i><br /><br />Sanatın vazifesi, tabiatı kopya etmek değil, tabiatı ifade etmektir...<i>Honore de Balzac</i><br /><br />Gerçek sanatçının görevi; dünyanın maddi güzelliklerini, ahlaksızlığını anlatmak değil, çirkinlikleri eleştirip gerçekleri aydınlatılmış bir biçimde aktarmaktır...<i>Lev Tolstoy</i><br /><br />Ruhun elle birlikte çalışmadığı yerde, sanat olmaz...<i>Leonardo da Vinci</i><br /><br />Sanatçı; geçmişi, şimdiyi ve geleceği kavramak zorundadır...<i>Maksim Gorki</i><br /><br />Gerçek bir sanat eseri, yalnız ilahi olgunluğun gölgesidir...<i>Michelangelo</i><br /><br />Sanat görüneni tekrarlamaz, görünür kılar...<i>Paul Klee</i><br /><br />Sanatçı, her yandan gelen duyguları algılayan bir anten gibidir...<i>Pablo Picasso</i><br /><br />Sanat, bize hakikati bildiren bir yalandır...<i>Pablo Picasso</i><br /><br />Çocukken herkes bir sanatkardır, zor olan yetişkinken sanatkar kalabilmektir...<i>Pablo Picasso</i><br /><br />Bazen sanatkar hayatının, uzun ve tatlı bir intihar olduğunu düşünüyorum; ama pişman değilim...<i>Oscar Wilde</i></div></div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i> </i><br />Hiçbir büyük sanatçı, hiçbir zaman çevresindeki şeyleri gerçekten oldukları gibi göremez, eğer öyle olsaydı, sanatçı olamazdı...<i>Oscar Wilde</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i> </i><br />Tüm sanatlar kardeştir, hepsi de ötekilerin ışığı altında ilerler...<i>Voltaire</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><i> </i><br />Sanatçı, kurallara uygun düzgün bir bütün kurabilmek için her şeyi düzene sokmak, bir parçayı öteki parça ile uyumlu kılmak zorundadır...<i>Socrates</i><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div></div>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-33296220066426361012024-02-09T00:37:00.003+03:002024-02-09T03:02:55.529+03:00Öfkelenince Neden Bağırırız?<div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0cVkjACkSiTtz5mSDttMQJLo_0M4T5M6fCg3vj0hU2sChZiIA2C2PkvLwG22rMTJIPnCv2_WU_vuF87U1qxpY1trpt0UWHMPEMTX-bdmvYN2D9OxGqc4U9Q5CXioyp4E77qsNEfO6CRXFH2P8wSqP856Z-ZoPlU6ZCK4cr2B6XCWOk2P3emq3MGARVWj7/s360/%C3%B6fke1.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="360" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0cVkjACkSiTtz5mSDttMQJLo_0M4T5M6fCg3vj0hU2sChZiIA2C2PkvLwG22rMTJIPnCv2_WU_vuF87U1qxpY1trpt0UWHMPEMTX-bdmvYN2D9OxGqc4U9Q5CXioyp4E77qsNEfO6CRXFH2P8wSqP856Z-ZoPlU6ZCK4cr2B6XCWOk2P3emq3MGARVWj7/w200-h200/%C3%B6fke1.jpg" width="200" /></a></div></div><div style="text-align: justify;">Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “Öfkelendiğimiz kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye sormuş. Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu nedenle kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir. Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir. Bu nedenle tartıştığınız zaman aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.” </div><div style="text-align: justify;"> </div>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-86737160610007615002024-02-09T00:35:00.000+03:002024-02-09T01:49:19.020+03:00Yeraltından Notlar<div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgldjp0j0TtzlcnQYHbKz17-K2cU5CNt0KaCIehdooMM_GaYG6cJ-6-0ZvfgbziPjLv1OkU1NGwUhHwNNPgDqKIw9ddflQCScsfTxmLdb0fnTCCS1ime3lvlTTOAvnZTDw433kPXhqty3XzQmqfHxX4h4jOyf1VqLP-B-ev1VYhONmX9XpJxakH9ddPzqVD/s320/087.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="258" data-original-width="320" height="258" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgldjp0j0TtzlcnQYHbKz17-K2cU5CNt0KaCIehdooMM_GaYG6cJ-6-0ZvfgbziPjLv1OkU1NGwUhHwNNPgDqKIw9ddflQCScsfTxmLdb0fnTCCS1ime3lvlTTOAvnZTDw433kPXhqty3XzQmqfHxX4h4jOyf1VqLP-B-ev1VYhONmX9XpJxakH9ddPzqVD/s1600/087.jpg" width="320" /></a></div>‘’Hayal dünyamda bu ‘güzel ve yüce şeylere’ sığınarak ne aşklar yaşadım…Gerçek hiçbir varlıkla ilgisi olmayan, bütünüyle hayal ürünü bu aşklar sayesinde ruhum öylesine cömertçe doyuyordu ki, sonradan gerçek bir aşka ihtiyaç bile duymuyordum. Gerçek birini sevmek benim için gereksiz bir lüks olurdu.’’ </div><div style="text-align: justify;"> </div>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-39367908677864965222024-02-09T00:30:00.003+03:002024-02-09T01:54:35.650+03:00Zamanın Ağızları<div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl1kDAQ0lwX0LIoZUN9ijQGqm9rqcIiXf8QebgBfnmu4KDyrRlPOj7_jrceFhqwWlLzsmrj86bcdbaBhdSTXJZ8hfVaehLxMG5e_1pe2vs8-6PwUCMvokpm2EITsv89WBIgAsX8htT-v19oCIfAe6yf-ipWARobuU_Lu0xCd6emlEKeIRNqXRow-UXCGzO/s325/zaman%C4%B1n%20a%C4%9F%C4%B1zlar%C4%B1.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="155" data-original-width="325" height="153" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl1kDAQ0lwX0LIoZUN9ijQGqm9rqcIiXf8QebgBfnmu4KDyrRlPOj7_jrceFhqwWlLzsmrj86bcdbaBhdSTXJZ8hfVaehLxMG5e_1pe2vs8-6PwUCMvokpm2EITsv89WBIgAsX8htT-v19oCIfAe6yf-ipWARobuU_Lu0xCd6emlEKeIRNqXRow-UXCGzO/s320/zaman%C4%B1n%20a%C4%9F%C4%B1zlar%C4%B1.jpg" width="320" /></a></div>“Etkileyici bir metin ve okur arasında yaşanan mücadeleyi roman hep sayıyla kazanır, oysa öykünün bu maçı nakavtla alması gerekir.” Julio Cortazar’ın bir arkadaşından aktardığı bu söz bir hakikati yansıtır. Latin Amerika’nın en önemli yazarlarından Eduardo Galeano da galibiyetini nakavtla ilan eden kısacık yüzlerce öyküyü bir araya getiriyor Zamanın Ağızları’nda. Zamanın ve mekânın sınırlarına meydan okuyan bu çarpıcı metinlerin bazısı Galeano’nun bizzat tanıklığından, bazısı da kulağına çalınan anlatılardan oluşuyor. Okurun payına da bu biricik deneyimin bir parçası olmak düşüyor. <i> </i></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: times;"><i><span style="font-size: small;">Kitap Hakkında</span></i></span><br /><br />Kronikle şiiri, masalla manifestoyu birleştiren bu kısa ve son derece çarpıcı öyküler, muktedirlerin sıklıkla ve uzun süre susturduklarının sesini çoğaltmak için bir araya geliyor.<br /><br />Eğer kulak verirseniz evrensel kakofoninin içinde birbirine cevap veren yankıları sezebilirsiniz: ilk ve son soluk, yaprakların hışırtısı, aşk sözcükleri, öfke haykırışları, örümceklerin serenatları, zorla sökülüp alınan itiraflar, fısıldanan sırlar ve çocukların ağzından çıkan hakikatler. Zamanın Ağızları etten kemikten ve sesinden yoksun bırakılmış bir dünyanın sessizliklerini parçalıyor...<br /><br />Muhammed Eşref okula gitmiyor.<br /><br />O, güneşin doğuşundan ay görününceye kadar çalışıyor;<br /><br />Pakistan’ın Umar Kot köyünden dünya stadyumlarına doğru yuvarlanan futbol toplarını kesiyor, kırpıyor, deliyor, biçip dikiyor. Muhammed on bir yaşında, beş yıldır bu işi yapıyor. Eğer okumayı bilseydi, İngilizce okuyabilseydi, elinden çıkan her işe kendisinin yapıştırdığı şu uyarıyı okuyabilecekti:<br /><br />“Bu top çocuklar tarafından üretilmemiştir.”</div><div style="text-align: justify;"> </div><div style="text-align: justify;">* * *<br /></div><div><p style="text-align: justify;">Hareketsiz görünüyorlar ama nefes alıyorlar ve ışık arayarak yürüyorlar. Ve konuşuyorlar. Bir ağacın bir darbe ya da yara aldığında kendini zehir terleyerek savunduğu ve yakındaki ağaçlara bir tehlike işareti yolladığı, pek bilinmez, ama bu kanıtlandı. Ağaç̧ dilindeki kelimeler havada yolculuk ediyor ve tehlike. diyorlar; dikkat, diyorlar. İşte o zaman yakındaki ağaçlar da zehir salgılıyor. Belki de yeryüzündeki ilk ağaç̧ ayağa kalktığından ve geleneğin söylediğine göre, çoğalıp bir kıvılcımın daldan dala bütün dünyayı dolaşabileceği kadar sık ormanlara dönüştüklerinden beri böyleydi. Şimdi çölle çöl arasında hayatta kalan ağaçlar kadim zamanlardan kalma bu iyi komşuluk geleneğini yaşatıyorlar. <span style="font-family: times;"><i><span style="font-size: small;">Çev. Bülent Kale</span></i></span></p></div>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-82352928289942434812024-02-05T00:49:00.002+03:002024-02-05T00:49:24.769+03:00Mutluluk Üzerine Bir Yazı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUtFg2BHfoJ8gUu7isuqVY481ydwVXMo1Y1nyusI4jh6TBdawSW7d_zHHnpt_ofZ42tMK5j_3jQgwvuJp8kwQctABEQDDMJ149Ow_EVLtUB-TV4N7dGdSDZIuiCRmfpuLkx3dLKBoYpIqYaC7uNie-2M_-r7N14NPVf_g3YyfnaVpB4KlQx4tj_lKAJnHt/s500/yaratici-aklin-sentezi.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="239" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUtFg2BHfoJ8gUu7isuqVY481ydwVXMo1Y1nyusI4jh6TBdawSW7d_zHHnpt_ofZ42tMK5j_3jQgwvuJp8kwQctABEQDDMJ149Ow_EVLtUB-TV4N7dGdSDZIuiCRmfpuLkx3dLKBoYpIqYaC7uNie-2M_-r7N14NPVf_g3YyfnaVpB4KlQx4tj_lKAJnHt/s320/yaratici-aklin-sentezi.jpg" width="153" /></a></div><p style="text-align: justify;">Mutluluk nedir? Mutluluk en yalın deyimiyle, yaşamdan tam hoşnut olmadır. Ya da sürekli bir kıvanç hali de diyebiliriz. Kant biraz karamsar bu konuda. <i>"Ahlak emredici yasalardan oluşur, ama mutluluk olsa olsa bir umut konusudur, dahası belki de hiç bir zaman gercekleşmeyecek bir idealdir" </i>demiş. Fransızlar devrimin tam ortasında bir anayasa çıkarmışlar. Birinci maddesine de <i>"toplumun amacı ortak mutluluktur"</i> demişler. Bunun önemi şurada; <i>mutluluğu bireysel bir dilek olmaktan çıkarıp anayasanın güvenceye bağladığı bir hak durumuna getirmişler.</i> Çünkü toplum teker teker insanların mutluluğunu sağlayamaz onun yapabileceği olsa olsa yığınla mutsuzluk engelini ortadan kaldırmak, bu arada eşitliği sağlamaktır. Böylece, bireysel mutluluk, bir sosyal tasarımdan soyutlanamaz. Kişinin mutluluğu ile sosyal ve siyasal düzen arasında direkt bir bağ vardır. Düzenin insansal ölçüler taşımadığı bir yerde, bireylerin mutluluğu havada kalmaya mahkumdur. Buradan kalkarak denecektir ki, mutluluk bireyselle toplumsalın bağımlılığı içinde gerçekleşir. Bireysel bir mutluluk, ancak toplumsal bir mutlulukla mümkündür; çünkü bireyin özgürce gelişmesi, herkesin özgürce gelişmesine bağlıdır. İşte tam bu noktada -düzeni adını koyarak- sorgulamak önem kazanıyor. Mutluluk bir yaşama biçimi midir? Bir tavır alış mıdır? Anlık mıdır, sürekli midir? Durgun mudur? Atılımlı mıdır? Kavramsal mıdır? Olgusal mıdır? Ve giderek amaç mıdır, yoksa araç mıdır? </p><p style="text-align: justify;"> İki türlü mutluluk vardır. Daha doğrusu birbirine hiç benzemeyen iki durum vardır ki her ikisine de mutluluk adı verilmektedir. O halde biri sahtedir. Sahte olan: gerek kişilerin gerekse kitlelerin önüne amaç olarak yerleştirilen bir aldatıcı ve uyuşturucu balondur. Bu balon biri olmayı, gününü gün etmeyi, sorumsuzca gevşemeyi, bana dokunmayan yılan bin yaşasın düsturunu şiar edinmeyi ve bu türden erdemsizlikleri kapsar. Bunlar içi hepten boşalmamış, kafası ve yüreği yozlaşmamış bir insan için değildir. İnsanın özüne aykırı bir hazıra konuculuk ve orada duruculuktur. </p><p style="text-align: justify;">Diğeri; bu da ana çizgileriyle, insanın içinde bulunduğu bütün çelişkileri, çatışmaları aşıp, bir uyuma varması, kendini tedirgin edip duran sorunlara birer çözüm ya da en azından çözüm yolu bulması durumudur. İnsanın çelişkileri çatışmaları nelerdir? İnsanın doğayla çatışması vardır. Kendi kendisiyle çelişir kişi, iç çatışması vardır. İnsanın yaşamı birkaç yönlü bir mücadele, bir savaştır. Hem de öyle bir savaş ki, alanların sınırları kesin çizgilerle çizilmemiş, karşılaşılan bu çelişkiler birbirinden bağımsızca birer çerçeveye alınmamıştır. Yani bir kişi, <i>"Dur hele, önce doğayla çatışmamı bir halledeyim, sonra sınıf mücadelemi vereyim, onu da bir sonuca bağlayayım, sonra toplumsal kurumlarla ilişkilerimi düzenleyeyim, ondan sonra da kendi iç çatışmamı çözümler, sonunda da derin bir oh çekerim"</i> diyemez. </p><p style="text-align: justify;">Bu alanlar birbirleri içine girmiş, aralarında zorunlu bağıntılar ve etkileşmeler olan bir bütündürler ve kısacası bunların hepsi kul olarak yaşamdır. İnsanın kendi önündeki sınırlı zaman süresi, bu mücadelelerin adımlarından oluştuğu gibi, insanlık tarihi de aynı mücadelelerin aşamalarından oluşur. Nasıl toz pembe bir tarih yoksa toz pembe bir yaşam da olmayacaktır. Olmamalıdır da. Çelişkilerin, çatışmaların olmadığı bir durum, bir ileri adımın atılamayacağı bir durumdur, durağan ve yapay bir durumdur. Akla da olgulara da aykırıdır. </p><p style="text-align: justify;">Demek ki mutluluk kişinin her türlü çelişkisini aşması, çatıştığı şeylerle bir uyuma varmasıdır. Demek ki sonsuz ve sürekli bir durum değildir. Bir aşama, deyim yerindeyse, bir uğrak noktasıdır. Sonra bu nokta bir başlangıç olacak, yeni bir atılım, yeni bir mücadele doğacak ve bu böyle sürecektir. İşte insanın vazgeçilmez değeri olan yaratıcılık bu sürecin ürünüdür. İnsanlar neden mutsuz? Mutlu olacak ne var ki? Dünya kaynakları paylaşmanın türlü dalaveresiyle uğraşıyor, devletler birbirine gizli düşman, ülkeler birbirinden kopuk, insanlar diliyle, rengiyle, kültürüyle birbirinden ayrılmış, her ülke kendine özgü sorunlarla boğulmuş, mutluluk kanalları tıkanmış, kişisel ilişkiler çıkar kaygısıyla gölgelenmiş, yakın çevremizle bile iletişim kopuklukları yaşanıyor. </p><p style="text-align: justify;">Gündelik sorunlarla çevrilmiş sınırlı bir hayat yaşıyoruz. Nedir bu? Hayat bunun için mi yaşanıyor? İçimizdeki yaşama sevincini neden duymuyoruz? İnsanlar neden bunları hiç düşünmüyor? Sevgi, sevinç, neşe, coşku nerede? Kimimiz için dönme dolap beygirinin hayatına benzeyen bir kısır döngü, kimimiz için ne yapacağını bilmeden ancak bildiklerini yapan bir çembere dönüşen hayat, yaşamın hangi rengini taşıyor? Ne gariptir ki bu sorular için ne paneller yapılıyor, ne sempozyumlar düzenleniyor, ne de sorun kabul ediliyor. Oysa belki de yaşama mutluluğunun önündeki en büyük engel bu sorunu görememektir. </p><p style="text-align: justify;">İnsanların bilemediği, göremediği, düşünemediği nedir? Üretmek ve paylaşmak.....Görülmeyen, bilinmeyen, yapılmayan bu? <i>Üreten ama paylaşmayan, bencil ve zalim olmak zorundadır.Üretmeyen ve paylaşmayan, ancak zorbalıkla yaşayabilir. Üreten ve paylaşan mutlu olur, mutlu eder, mutluluk yaratır.Üretimi ve paylaşımı engellenen şiddete başvurur. Üreten ama paylaşmayan bencilligin yalnızlığında kavrulur. Üretmek ve paylaşmak... İnsan olmanın, insanca yaşamanın yolu budur. Belki bütün sorunların çözümü de burada yatmaktadır.</i></p><p style="text-align: justify;"><i> </i><br /> Duygularımızı üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Düşünce üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Sevinç üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Güven üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Neşe üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Bugünü üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Yarını üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Kendimizi üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Kendimizden başkasını üretiyor ve paylaşıyor muyuz? <br /> Bilgi üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Yeni bir renk üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Yeni bir çizgi üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Yeni bir alan üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Yeni bir hayal üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Dostluk üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Aşk üretiyor ve paylaşıyor muyuz?<br /> Herşeyi yeniden yorumluyor ve paylaşıyor muyuz? <br /> "Üretmek" sözüyle yalnız işi ve parayı mı anlıyorsunuz?<br /> "Paylaşmak" denince aklınıza miras mı geliyor?<br /> Ne verdiğinizden çok ne aldığınız mı önemli oluyor?<br /> Nasıl yaşadığınız ne yaptığınızdan daha mı önemli?<br /> Böyleyse, size öğretilenleri yaşıyorsunuz ve mutsuzsunuz!..<br /> </p><p style="text-align: justify;"><i>Server Tanilli "Yaratıcı Aklın Sentezi" </i><br /></p><div class="content">
<div class="moz-reader-content reader-show-element"><div class="page" id="readability-page-1"><div style="text-align: left;">
<p style="text-align: justify;">
Şu sorularla karşılaştığımız, dahası
kendimize de sorduğumuz olmuştur: <i>"Nereden geliyoruz? Yaşamın anlamı ne?
Nereye gidiyoruz?" </i>Şu sorular da yabancımız değildir: <i>"Bilimden ve
teknikten ne bekliyoruz? Sanatsız niçin yaşayamayız? Ahlak, neden
zorunludur? Kime karşı ve ne için sorumluyuz? Özgür olmak ne demektir?"
</i>Daha da yakıcı bir soru: <i>"Dünyamız adaletsizliklerle dolu; peki,
insanların insanca yaşayacakları gerçekten adil ve barışçı bir dünya
yaratamaz mıyız?"
</i></p><p style="text-align: justify;">Çoğu, dinin de sorup kendine göre yanıtladığı sorulardır bunlar.
Ama onu da aşacak biçimde, doğa, toplum ve insan üstüne, akla ve
bilimsel verilere dayanan bütünlüğüne bir görüş, ancak felsefeyle
mümkün. İnsan zekâsının bulduğu bu en anlamlı uğraşı niteleyen ve en
başta da dinden ayıran, "özgür aklın sorgulaması"na dayanması. Bu
sorgulama, eski Yunan'dan beri sürüyor ve insansoyu akla saygısını
yitirmedikçe de sürecek.
</p><p style="text-align: justify;">Bu kitap, sorgulamadan örnekler veriyor. Onları bilmek, dahası bu
sorgulamayı düşüncemizin bir parçası, bir yöntemi haline getirmek, iyi
yurttaş olmamızın, asıl önemlisi insan olmamızın zorunlu uğraklarından
biri. Çağdaş bir eğitim ve çok sesli bir toplum yaratmanın olduğu kadar,
dogmatizme, bağnazlığa, karanlıkçılığa karşı donanmanın da en etkili
yolu bu olsa gerek.
<i>Tanıtım Yazısı'ndan</i></p><p style="text-align: justify;"><i> </i>"Temel kültürü edinirken, akla ve bilimsel verilere dayalı bir görüş
oluşturmanın, fikren bağımsızlığa ulaşmanın yolu felsefeden geçer,"
diyor Server Tanilli. Bir başyapıt olan bu kitap gençlere olduğu kadar,
kültüre önem veren herkese sesleniyor.<br />
<i>(Arka Kapak)</i>
</p>
</div></div></div>
</div>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-41969818943400036372024-02-05T00:47:00.000+03:002024-02-05T00:47:21.854+03:00Kalp bozukluğunun insan hayatındaki en tehlikeli görünümü, insanın kalbiyle dilinin farklılığıdır.<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgubGzeQdog6wiCwCxm_0X9o3FqiU2GAugJ2MF1lJrkzo6zEulvIZaueLTOIhfKHHN-ULMRN4ICRq4Bmp8nVIBzOkiZO3_hbQBXFLVfT3TbNli72b0apoMos3vPW283bl8LvFYDWtYLDk3e8PbVyDH_COJD2R2ByyBmZt_oyJcKxUf-oI4h_xlk7mMOGzH/s269/ya%C5%9Far%20nuri.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="269" data-original-width="188" height="269" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgubGzeQdog6wiCwCxm_0X9o3FqiU2GAugJ2MF1lJrkzo6zEulvIZaueLTOIhfKHHN-ULMRN4ICRq4Bmp8nVIBzOkiZO3_hbQBXFLVfT3TbNli72b0apoMos3vPW283bl8LvFYDWtYLDk3e8PbVyDH_COJD2R2ByyBmZt_oyJcKxUf-oI4h_xlk7mMOGzH/s1600/ya%C5%9Far%20nuri.jpg" width="188" /></a></div><p></p><p style="text-align: justify;">Tarih boyunca bütün kudret imparatorluklarının yaptıkları da budur. Hücceti o imparatorlukların ezip horladığı insanlar üretir, firavunlarsa hem o üreten benlikleri ezer, onlara sövüp sayarlar hem de onların yarattıkları değerleri nankörce ve namussuzca sömürüp keyif yaparlar. (Saltanat Dinciliğinin Öncüsü Firavun)</p><p style="text-align: justify;"> ....bir deizm anlayışına Türk Kurtuluş ve Aydınlanma Savaşı'nın önderi ve komutanı, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu GAZİ <i>MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'</i>te rastlıyoruz. Büyük Gazi, Allah'a Hz.Muhammed'e Kur'an'a inanmakta, onlara saygı ve tazminini sürekli ifade etmektedir ama dinci kadroların çok rezil perdelerden temsil ederek hayata sokmak istedikleri 'din' patentli dayatmaları dışlamakta, onlara karşı çıkmakta, hatta onlarla mücadele etmektedir. Ve bu mücadeleyi, insan olmanın onuru saydığını da defalarca ifadeye koymaktadır. (Tanrı'dan Başka İnsanüstü Tanımayan İnanç: Deizm)</p><p style="text-align: justify;"> İslam dünyası denen coğrafyaların "İslam" adı altında yaşadıkları dinin, uzun bir zamandan beri "Rahman’ın dini" olmaktan çıkıp şeytanın dini haline geldiğini ortaya koyucu niteliktedir. (Kur'an Açısından Şeytancılık)</p><p style="text-align: justify;"> Alışkanlık ve gelenek, yaratıcı gücün afyonudur. (Kur'an'ın Yarattığı Mucize Devrimler)</p><p style="text-align: justify;"> Hem firavunu hem Allah'ı memnun etmek mümkün değildir. Kur'an bunu ölümsüz bir ilkeye bağlarken şöyle demektedir: Allah, bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır. (Ahzab, 4) (Kur'an Verilerine Göre Kötülük Toplumu) <br /></p><p style="text-align: justify;"> İyiliğe iyilik her kişinin, iyiliğe kötülük şer kişinin, kötülüğe iyilik ise er kişinin işidir. (Kur'an'ın Temel Buyrukları)</p><p style="text-align: justify;"> İnsan, tekamül etmeye sadece memur değil, aynı zamanda mahkumdur. Yaratıcı Kudret onu bu aleme, tekamülünü tamamlasın diye göndermiştir. Tekamül bu alemde tamamlanmazsa ölüm sonrası alemde tamamlanacaktır. İslam düşünürlerinin, özellikle sufi düşünürlerin bu noktadaki tutumları nettir. Tekamül veya Allah'a doğru seyr veya sefer mutlaka tamamlanacaktır. Ama bu dünyada ama ölüm sonrasında. (Tasavvufun Ruhu ve Tarikatlar)</p><p style="text-align: justify;"> Kalp bozukluğunun insan hayatındaki en tehlikeli görünümü, insanın kalbiyle dilinin farklılığıdır. (İslam Dünyasında Akıl ve Kur'an Nasıl Dışlandı?)</p><p style="text-align: justify;"> Vahye dayalı katıksız din ile insanoğlunun ‘din’ adı altından kumelendirdiği ve bizim ‘diyanet’ veya ‘şeriat’ dediğimiz geniş ve değişken alanı birbirinden ayırmak gerekir. (İnsanlığı Kemiren İhanet Dincilik)</p><p style="text-align: justify;"> Hasan Sabbah tarikatının, haşhaşla uyutup teröre sürme gibi bir uygulamasının olmadığı tespit edilmiştir. (Ebu Zer : Emevi Dinciliğine Karşı Mücadelenin Öncüsü)</p><p style="text-align: justify;"> Mevcuda isyan etmeyen benlik varoluş sırrını yakalayamaz. (Kur'an'ı Tanıyor Musunuz?)</p><p style="text-align: justify;"> Hz. Ömer bir gözü görmeyen Muğire Bin Şu'be' ye diyorki "Ey Muğire! Kazaya uğradığın günden beri, şu sakat gözünle hiç görebildin mi" Muğire, " Hayır hiç görmüyorum" cevabını verince Ömer şöyle konuşur: "Allaha yemin ederim ki, Ümeyye oğulları'nın İslam'a bakışları tıpkı şu senin kör gözünün baktığı gibidir. Onlar bu çarpık bakışlarıyla İslam'ı da kendilerini de çarpıttılar. Bu çarpık bakışları yüzünden nereye gideceklerini, nereden çıkacaklarını bir türlü bilemediler. Allah, yüzkırk veya yüz otuz yıl sonra Hicaz ve Irak'tan bir ekip çıkaracak ve onlar doğru bakış gücünü İslam'a yeniden kazandıracaklar." Ömer'in bu muhteşem sevgisi, İmam-ı Azam dehası in tarihteki yerini ve önemini göstermesi bakımından da son derece önemlidir (İmam-ı Azam Savunması)</p><p style="text-align: justify;"> Evet, ârif görendir; fakat ma'rifet görünenden sonra gelendir! (Hallacı Mansur Ve Eserleri - Kitabüt Tavasin)</p><p style="text-align: justify;"> Örtülü şirkin dini istila etmesinde en çok işleyen yol, din temsilcisi sayılan kişilerin (haham, rahip, sahabe, imam, şeyh, efendi vs.) rabler haline getirilmesidir. Müşriklerin yaptığı, Allah’ı inkâr ve ret değil, Allah’ın yanına yöresine birtakım yedek ilahlar koymaktır. Müşrikler Allah’ı asla inkâr etmediler. Yaptıkları Allah’ı tepeye oturtup O’nun altına yedek ilahlar yerleştirmekti. Şirkin zulüm ve yıkımı buradan kaynaklanmaktadır. İnsanları rab edinmek, din adamlarının sözlerini Allah’ın sözleri gibi kabul etmekle vücut bulur. Kim Rahman’ın Zikri’ni/Kur’an’ı görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de ona can yoldaşı olur. Bunlar onları yoldan tamamen saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hala hidayet üzere olduklarını sanırlar. Sonunda bize geldiğinde, şeytan, yoldaşına şöyle der: ‘‘Keşke aramızda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü yoldaşmışsın sen!’’ (Zühruf, 36-38) (Kur'an'ı Tanıyor Musunuz?)</p><p style="text-align: justify;"> Nefsine dikkat et. Eğer sen onu meşgul etmezsen, o seni meşgul eder. (Hallacı Mansur Ve Eserleri - Kitabüt Tavasin)</p><p style="text-align: justify;"> 10- Onların söylediklerine sabret! Ve güzelce ayrı kal onlardan. (Kur'an-ı Kerim Meali)</p><p style="text-align: justify;"> Dinde baskı/zorlama/tiksindirme yoktur (Kur'an, 2/256) (Allah ile Aldatmak)</p><p style="text-align: justify;"> İnsan hayatının en önemli meselesi yön bulmaktır. İman, yönü bulduran kuvvettir. (İslam Dünyasında Akıl ve Kur'an Nasıl Dışlandı?)</p><p style="text-align: justify;"> Budizm'de Nirvana'ya varmak, benliğin kendi kendini yok etmesiyle gerçekleşir. Bu anlayış sûfi geleneğe de geçmiş ve şöyle ifade edilmiştir: "Sen çıkarsan aradan, kalır seni Yaratan." Bu söylem, Kur'an'a tamamen aykırıdır. Kur'an, insan benliğinin aradan çıkmasını değil, varlığını koruyarak Yaratan'a teslim olmasını istemektedir. (Din Maskeli Allah Düşmanlığı Şirk)</p><p style="text-align: justify;"> Şeytan, insanları nasıl saptıracağını, hem de Allah’ın huzurunda ifadeye koyarken şöyle konuşuyor: "Yemin olsun, onları mutlaka saptıracağım, kuruntulara/hurafelere/anlamını bilmeden okumaya iteceğim..." (Nisa, 119) (Anadilde İbadet Meselesi) <span style="font-size: small;"> <i style="font-family: times;">mardinlife.com</i></span><br /></p>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-36559493949325064172024-02-01T23:26:00.000+03:002024-02-01T23:26:31.623+03:00Tarih, gerçekleri tahrif eden bir sanat değil belirten bir ilim olmalıdır.<p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjJOjaAoPDiBs5Wtqu92M7QBu7AuepOTz3bJ-jiA7uzcdwjwlqU5KaqFOiRHlex9t9qDyYgKUUQL18y5bCEz1UHO5MC11qa3PtEX7H3X1wOoL_r5sXfwW4W2aEeFbG8SrLr1C1X2sOPcPSazp5BtgVZ_M42Z2RWPWpLOPofxJ4esSubEnHXBgEnCqCM7wa/s320/hareketl%C4%B1_atat%C3%BCrk%20kareleri.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="320" data-original-width="253" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjJOjaAoPDiBs5Wtqu92M7QBu7AuepOTz3bJ-jiA7uzcdwjwlqU5KaqFOiRHlex9t9qDyYgKUUQL18y5bCEz1UHO5MC11qa3PtEX7H3X1wOoL_r5sXfwW4W2aEeFbG8SrLr1C1X2sOPcPSazp5BtgVZ_M42Z2RWPWpLOPofxJ4esSubEnHXBgEnCqCM7wa/s1600/hareketl%C4%B1_atat%C3%BCrk%20kareleri.gif" width="253" /></a></div><p></p><p></p><p style="text-align: justify;"> Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir hâl alır. </p><p style="text-align: justify;">Tarih hayal mahsulü olamaz. Biz daima hakikati arayan ve buldukça, bulduğumuza inandıkça ifadeye cüret gösteren insanlarız. <br /></p><p style="text-align: justify;"><br /></p>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-33581703473691544462024-02-01T23:13:00.001+03:002024-02-01T23:13:26.412+03:00Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Ütopya <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpWZpUs5aZwTwQ7L7pY97OuGKFuZkC_JFrEH1u-e-78XueDLhW1mbb396CCRxH0guXH5KhEpnH4e0n-efF3R2CR1j9hYL5oJDPmEf4_3Xyf1H6i87WORMG70WPY8kgnCOzMwKpR7Ft9O0mlP9MjUa1YfzZGIpTYx4n9oaw3R3I_A39WCdjxqI6DuIc8aoT/s400/%C3%BCtopya.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="296" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpWZpUs5aZwTwQ7L7pY97OuGKFuZkC_JFrEH1u-e-78XueDLhW1mbb396CCRxH0guXH5KhEpnH4e0n-efF3R2CR1j9hYL5oJDPmEf4_3Xyf1H6i87WORMG70WPY8kgnCOzMwKpR7Ft9O0mlP9MjUa1YfzZGIpTYx4n9oaw3R3I_A39WCdjxqI6DuIc8aoT/s320/%C3%BCtopya.jpg" width="237" /></a><p style="text-align: justify;">Oscar Wilde’ın, <i>“Üzerinde ütopya ülkesi bulunmayan bir dünya haritasına
bir bakış fırlatmaya bile değmez; çünkü o harita, insanlığın sürekli
uğrak yeri olan ülkeyi göstermesi nedeniyle eksiktir. İnsanlık, oraya
ayak bastığında yeniden daha güzel bir ülke arayışına çıkacak ve onu
bulduğunda da yelkenlerini hemen o yöne çevirecektir…”</i> sözü insanoğlunun
daima daha iyiye, daha güzele, ölümsüzlüğe özlem duymakta olduğunu
bizlere anlatır.<br /><br />Ölümsüzlük ülkesini bulduğunda ise içindeki sese
kulak vererek yeniden yeni ülkeler pesine düşecektir. Ölüm olmayan,
bağlık bahçelik, masmavi gökyüzünün olduğu ülkeyi bulduğunda bile
bireyin yeni bir yer arayışına girmesi ütopyaya olan özlemini ortaya
koyar. Thomas More, ütopya türünde eser verdikten sonra özlem duyulan
yaşam tasarıları oldukça ilgi toplamıştır.<br /><br />Dünya edebiyatında
önemli bir yere sahip olan bu türe Türk edebiyatının Cumhuriyet
döneminde yeni bir toplum oluşturmak amacıyla sıkça başvurulmaktadır.
Cumhuriyet döneminde yazılan ütopyaların belli başlıklar altında tasnif
edildiği bu çalışmada ütopik temalar üzerinde durulmaktadır. Bu
ütopyalarda eşitlik, adalet, gelişmişlik, kardeşlik ve mutluluk gibi
arayışların gelecek tasarılarını şekillendirdiği görülmektedir. <span style="font-size: medium;"><i>(Tanıtım Bülteninden) </i></span></p><p style="text-align: justify;"><i><span style="font-size: medium;">Sonuç </span></i> </p><p style="text-align: justify;">Ütopyalar, genellikle mevcut sistemlere alternatif olarak sunulurlar. Daha çok geleceğe dönük kurgular olarak dikkat çeken ütopyalar, mutlu bir yaşama duyulan özlemi dile getirirler. 1923–1950 yılları arasında Türk edebiyatında yazılan ütopik eserlerde gelecek zaman ön plandadır. Kurguların bazılarında zaman belirsizken bir kısmında ise tarihsel olaylarla paralel gelişen bir zaman tasavvuru görülmektedir.</p><p style="text-align: justify;">Ütopyalarda, toplumların huzurlu ve mutlu yaşadıkları mekânların kurgulamasına dikkat edilir. Ele aldığımız eserlerde mekân genellikle huzursuzluğun bittiği, tüm sorunların çözüme kavuştuğu yerlerdir. Anadolu Fatihi Alparslan romanında mutlu ve huzurlu olunan mekân Anadolu’dur. Anadolu stratejik konumu açısından toplumun gelişimine imkân sağlayan bir yapıya sahiptir. Birçok kültüre ev sahipliği yapmış Anadolu coğrafyası verimli toprakları, korunaklı yapısı ve fethedilecek yerlerin merkezinde bulunması dolayısıyla bir cazibe merkezidir. Bir Sürgün romanında mekân olarak hem Türkiye hem de Paris işlenmiştir. Önceleri rahatsızlık veren bir mekân olarak İstanbul ve İzmir kötülenir. Paris her yönüyle idealleştirilir ve kahraman Paris’te yeni bir yaşam kurmak için büyük uğraşlar verir. Kahramanın Türkiye’deyken Paris’e duyduğu özlem, daha sonra Türkiye özlemine dönüşür. İdeal mekân Paris’ken bir anda Türkiye’ye dönüşür. Ankara romanında ideal mekân İstanbul’un karşısına konan Anadolu’dur. Aynı tema etrafında idealleştirilerek öne çıkarılan en önemli mekân Ankara’dır. Cumhuriyet’in kurulmasıyla gelişen ve değişen Ankara yeni ülkenin ideal başkentidir. Serbest İnsanlar Ülkesinde romanında kurgulanan mekân belirsiz bir yerdir. Yazarın idealleştirdiği yer gerçekte olmayan bir ülkedir. Semavi İhtiras romanında ise İstanbul ve İstanbul’daki bir kız koleji ütopik bir atmosfer içerisinde ele alınır. Köy Hekimi romanında ideal birey toplumdan soyutlanmış, ideal bir mekânda yaşamını sürdürmektedir. Yeşil çam ormanlarında kurulan bir evi betimleyen Burhan Cahit Morkaya, yeşil yurt ütopyasını işler. On Yılın Romanı’nda Bingöl’ün bir köyünde meydana gelen olaylardan yola çıkılır. Köyün yanı sıra tüm Türkiye’deki gelişmeler ütopik bir bakış açısıyla ele alınır. Yezidin Kızı romanında Suriye ve Irak ele alındığı gibi ideal toplumun kurulması için en uygun mekân olarak Doğu Anadolu bölgesinin bir kısmı ve eskiden Hakkâri sınırlarında olan Laleş ele alınır. Pervaneler ve Kolejli Nereye (İşleyen Yara) romanlarında mutluluğun ve huzurun mekânı olarak Amerika işlenir. Amerika; eğitimi, iş imkânları, eğlencesi vb. bütün unsurları ile en ideal ülke olarak tasavvur edilir. Denizin Çağırışı, Medarı Maişet Motoru ve Aganta Burina Burinata romanlarında ise deniz ideal mekândır. Kimsenin mülkiyetinde olmayan deniz üzerinde kurulacak bir yaşamın eşitlik, adalet ve mutluluk getireceğine inanılır.</p><p style="text-align: justify;">İncelenen ütopyalarda bireyin normal insanlardan farklı özellikler taşıdığını görmekteyiz. Roman kişilerinin ya ideal kişiler olarak betimlendiği ya da idealin peşinde koşan insanlar olduğunu söyleyebiliriz. İdeal bir toplum yapılanmasının peşine düşen bu kişilerin yanı sıra kişilerin ferdî boyutta gelişen ütopyaları da vardır. İlk dönem ütopik kurgularda belirli bir insan tipi yaratılmaya çalışılır. İdealize edilen bu insan tipi sonraki ütopyalarda yerini sıradan insanlara bırakmaya başlar. İdeal insanın özellikleri, Cumhuriyet ideolojisi etrafında şekillenir. Sağlıklı, ülkesine bağlı, cesur, eğitimli, birkaç spor dalında önemli başarıları olan ve en az bir yabancı dili kendi ana dili gibi konuşabilen bu bireyler, Cumhuriyet’i sonsuza kadar koruyacak ideal bireyler olarak öne çıkarılır. Örneğin Ankara ve Semavi İhtiras romanlarında Yıldız, Köy Hekimi’nde Emine, On Yılın Romanı’nda Torun ve Erhan, belirtilen özelliklerin hepsini taşıyan ideal bireylerdir. Genellikle romanlarda eski nesille yeni nesil arasında karşılaştırma yapılır ve yeni nesil gençlik idealize edilir.</p><p style="text-align: justify;">İncelenen anlatıların çoğunda mutlu bir toplumun nasıl kurulacağının yanı sıra bu toplumların devamlılığı nasıl sağlanacağının üzerinde de durulur. Özlenen mutlu ve refah topluma ancak gelişmiş bilim, teknoloji veya eğitim yoluyla ulaşılabilir. Hem insanların hem de toplumun ıslah edilmesi üzerine projeler ortaya konmaktadır. Klâsik ütopyalarda olduğu gibi moral değerler insanlara aşılanmaya çalışılır. Toplumsal birliğin ve huzurun sağlanması için çaba harcanır. Ele aldığımız eserlerde sosyal hayatın ve etik değerlerin düzenlenmesine özellikle önem verilmektedir. Eskinin reddi ve kötülenmesinin ardından yeni ve ideal olarak görülen yaşamın değerleri üzerinde durulur. İncelediğimiz eserlerde kötüleşen yaşam şartları çöküşe uğrayan etik değerler distopik bir atmosfer içinde işlenir. Etik değerlerin ihmal edilmesi ve yeteneksiz liderlerin başarısızlığı nedeniyle toplumların çöküntüye uğradığına vurgu yapılır. <i>Toplumun olumsuz yaşam şartlarına sürüklenmesinin sebebi olarak genellikle Osmanlı devletinin son dönemlerindeki kötü yönetim koşulları gösterilir. Yalnızca toplumun yaşadığı olumsuzluklar değil, bireysel yalnızlık, bunalım ve huzursuzluk gibi duyguların yaşanması da çoğu zaman II. Abdülhamid döneminin uygulamalarına bağlanır. II. Abdülhamid dönemindeki baskının sonraki dönemlerde yaşayan bireylere gen yoluyla aktarıldığı için olumsuz insan tiplerinin ortaya çıktığı savunulur. Hırsları sebebiyle toplumları kaosa sürükleyen eski dönem yöneticilerinin aksine bilim, sanat ve ekonomi alanında uzman kişilerin liderliği üzerinde durulur. Güçlü ve bilinçli bir lider portresi öne çıkarılır.</i></p><p style="text-align: justify;">İncelenen eserlerden bazılarında teknolojinin ve bilimin gücü sayesinde imkânların artacağı, sınırların ortadan kalkacağı düşüncesi işlenmektedir. Örneğin Semavi İhtiras, On Yılın Romanı, Ankara gibi romanlarda gelişen teknolojinin sosyal yaşamdaki izleri üzerinde durulur. Semavi İhtiras’ta günlük ulaşım, uçaklar ve transatlantiklerle yapılır. Aynı şekilde On Yılın Romanı, Ankara romanlarında gelişen teknolojik araçlarla tarımsal alanda ve günlük yaşamda kolaylıklar elde edilir. Bazı ütopyalarda ileride dünyaya hâkim olacak tek bir gücün Amerika olduğu vurgulanır. Eserlerde açık bir şekilde süper gücün Amerika olduğu belirtilir. Bu ütopyalarda işlenen düşünceye göre mutlu bir ülkede yaşam ancak Amerikan yaşam tarzını benimsemekle mümkündür.</p><p style="text-align: justify;">Klâsik ütopyalarda dış dünyadan kopuk, kapalı ve belirlenen kurallar çerçevesinde devam eden bir yaşam modeli sunulur. Ancak incelediğimiz ütopyalarda dış dünyaya açık olan, dünyadaki her gelişmeden haberdar olan insan ve toplumlar ön plandadır. Gelecek kurgularında değişimden etkilenen ve sürekli bir değişim içinde olan bireylerin topluma yön verdiği görülür. Bu eserlerde eğitim unsuru önemli bir yer tutar. Klâsik ütopyalarda olduğu gibi uzun uzun eğitimin nasıl yapılması gerektiği üzerinde duran ütopyalar vardır. Pervaneler, Kolejli Nereye ve Semavi İhtiras, On Yılın Romanı, Köy Hekimi, Ankara gibi romanlarında ihmal edilen bir alan olarak eğitim ele alınır. Milli, ileri ve çağdaş bir eğitimin mutlu bir gelecek için önemine değinilir. Eğitimsizliğin yol açtığı sorunlar, eğitim sistemindeki aksaklıklar ve eski eğitim usulleri sorgulanır.</p><p style="text-align: justify;">Ekonomik hayat ütopik eserlerin çoğunun üzerinde durduğu bir konudur. Sosyal hayatı ve bireysel yaşamı yönlendiren ekonomik şartlar, kurulacak yeni yaşamda önemli role sahiptir. İnceleme konumuza dahil olan eserlerde öncelikle tarım ülkesi ele alınır. Gelişmiş teknolojik araçlarla tarım alanlarından yüksek verim elde etme hedeflenir. Toprak mülkiyetinin olmadığı, eşit gelirin olduğu bir toplum düzenin kurulması amaçlanır. Sanayi ve hizmet alanlarındaki gelişmeler de olumlu karşılanır. Kendi ihtiyaçlarını karşılayan bir ülkenin yanı sıra dış ülkelere ihracat yapan ülke hayali kurulur. Serbest İnsanlar Ülkesinde, On Yılın Romanı, Anadolu Fatihi Alparslan ve Ankara romanlarında gelişen sanayi sonucunda kurulan fabrika ve kuruluşlarla refah bir ülkenin varlığına işaret edilir. Ütopyaların bir kısmında ise yeni ekonomik modeller teklif edilir. Bu modellerin çoğunda sosyalist ekonomi modelinin benimsetilmeye çalışıldığı görülür. Ortak mülkiyet, ortak kazanç, eşit yaşam koşullarına vurgu yapılır. Medarı Maişet Motoru’nda Fahri ve Fahrettin Asım’ın ütopyaları buna örnektir. Ayrıca Denizin Çağırışı romanında öğretmenin kurmak istediği düzen de eşit gelir ve ortak mülkiyete dayalı bir sistemdir.</p><p style="text-align: justify;">İncelenen romanlarda sevgi ve aşk önemli bir yer tutmaktadır. Cinsellik ise distopik özellik gösteren dönem tasvirlerinde yozlaşmış toplum yapılarda ortaya çıkar. Genellikle bu kurgularda âşık olunan kişiye kavuşulmadığı ya da aşkın değer kaybettiği görülür.</p><p style="text-align: justify;"><i>İnanç, klâsik ütopyalarda insanın ruhsal gelişimi için önemli bir unsurdur. Ele aldığımız romanlarda ise inanç ve inanç ile ilgili değerlere olumsuz bir bakış açısı hâkimdir. Anadolu Fatihi Alparslan romanı dışındaki diğer eserlerde çağın gerisinde kalmanın nedeni olarak din öne sürülür. Bazı romanlarda ise din ve din adamları geri kalmışlığın sebebi olarak gösterilir.</i></p><p style="text-align: justify;">İncelediğimiz eserlerde mutluluk arayışı çoğu zaman mutsuz bir sonla bitmektedir. Romanlarda ütopik bir özlemle mutluluk arayışına girişen kahramanların düşledikleri yaşama kavuştuktan sonra yeniden bir özlem içerisine girdikleri tespit edilmiştir. Distopyalarda işlenen mutsuz ortam belirir ve yeniden mutlu olunacak bir yer arayışı ortaya çıkar. Özellikle bireysel olarak sürdürülen mutluluk arayışlarının yerini karamsar bir gelecek algısına bıraktığı görülür. Bunun yanında toplumsal dönüşümü hedefleyen ütopik eserlerin daha iyimser duygu ve düşüncelerle son bulduğu tespit edilmiştir. <i><span style="font-family: times;">Necla Dağ</span></i><br /></p><p style="text-align: center;"><b>TIK </b><span><a data-ctbtn="2" data-cthref="/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwjOnvvs2eyDAxVrSvEDHQXlDig4FBAWegQIBBAB&url=https%3A%2F%2Facikbilim.yok.gov.tr%2Fbitstream%2Fhandle%2F20.500.12812%2F709269%2FyokAcikBilim_10146635.pdf%3Fsequence%3D-1%26isAllowed%3Dy&usg=AOvVaw0ax3-QJumkGG56dPVO22tb&opi=89978449" data-jrwt="1" data-jsarwt="1" data-usg="AOvVaw0ax3-QJumkGG56dPVO22tb" data-ved="2ahUKEwjOnvvs2eyDAxVrSvEDHQXlDig4FBAWegQIBBAB" href="https://www.google.com/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwjOnvvs2eyDAxVrSvEDHQXlDig4FBAWegQIBBAB&url=https%3A%2F%2Facikbilim.yok.gov.tr%2Fbitstream%2Fhandle%2F20.500.12812%2F709269%2FyokAcikBilim_10146635.pdf%3Fsequence%3D-1%26isAllowed%3Dy&usg=AOvVaw0ax3-QJumkGG56dPVO22tb&opi=89978449"></a></span></p><h3 class="LC20lb MBeuO DKV0Md" style="text-align: center;"><a data-ctbtn="2" data-cthref="/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwjOnvvs2eyDAxVrSvEDHQXlDig4FBAWegQIBBAB&url=https%3A%2F%2Facikbilim.yok.gov.tr%2Fbitstream%2Fhandle%2F20.500.12812%2F709269%2FyokAcikBilim_10146635.pdf%3Fsequence%3D-1%26isAllowed%3Dy&usg=AOvVaw0ax3-QJumkGG56dPVO22tb&opi=89978449" data-jrwt="1" data-jsarwt="1" data-usg="AOvVaw0ax3-QJumkGG56dPVO22tb" data-ved="2ahUKEwjOnvvs2eyDAxVrSvEDHQXlDig4FBAWegQIBBAB" href="https://www.google.com/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwjOnvvs2eyDAxVrSvEDHQXlDig4FBAWegQIBBAB&url=https%3A%2F%2Facikbilim.yok.gov.tr%2Fbitstream%2Fhandle%2F20.500.12812%2F709269%2FyokAcikBilim_10146635.pdf%3Fsequence%3D-1%26isAllowed%3Dy&usg=AOvVaw0ax3-QJumkGG56dPVO22tb&opi=89978449"><span style="font-size: medium;">cumhuriyet dönemi türk romanında ütopya (1923-1950)</span></a></h3><h3 class="LC20lb MBeuO DKV0Md" style="text-align: center;"><span style="font-size: medium;"> </span></h3><p></p>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-58920836295088363102024-02-01T23:10:00.002+03:002024-02-01T23:10:52.662+03:00Demagog <p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEja1VuJPtPtmtX-G86trImJEUafkdAycSBU3a9r71jLI1ajAFtw9NNe80i2eL2_JrMrSxbpG9Y8krgV06Lthw35qC2gHKU4t2RmxtKN9DDs-69mlRSOn3Q_ayCeLIhplmZ0QqVTar8S00mWrbvL6Q5wcGgFA8H9yMgJqAPNq-3oZXL9s8QW5mAE-T_FZV6E/s1019/Jos%C3%A9_Clemente_Orozco_-_The_Demagogue.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1019" data-original-width="800" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEja1VuJPtPtmtX-G86trImJEUafkdAycSBU3a9r71jLI1ajAFtw9NNe80i2eL2_JrMrSxbpG9Y8krgV06Lthw35qC2gHKU4t2RmxtKN9DDs-69mlRSOn3Q_ayCeLIhplmZ0QqVTar8S00mWrbvL6Q5wcGgFA8H9yMgJqAPNq-3oZXL9s8QW5mAE-T_FZV6E/s320/Jos%C3%A9_Clemente_Orozco_-_The_Demagogue.jpg" width="251" /></a></div><p></p><p style="text-align: justify;"><b>Demagog</b> <span class="nowrap"><span class="IPA nopopups">/<span style="border-bottom: 1px dotted;"><span title="/ˈ/: primary stress follows">ˈ</span><span title="'d' in 'dye'">d</span><span title="/ɛ/: 'e' in 'dress'">ɛ</span><span title="'m' in 'my'">m</span><span title="/ə/: 'a' in 'about'">ə</span><span title="/ɡ/: 'g' in 'guy'">ɡ</span><span title="/ɒ/: 'o' in 'body'">ɒ</span><span title="/ɡ/: 'g' in 'guy'">ɡ</span></span>/</span></span> (Grekçe: <span class="lang-grc" dir="ltr" lang="grc">δημαγωγός</span>, popüler bir lider, bir mafya lideri; Grekçe: <span class="lang-grc" dir="ltr" lang="grc">δῆμος</span>, insanlar, halk, halk tabakası, avam + Grekçe: <span class="lang-grc" dir="ltr" lang="grc">ἀγωγός</span> liderlik, lider) veya <b>laf cambazı</b>, demokrasilerde sıradan insanları <i>seçkinlere</i>
karşı kışkırtarak popülerlik kazanan siyasi bir liderdir. Demagoglar
özellikle hitabet yoluyla kalabalıkların tutkularını harekete geçirir,
dış grupları günah keçisi yapar, korkuları körüklemek için tehlikeleri
abartır, duygusal etki için yalan söyler ya da mantıklı düşünmeyi
bastırma ve fanatik popülerliği teşvik etme eğiliminde olan diğer söylemlerde bulunur. Demagoglar; yerleşik siyasi davranış normlarını devirir veya bunu vadeder veya tehdit eder.
</p><p style="text-align: justify;">Demagoglar, antik Atina'dan
beri demokrasilerde yer almaktadır. Demokrasideki temel bir zayıflıktan
yararlanırlar: Nihai güç halkta olduğu için, halkın bu gücü nüfusun
büyük bir bölümünün en düşük ortak paydasına hitap eden birine vermesi
mümkündür. Demagoglar, ılımlı ve düşünceli muhalifleri zayıflık veya
sadakatsizlikle suçlarken genellikle bir sorunu ele almak için acil ve
güçlü eylemi savunur.
Yüksek yürütme makamlarına seçilen birçok demagog, yürütme yetkisi
üzerindeki anayasal sınırları yıkmış ve demokrasilerini bazen başarılı
bir şekilde <i>diktatörlüğe d</i>önüştürmeye çalışmıştır.</p>
<h2 style="text-align: justify;"><span id="Terimin_tarihsel_kullan.C4.B1m.C4.B1"></span><span class="mw-headline" id="Terimin_tarihsel_kullanımı"><span style="font-size: small;">Terimin tarihsel kullanımı</span></span></h2><div style="text-align: justify;"><blockquote><p>"Bir demagog, kelimenin tam anlamıyla, 'ayak takımının lideri'dir.<br />
</p><p>—"Demagoglar Üzerine", James Fenimore Cooper (1838)
</p>
</blockquote></div>
<p style="text-align: justify;">Esasında "sıradan insanların lideri" anlamına gelen "demagog" sözcüğü, ilkin antik Yunanistan'da olumsuz bir çağrışım olmaksızın ortaya çıkmış fakat sonradan Atina demokrasisinde ara sıra ortaya çıkan "bıktırıcı/belalı bir lider türü" anlamına gelmiştir.
Demokrasi sıradan insanlara güç vermiş olsa da seçimler hâlâ müzakere
ve adaptan/görgüden yana olan aristokrat sınıfı destekleme
eğilimindeydi. Demagoglar, alt sınıflardan ortaya çıkan yeni bir lider
türüydü. Demagoglar, genellikle şiddet içeren eylemleri durmaksızın
savunmuştur.
Demagoglar doğrudan yoksulların ve bilgisizlerin duygularına hitap
etmekte, iktidar peşinde koşmakta, histeriyi kışkırtmak için yalanlar
söylemekte, acil eylem çağrılarına ve artan otoriteye yönelik halk
desteğini yoğunlaştırmak için krizleri kullanmakta ve ılımlı muhalifleri
ulusa zayıflık veya sadakatsizlikle suçlamaktadır.
</p><p style="text-align: justify;">Tarihi boyunca insanlar demagog kelimesinin anlamına dikkat
etmeyerek manipülatif, zararlı veya bağnaz olduğunu düşündüğü herhangi
bir lideri küçümsemek için bir "saldırı kelimesi" olarak kullanmıştır. James Fenimore Cooper 1838'de demagogların dört temel özelliğini tanımlamıştır:
</p>
<ul style="text-align: justify;"><li>Kendilerini seçkinlere karşı sıradan insanların bir erkek ya da kadın olarak sunarlar.</li><li>Politikaları; sıradan siyasi popülerliği fazlasıyla aşan, halkla içsel bir bağa bağlıdır.</li><li>Bu bağlantıyı ve sağladığı aşırı popülerliği kendi çıkarları ve hırsları için manipüle ederler.</li><li>Yerleşik davranış kurallarını, kurumları ve hatta yasaları tehdit eder veya açıkça çiğnerler.</li></ul>
<h2 style="text-align: justify;"><span id=".C3.9Cnl.C3.BC_demagoglar"></span><span class="mw-headline" id="Ünlü_demagoglar"><span style="font-size: small;">Ünlü demagoglar</span></span></h2><dl style="text-align: justify;"><dt>Modern dönem</dt></dl>
<ul style="text-align: justify;"><li>Adolf Hitler</li><li>Huey Long</li><li>Joseph Raymond McCarthy <span><a data-jsarwt="1" data-usg="AOvVaw2SB70dWqjIJJ7sJvgPhHex" data-ved="2ahUKEwjzjqqB8YqEAxX5TmwGHYABCIoQFnoECBIQAQ" href="https://tr.wikipedia.org/wiki/Demagog"><h3 class="LC20lb MBeuO DKV0Md">Demagog</h3></a></span></li></ul>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-45287453990832635262024-02-01T23:10:00.000+03:002024-02-01T23:10:21.976+03:00Kayıp Cennet ne anlatıyor? <div class="separator"><p style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="William Blake, Kayıp Cennet" class="bbc-1uwua2r" height="225" src="https://ichef.bbci.co.uk/news/640/cpsprodpb/18350/production/_95725199_capture.jpg" style="aspect-ratio: 976 / 549;" width="400" /></p></div><p></p><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0"><b> </b></p></div><p></p><p></p><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0"><b>John
Milton'ın destansı şiiri Kayıp Cennet, etkisi bakımından İngiliz
edebiyatında Shakespeare'in ardından ikinci sırada gelir. Milton'ın bu
eseri ne anlatıyordu, neden önemliydi?</b></p></div><p></p><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0">Milton'ın
Kayıp Cennet adlı eseri bugün pek okunmuyor. Ama bu ay 350 yılını
dolduran bu destansı şiir, bugün bile İngiliz edebiyatını şekillendiren
eşsiz eserlerden biri olmaya devam ediyor.</p></div><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0">10.000
mısrayı aşkın bu destanda cennete girme savaşı ve insanın cennetten
kovulmasının hikâyesi anlatılır. Onlarca bölümde cennetin
kaybedilmesini, gözden düşen Şeytan'ın ve insanın gözüyle anlama çabası
görülür. Dinin eskisi kadar etkili olmadığı laik bir çağda bile bu
destan okura isyan, hasret ve kefaret arzusu konusunda etkili bir
tefekkürü ifade eder. </p></div><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" dir="ltr"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0" style="text-align: justify;">Varlıklı
bir aileden gelmesine rağmen Milton'un dünya görüşü kişisel ve siyasi
mücadelelerle şekillenir. İngiltere'nin iç savaş sürecinde (1642-51)
sıkı bir cumhuriyetçi olarak tanınır. 1649'da İngiliz kralı I.
Charles'ın idamından iki ay sonra Milton yeni cumhuriyette Yabancı
Diller Sekreteri sıfatı ile diplomatlık yapar. Zira İngilizcenin yanı
sıra Yunanca, Latince, İtalyanca, Felemenkçe, Almanca, Fransızca,
İspanyolca dillerinde şiir yazan, İbranice, Aramice (Suriye'de
konuşulan) ve Süryanice okuyabilen bir şairdi.</p><p class="bbc-hhl7in e17g058b0" style="text-align: center;"> <img alt="Michael Munkacsy, John Milton" class="bbc-1uwua2r" src="https://ichef.bbci.co.uk/news/640/cpsprodpb/280C/production/_95725201_0bb8ab9e-0285-49c9-90c2-f387c4d448a3.jpg" style="aspect-ratio: 976 / 549;" /> <span role="text"><i><span style="font-family: times;">Michael Munkacsy bu resminde Milton'ı Kayıp Cennet'i kızlarına yazdırırken resmetmiş.</span></i></span></p><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0">Avrupa'da
Milton, İngiltere'deki radikal yeni rejimin ve Cumhuriyetin bilge
savunucusu olarak ün kazanmıştı. Fakat gözleri iyi görmediği için
diplomatik seferlerini sınırlamak zorunda kaldı. 1654'te tamamen kör
olmuştu. Yaşamının son 20 yılında şiirlerini kendisi söylemiş, başkaları
yazmıştı. </p></div><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0">Kayıp
Cennet'te Milton kör peygamberlerin ruhunu çağırmak için klasik Yunan
şiirinden, Homeros'tan yararlanır, aklın gözüyle gören Teb kâhini
Tresias'tan yardım umar. </p></div><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0">Milton
1658'de Kayıp Cennet'i yazmaya başladığında yastaydı. O yıl hem 23.
Sonesinde ölümsüzleştirdiği ikinci karısını, hem de Koruyucu Lord unvanı
ile Cumhuriyet döneminde İngiltere'yi yöneten Oliver Cromwell'i
kaybetmişti. Onun ölümü cumhuriyetin yıkımını hızlandırmıştı. Kayıp
Cennet işte bu yıkılan dünyaya bir anlam verme, Tanrı'nın işlerini
insanın ve Milton'un kendi gözünde meşru kılma çabasıydı.</p></div><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0">Fakat
bu kişisel özellikler, şiirde teolojinin tuttuğu yeri gölgeleyemez.
Edebiyat eleştirmeni Christopher Ricks'in dediği gibi "Sanat sanat için
midir? Sanat Tanrı içindir." Milton'ın bugün fazla okunmamasının nedeni,
'yıkılan' bir dünyayı dini bir lafızla açıklamaya çalışmasıdır. Zira
onun döneminde gözde olan bu dinsel ifadeler artık kullanım dışıdır.
Püriten Milton hoşgörü, boşanma ve kurtuluş gibi çok çeşitli konularda
teolojik tartışmalarla geçirmişti ömrünü.</p></div><p class="bbc-hhl7in e17g058b0" style="text-align: center;"><img alt="John Martin, Pandemonium, Kayıp Cennet" class="bbc-1uwua2r" src="https://ichef.bbci.co.uk/news/640/cpsprodpb/762C/production/_95725203_84700387-cae2-49c7-8913-2496fd993dc2.jpg" style="aspect-ratio: 976 / 549;" /> <span role="text"><i><span style="font-family: times;">John Martin'in bu resmi Kayıp Cennet'te cehennemin başkenti olarak anılan Pandemonium'u gösteriyor. </span></i></span></p><p class="bbc-hhl7in e17g058b0" style="text-align: justify;">Kayıp
Cennet "Hain Melek" olarak bilinen Şeytan'ın yaratıcısı Tanrı'ya karşı
isyanının ardından cehenneme gönderilmesi ile başlar. "Cennetin
Tiranlığı" olarak gördüğü şeye itaat etmeyi reddeden Şeytan, Tanrı'nın
yarattığı insanı günaha teşvik ederek intikam alır. Milton kurtuluş
yolunu göstermeden önce "İnsanın İlk İtaatsizliği"nin canlı bir dökümünü
verir.</p><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0">Rick
Kayıp Cennet'in "Tanrı'nın adaleti konusunda ateşli bir tartışma"
olduğunu ve Milton'ın Tanrı'sının katı ve zalim olduğunu söylüyor.
Tersine Şeytan'ın ise karanlık bir karizması ("kulağa hoş gelir
sözleri") ve kendi kaderini eline alma gibi devrimci bir talebi vardır.
Konuşmalarını demokratik yönetim diliyle, "özgür tercih", "rıza",
"halkoyu" gibi kavramlarla süsler ve "Cennette kul olacağıma Cehennemde
kral olurum" der. </p></div><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" dir="ltr"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0" style="text-align: justify;">Cromwell
gibi Milton da görevinin Tanrı'nın yeryüzündeki krallığında yol
göstermek olduğuna inanıyordu. 'Kralların kutsal hakkı' konseptinden
nefret etmekle birlikte, Benjamin Franklin'in ifadesiyle "Tiranlara
Karşı İsyan Tanrı'ya İtaattir" düşüncesiyle Milton kendisini Tanrı'ya
teslim etmektedir. </p><p class="bbc-hhl7in e17g058b0" style="text-align: center;"> <img alt="William Blake, Kayıp Cennet" class="bbc-1uwua2r" src="https://ichef.bbci.co.uk/news/640/cpsprodpb/C44C/production/_95725205_81b4e911-e0a1-4948-b7c6-886194e84b33.jpg" style="aspect-ratio: 976 / 549;" /> <span role="text" style="font-family: times;"><i>Milton'ı "gerçek bir şair" olarak anan William Blake Kayıp Cennet'ten çok sayıda ilüstrasyon yapmıştı.</i></span></p><p class="bbc-hhl7in e17g058b0" style="text-align: justify;"><span role="text" style="font-family: times;"><i> </i></span> Kayıp
Cennet çoğunlukla siyasi ve dini tartışmalara konu olsa da aslında aşk
da içerir. Milton'a göre Havva biraz da Adem'e yakın olmak için günaha
girmiş, Adem de "seni kaybetmek kendimi kaybetmektir" sözleriyle onu
takip etmiştir. </p><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0">Kayıp
Cennet 1667'de Londra'da yayımlandığında Milton artık gözden düşmüştü.
1660'ta Stuart hanedanlığı yeniden tahta geçmeden birkaç ay önce Milton
bir bildiri yayınlayarak krallığı reddetmişti. Bunun üzerine eserleri
yakılmış, Londra Kalesi'nde hapsedilmiş, idamdan kıl payı kurtulmuştu.</p></div><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0">Oysa
Kayıp Cennet kraliyet yanlıları tarafından bile övgüyle karşılanmıştı.
"İnsan beyninin ürettiği en üstün eserler" arasında yer aldığını
söyleyenler vardı.</p></div><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" dir="ltr"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: center;"> <img alt="Philip Pullman, Altın Pusula, Kayıp Cennet" class="bbc-1uwua2r" src="https://ichef.bbci.co.uk/news/640/cpsprodpb/1220C/production/_95725247_386f7c67-7ad9-4ba0-9720-52475da22e51.jpg" style="aspect-ratio: 976 / 549;" /> <span role="text" style="font-family: times;"><i>Philip Pullman'ın 'Altın Pusula' adıyla filme çekilen 'His Dark Materials' kitabı da Kayıp Cennet'ten esinlenmişti.</i></span></p><p class="bbc-hhl7in e17g058b0" dir="ltr" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><span role="text" style="font-family: times;"><i> </i></span></p><p class="bbc-hhl7in e17g058b0" style="text-align: justify;">Milton
ayrıca sansüre karşı duruşuyla bilinir. "Bilme, konuşma ve vicdanıma
göre özgürce tartışma özgürlüğü olmalı" diyordu bir yazısında. Şiir dili
de yeniydi; kendi ifadesiyle "kafiyenin sıkıntılı ve modern
sınırlarından arınmış" bir tarz kullanıyordu. </p><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0">Frankenstein'ın
yazarı Marry Shelley'nin Kayıp Cennet'ten esinlendiği, ünlü İngiliz
şair Wordsworth'un de ünlü Londra 1802 sonesine başlarken Milton'a
yakardığı bilinir.</p></div><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0">Ancak
20. yüzyılda bir "Milton Tartışması" çıktı ortaya ve onun mirasını
eleştirenler oldu. Bunlar arasında TS Eliot ve "Milton en kötü zehirdir"
diyen Ezra Pound da vardı. Destekçileri arasında ise CS Lewis gibi
inançlı Hristiyanlar da "Bu destanın bu kadar iyi olmasının nedeni
Tanrı'yı kötü gösterdiği içindir" diyen William Empson gibi ateistler de
vardı. Malcolm X de hapisteyken Kayıp Cennet'i okumuş, Şeytan'a sempati
duymuştu.</p></div><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" style="text-align: justify;"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0">Son
yıllarda Kayıp Cennet yeni hayranlar yarattı. Bazıları kelime kullanımı
ve müzikalite bakımından Milton'ın Shakespeare'i aştığını iddia ediyor.
</p></div><div class="bbc-19j92fr ebmt73l0" dir="ltr"><p class="bbc-hhl7in e17g058b0" style="text-align: justify;">Milton'ın
mısralarıyla bitirecek olursak: <i>"Akıl kendi mekânın yaratır, kendi
başına cehennemi cennete, cenneti cehenneme çevirebilir."</i></p><p class="bbc-hhl7in e17g058b0" dir="ltr"><span style="font-size: small;"><i style="font-family: times;">Benjamin Ramm BBC Culture<br /></i></span></p></div></div></div></div>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-25682152870343528602024-02-01T23:09:00.001+03:002024-02-01T23:09:41.476+03:00Google Laplace’ın Şeytanı olabilecek mi?<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivYltP9tB275FIuyAyLlNFNMakjjkoGmKilcVO1-W93df_-Iratz4RmjS6DFlf3PjYUzI6Ugzvglj61ODsoJP5iR_aLH_qkcxqlRAzYatVv9nTypilGG9mgqJZzG_EmdrhljfSMAZ7G7K2Asr_SJdMpVYVGsn1IhkNq2Tc_Z2cE-MN2eqLWKLboj_sIL_H/s560/seytan.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="314" data-original-width="560" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivYltP9tB275FIuyAyLlNFNMakjjkoGmKilcVO1-W93df_-Iratz4RmjS6DFlf3PjYUzI6Ugzvglj61ODsoJP5iR_aLH_qkcxqlRAzYatVv9nTypilGG9mgqJZzG_EmdrhljfSMAZ7G7K2Asr_SJdMpVYVGsn1IhkNq2Tc_Z2cE-MN2eqLWKLboj_sIL_H/s320/seytan.jpg" width="320" /></a></div><p></p><div class="metin" id="metin" style="text-align: left;"><p style="font-style: italic; text-align: justify;"><span style="font-size: medium;"><b>Google
+ kendi isteğimiz, arzumuz ve hevesimizle geçmişimizi fişleyerek
gelecekte ne istediğimizi, ne düşündüğümüzü hatta hayallerimizi bile
tahmin edip karşımıza çıkaracak güce ulaşabilecek mi?</b></span></p><div id="yazigovde">
<h3 style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Laplace’ın Şeytanı Kimdir? </span></h3>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Pierre-Simon Laplace tarafından, 1814’te yayınladığı bir makalesinde
belirttiği, evrendeki her atomun yerini ve hareketini bilen ve bu sayede
evrenin ve kainatın bütün bir geçmişi ve geleceğini bilen sanal bir
varlığın mevcut olduğunu iddia eden düşünsel bir deneydir. </span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Nedensel determinizmi kavramsallaştırdığı ifadesinin özgün hali ise
şu şekilde açıklanabilir;<i>“Evrenin şimdiki halini geçmişin sonucunu ve
geleceğin nedeni olarak ele alabiliriz. Bir an için evrenin tüm
güçlerinin ve bunu oluşturan tüm varlıkların konumlarını anlayabilen bir
canlı olduğunu düşünürsek, ve bunun bu verileri inceleyebileceğini
düşünürsek, aynı anda evrendeki en büyük varlıklardan en küçük atomlara
kadar her şeyi hesaba katarak bir hesap yaparsa, hiçbir şey belirsiz
değildir ve gelecekte de, aynı geçmiş gibi, onun gözlerinin önündedir.”</i></span></p>
<h3 style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Google’ ın Misyonu</span></h3>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Dünyadaki bütün bilgileri düzenlemek ve bunları herkes için
erişebilir kılarak kullanışlı hale getirmektir.Google’ ın doğruluğundan
emin olduğu söylediği on şey;</span></p>
<p style="text-align: justify;"> </p>
<ol style="text-align: justify;"><li><span style="font-size: medium;">Kullanıcıya odaklan; gerisi kendiliğinden gelir.</span></li><li><span style="font-size: medium;">En iyisi; tek bir şeyi gerçekten ama gerçekten iyi yapmak.</span></li><li><span style="font-size: medium;">Hızlı, yavaştan iyidir.</span></li><li><span style="font-size: medium;">Web’de demokrasi işliyor.</span></li><li><span style="font-size: medium;">Bir cevaba ihtiyaç duymanız için masa başında olmanız gerekmez.</span></li><li><span style="font-size: medium;">Kötülük etmeden de para kazanabilirsiniz.</span></li><li><span style="font-size: medium;">Daha keşfedilmeyi bekleyen pek çok bilgi var.</span></li><li><span style="font-size: medium;">Bilgi ihtiyacı sınır tanımaz.</span></li><li><span style="font-size: medium;">Takım elbise giymeden de ciddi olabilirsiniz.</span></li><li><span style="font-size: medium;">Sadece harika olmak yetmez.</span></li></ol>
<h3 style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Google bunu nasıl yapacak?</span></h3>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Google belki evrendeki bütün varlıkları en küçük atomlara kadar her
şeyi hesaba katacak bir dataya ulaşamayacak, fakat Google’a kendi
isteğimizle bireysel olarak verdiğimiz bütün bilgiler ve oluşturduğu
datalar ile bizim için bir Laplace şeytanı olabilecektir.</span></p>
<h3 style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Bunu yapabilecek istatistik bilgileri toplayabilir mi?</span></h3>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Olabilir ya da olmayabilir yerine size bilimsel bir cevap; </span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Olasılık teorisi ve istatistik ;</span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">1700'lerin başında, Londra’ da Abraham De Moivre adında Fransız bir
istatistikçi istatistik bilim dalı henüz doğmadığından kumarbazlar için
olasılıklar hesaplayarak geçimini sağlıyordu. Moivre şans diye bir şeyin
olmadığına, şansın bir yansıma olduğuna inanıyordu. Hiçbir şeyin şans
eseri olmadığını ileri sürdü. Sözde rastgele, gelişigüzel olan her şeyin
aslında bir fiziksel nedeni olduğunu savundu. </span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Örneğin; Bir parayı havaya atarsak paranın yazı ya da tura gelmesi
şansa bağlı gibi görünür. Ama bunun şans olmadığı, parayı
fırlattığınızda bunu etkileyen tüm fiziksel faktörleri
hesaplayabilseydik, örneğin elin açısını, yerden yüksekliğini, fırlatmak
için harcanan gücü, rüzgar veya hava akımını, paranın alaşımını gibi, o
paranın yazı mı tura mı geleceğini yüzde yüz bilebilirsiniz. Çünkü
para da diğer her şey gibi, Newton’ un mutlak olan fizik kurallarından
etkilenmektedir.</span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">İnsanlar için tüm bu olasılıkları doğru hesaplamak en azından
şimdilik imkansız gibi görünse de, sırf biz bu faktörleri
hesaplayamıyoruz diye paranın yazı ya da tura geleceğinin şansa bağlı
olduğunu söyleyemeyiz. </span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;"><i>Biz insanlar evrenin belli gerçeklerini ölçebilecek becerilere sahip
değiliz. Olaylar her ne kadar rastgele görünse de, tamamen fiziksel
gerçeklerle koşullandırılmışlardır ve böyle belirlenirler. Bu düşünce
akımına determinizm denir. </i></span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Deterministler hiçbir şeyin belirsiz olmadığına inanırlar; her şey
önceki bir sebebin sonucu ortaya çıkar, ama biz bu sebebin ne olduğunu
bilemeyiz. </span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Kalabalık bir sokakta yürürken bir tanıdığına çarpmak da şans eseri
değildir. Diyelim ki, hem senin aklından geçenleri ve beynini, hem de
arkadaşınınkilerini okuyabilen bir bilgisayar olsun. Eğer o bilgisayar
aynı zamanda tüm dünyadaki tüm çevresel koşulları da bilse, o zaman
nerede ve nasıl karşılaşacağınızı da bilirdi. Yani şans eseri karşılaşma
aslında şans eseri olan bir şey değil, bu tahmin edilebilir bir
gerçektir. Böyle bir bilgisayar olmadığı için ya da henüz yapılamadığı
için böyle bir olayı önceden göremeyiz ve bilemeyiz.</span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Daha da ileri gidelim;</span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">De Moivre öleceği günü öngörmüştü ve öngördüğü tarihte de öldü.
Hayatının son birkaç ayında Moivre her gece onbeş dakika fazla uyuduğunu
fark etti. O bir determinist olduğu için o veriyi doğal sonucuna kadar
hesapladı. Eğer uykusu her gece onbeş dakika uzarsa, o zaman 24 saat
uyuyacağı gece ölecekti. Bu günü de 27 Kasım 1754 olarak belirledi. Ve o
gün, aynen hesapladığı gibi de ölmüştü.De Moivre çok ünlü bir Fransız
matematikçi olan Simon Pierre Laplace’ ın çalışmalarının temelini
oluşturmuştu. </span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">İstatistik ve olasılık arasındaki fark; olasılık teorisi sözde şansa
bağlı olguları inceler. Zarlar, yazı tura gibi. İstatistikte ise gerçek
olaylar hesaplanır, doğum oranları, ölüm oranları gibi. Diğer bir
deyişle olasılık teorisi denklemler oluşturmak içindir, bunlar da
istatistikleri elde etmekte kullanılır.</span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Olasılık teorisinin işlemesi ile ilgili, Laplace gerçeği tahmin
etmenin en iyi yolunun doğru cevabı hesaplamak değil de, en az yanlış
olan cevabı hesaplamak olduğunu kanıtladı.Olasılık teorisi, bilim
adamları bir cevaptan %100 emin olmasalar da doğru olduğunu
söyleyebilmelerini sağlar. Çünkü olasılık teorisine göre yanılma payı
çok ama çok az olduğu zaman gerçeği buldunuz demektir.</span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Laplace evrenin deterministik olduğunu varsaydığı için, biri eğer
fizik kurallarını ve bir an için evrendeki her şeyin konumunu bilirse, o
kişi olan herşeyi bilebilir ve gelecek tüm tarihi de bilebilir diyor. </span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Hiç bir şey imkansız değildir. Belirli şeyler olasılık dışıdır, ya da olasılıksızdır.</span></p>
<h3 style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Google şimdiden Laplace’ ın Şeytanı oldu bile</span></h3>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Sonuç olarak, bahsetmiş olduğumuz bilimsel teori verilerden yola
çıkarak Google’ ın hayatımızda Laplace’ ın şeytanı olduğunu şu anda
kısmen de olsa söyleyebiliriz. Kısa vadede, nelerden hoşlandığımızı,
hangi ürünü satın almak isteyeceğinizi, sizin ihtiyacınız olan ve almayı
isteyebileceğiniz kurguda size özel reklam kampanyalarını siz
düşünürken önünüze çıkartacak. </span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Orta vadede, ihtiyacınız olan ve hayır diyemeyeceğiniz ürünü siz daha istemeden kapınıza getirecek bilgiye ulaşacak. </span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Uzun vadede, hayallerinizi ve düşlerinizi %100 de olmasa bile tahmin
eden, size özel ve tam sizin istediğiniz gibi bir hayat sunan Laplace’ın
şeytanı.</span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Dünyada İnternet kullanıcılarının %80’ni Google kullanıcısı.
Türkiye'de, 50 Milyona yakın İnternet kullanıcısı olduğunu ve bu
kullanıcıların %98’inin Google kullandığını düşünürsek, neyi ne kadar
istediğinize verdiğiniz bilgilerin miktarı ve doğruluğu ölçüsünde siz
karar vereceksiniz.</span></p>
<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;">Ya da Google’dan başka bir Laplace’ ın Şeytanını tercih edeceksiniz.</span></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: small;"><i> kobitek.com</i></span></p>
</div></div>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-10021935041387355912024-02-01T23:00:00.009+03:002024-02-03T02:43:07.475+03:00Yaşam<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwGtN37FeTU0m9bs_rEt_ZAAuM5X5EQtETA7eENHuGnTKExpLeVfskUmW-_f_taWEzuPwkwn89MkeAS9X1sErq5FAR57dm2sN-NBal44eCyyocm0nWbMjHx_6AyYGdb2c1lDHN5bm_7QlXZvB2e6fadkfl35jI2QAGqDG2wAruSrhkLyiP43gIXvkbeK1d/s733/By%20Lam%20Tran.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="709" data-original-width="733" height="310" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwGtN37FeTU0m9bs_rEt_ZAAuM5X5EQtETA7eENHuGnTKExpLeVfskUmW-_f_taWEzuPwkwn89MkeAS9X1sErq5FAR57dm2sN-NBal44eCyyocm0nWbMjHx_6AyYGdb2c1lDHN5bm_7QlXZvB2e6fadkfl35jI2QAGqDG2wAruSrhkLyiP43gIXvkbeK1d/s320/By%20Lam%20Tran.jpg" width="320" /></a></div><div style="text-align: justify;"> Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın: yaş, kilo, boy. Doktorunuz düşünsün onları. Bunun için ücret alıyor sizden.<br /><br /> Sadece neşeli arkadaşlarınız olsun. Suratsızlar, negatifler sizi aşağı çeker.<br /><br /> Öğrenmeyi sürdürün: Bilgisayar, el sanatları, bahçecilik, ne olursa. Beyniniz atıl kalmasın. Atıl kafa, iblisin tezgahıdır. İblisin adı da, "alzheimer"dır.<br /><br /> Küçük şeylerden zevk almaya bakın.<br /><br /> Sık sık, uzun uzun, vargücünüzle gülün. Soluksuz kalıncaya kadar gülün.<br /><br /> Gözyaşları olacaktır. Katlanın, yas tutun, başka yaşantılara geçin.<br /><br /> Sevdiklerinizle doldurun çevrenizi; aile, kedi, köpek, kuş, balık, yadigarlar, müzik, bitkiler, hobiler, ne olursa. Eviniz sığınağınızdır. Tadını çıkartın.<br /><br /> Sağlığınızın kıymetini bilin. İyiyse üstüne titreyin. Bozuksa düzeltin. Siz kendiniz düzeltemiyorsanız yardım sağlayın.<br /><br /> Vicdan azabından uzak durun. Çarşı pazarda gezin, komşu illerde ya da dış ülkelerde dolaşın; ama sakın suçluluk, pişmanlık duygusuna yönelmeyin.<br /><br /> Sevdiğiniz insanlara onları sevdiğinizi söyleyin, hissettirin her fırsatta.<br /><br /> <i> <span style="color: #a16262;"> </span><span style="color: #a16262;"> </span><span style="color: #a16262;">Unutmayın ki yaşam, aldığımız soluklarla değil, soluk kesen anlarla ölçülür.</span><span style="color: #e06666;"><br /></span></i><br /></div><div style="text-align: center;"> <span style="font-family: times;"><i>George Carlin</i></span><br /></div><br /><p></p>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-91770114204079293972024-01-25T23:36:00.008+03:002024-01-26T01:25:21.232+03:00DEMOKRASİ<div style="text-align: justify;"><span class="ILfuVd NA6bn UiGGAb" lang="tr" style="font-size: small;"><span class="hgKElc" style="font-family: inherit;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXZ7nT1PUummdaN2mbRKzP3Wt0BPjDecif8Iz51c_4143udD9fwPDJtcesDL3LGMR7yBxHK6qaxEEhNEY02OcXNPIImdQLADcxgvFRAfYTuB0_t6sYokHDI91FZH8US4M7oe5HNQ-bnR_f1NHz1-TebK7N-SPkuQ8V94UwEfb3pYpxmm6r7LExb9qpteJe/s320/38.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="180" data-original-width="320" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXZ7nT1PUummdaN2mbRKzP3Wt0BPjDecif8Iz51c_4143udD9fwPDJtcesDL3LGMR7yBxHK6qaxEEhNEY02OcXNPIImdQLADcxgvFRAfYTuB0_t6sYokHDI91FZH8US4M7oe5HNQ-bnR_f1NHz1-TebK7N-SPkuQ8V94UwEfb3pYpxmm6r7LExb9qpteJe/s1600/38.jpg" width="320" /></a></div></span></span></div><p>“Demokrasi esasen ferdidir, bu vasıf vatandaşın hakimiyete, insan sıfatıyla iştirak etmesidir.” <i>Mustafa Kemal Atatürk</i></p><p><i> </i>“Demokrasi prensibi, hakimiyete istismak eden vasıta ne olursa olsun, esas olarak, milletin hakimiyete sahip olmasını ve sahip kalmasını icap ettirir.” <i>Mustafa Kemal Atatürk</i><br /><br />“Demokrasi esasına müstenit hükümetlerde, hakimiyet, halka, halkın ekseriyetine aittir. Demokrasi prensibi, hakimiyetin millete ait olduğunu, başka yerde olmayacağını iltizam eder. Bu suretle, demokrasi prensibi, siyasi kuvvetin, hakimiyetin menşeine ve meşruiyyetine temas etmektedir.” <i>Mustafa Kemal Atatürk</i><br /><br /> “Yöneticiler, iktidara saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı olan görevlerini kötüye kullandıkları takdirde, şu ya da bu biçimde ulusal iradenin kendi haklarında vereceği kararla karşılaşırlar. Ulus tarafından, ulus adına devleti yönetmeye yetkili kılınanlar, gerektiğinde ulusa hesap vermek zorunda olduklarını bilmelidirler.” <i>Mustafa Kemal Atatürk</i></p><p style="text-align: center;"><i> </i></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-HFZ8bfg62fgu1QLTFbbqx6QBxvaeOTdgLdmJ8NqnW1xpytUKAshC28q_x1w5Sik3S8Ed2FCQkhfgMM6uxIu5NN32ZaJQiqqFlYIer0npcAg2S3wBgey4TRLNxCNuLQsGp3orwn0YFansmpAUT5DjruBj2D_K1Uc-PlDZbRW6BzFaf3JsC9IIqdIgrcp_/s353/ayra%C3%A711.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="143" data-original-width="353" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-HFZ8bfg62fgu1QLTFbbqx6QBxvaeOTdgLdmJ8NqnW1xpytUKAshC28q_x1w5Sik3S8Ed2FCQkhfgMM6uxIu5NN32ZaJQiqqFlYIer0npcAg2S3wBgey4TRLNxCNuLQsGp3orwn0YFansmpAUT5DjruBj2D_K1Uc-PlDZbRW6BzFaf3JsC9IIqdIgrcp_/s16000/ayra%C3%A711.jpg" /></a></i></div><i><br /></i><p></p>“Gerçek demokratik ilke, hiç kimsenin halkın üzerinde bir güce sahip olmaması demektir.” <i>Lord Acton</i><br /> <br />“Demokrasinin kötü olan bir yönü çoğunluğun tiranlığına dönüşmesidir.” <i>Lord Acton</i><br /> <br />“Kelimeler üzerinde ve sahte problemler üzerinde kavga etmemiz gerekir. Demokrasinin gerçek ve gerekli anlamı kullanıldığı zaman hangi ismi istiyorsanız onu seçebilirsiniz.” <i>Karl Popper</i><br /><br />“Demokrasi” ve “demokratik devlet” kavramlarının kullanımı konusunda büyük bir eksiklik vardır. Bu kelimeler açıkça tanımlanmadıkça ve anlamları üzerinde uzlaşılmadıkça insanlar bu anlam karmaşası üzerinde yaşamaya devam edeceklerdir ve bu tartışmalar demogoji yapanların ve despotların işine yarayacaktır.” <i>Alexis de Tocqueville</i><br /> <br />“Aktif gücü elinde bulunduran sadece devlet olmamalıdır. Eğer insanlar medeni olmak istiyorlarsa, organizasyon kurma sanatı geliştirilmeli ve genişletilmelidir.”<i> Alexis de Tocqueville</i><br /> <br />“Organizasyon kurma hakkı vazgeçilmez bir hak ve özgürlüktür.” <i>Alexis de Tocqueville</i><br /> <br /> “Demokrasi bireysel özgürlüğün sahasını genişletir. Sosyalizm ise daraltır. Demokrasi, mümkün olan bütün değerleri insanlara sağlarken; sosyalizm her insanı bir sayıdan ve araçtan ibaret görür. Demokrasi ile sosyalizmin bir kelime dışında hiç bir benzerliği yoktur: Eşitlik. Fakat aradaki farka dikkat edin; demokrasi özgürlük konusunda eşitlik isterken, sosyalizm kölelik yönünden eşitlik ister.”<i> Alexis de Tocqueville</i><br /> <br />“Çoğunlukla bir gemiye benzetilen devlette, kral kılavuz, halk da kamu yararını gözettiği sürece kılavuzun sözünü dinleyen gemi sahipleri durumundadır; kralsız yaşayan pek çok halklar vardır, ama halksız bir kral düşünemeyiz bile. Krallık düzeyine yükseltilenler, başkalarından güzellik yahut yakışıklılık bakımından üstün oldukları için ya da onları, tıpkı çobanların sürülerini güttükleri gibi yönetmek bakımından bir doğal üstünlükleri bulunduğundan değil, halkın kalanıyla aynı hamurdan yapılmış olmalarından ötürü erk ve yetkilerini onlardan ödünç aldıklarını açıklayacakları için ortaya çıkarılmışlardır.” <i>Stephanos Junios Brutos</i><br /> <br />“Devlet yönetimine halkın katılımı demokrasinin temelidir.” <i>Lyndon B. Johnson</i><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"> “Demokrasi halkın karar alma sürecine katılabilmesine olanak sağlayacak şekilde liderlerin ve organizasyonların alternatif kamu politikaları için yarıştıkları bir rekabetçi politik sistemdir.” <i>E. E. Schattschneider</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBjqQSVnASHc37qVdcu-mYbDlGNFcl8bdTqH6uGHbltPHCWk5Zq5x_ahvshpBbORzFCWHYMMkW_86sc-qI4uR7rI4UROIYJz9tGc8yGmeljmw1Ljt5lnxpHb-5IHCzGbEUpeOMsppIfHIFTw9xoWeVmGGotu0GBDZ8hMVhQxmROq3p2LZYCaUDndO6eQeN/s283/ayra%C3%A79.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="178" data-original-width="283" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBjqQSVnASHc37qVdcu-mYbDlGNFcl8bdTqH6uGHbltPHCWk5Zq5x_ahvshpBbORzFCWHYMMkW_86sc-qI4uR7rI4UROIYJz9tGc8yGmeljmw1Ljt5lnxpHb-5IHCzGbEUpeOMsppIfHIFTw9xoWeVmGGotu0GBDZ8hMVhQxmROq3p2LZYCaUDndO6eQeN/s16000/ayra%C3%A79.jpg" /></a></div></i><br />“Vox populi, vox dei”<br />(Halkın sesi, Hakkın sesi)<br /><i>Latin Özdeyişi</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i><br />“Toplumun bütün isteklerini karşılayabilecek tek hükümet biçimi, bütün halkın yönetime katıldığı hükümettir; en küçük kamu görevine olsun katılım yararlıdır; her alandaki katılma, toplumun genel gelişme düzeyinin elverdiği ölçüde geniş olmalıdır. Bir tek küçük kentten daha büyük bir toplumda, kamu işlerine herkes kişi olarak katılamayacağı için, bundan mükemmel bir hükümetin ideal türünün temsili hükümet olacağı sonucu çıkmaktadır.” <i>John Stuart Mill</i><br /><br />“Demokratik kurumların gelişiminde üç büyük kilometre taşı bulunmaktadır: Oylama yoluyla kamusal kararlara katılma hakkı, temsil etme hakkı ve muhalefet yapma hakkı.”<i> Robert A. Dahl</i><br /><br />“Monarşi güzel bir biblo gibidir, denizde bir süre yüzer ancak bir süre sonra bazı beceriksiz kaptanlar yüzünden kayalara çarpar; buna karşın demokrasi şişirilmiş bir botta seyahat etmek gibidir. Kolay kolay dibe batmazsın, fakat ayakların hep ıslaktır.” <i>Fisher Ames</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcv4x19kWuNzynM7eEZfzA-3kxQe9e4u6ubbANzxnHMyzxP0xALxm-hAg8SOBzH1UYtcwgpubZSc7BGtRerDTXb0fSZrPI1ZvU7ICKPNQRdikO6etKROD9oKe9x3fSbSGJAsEuiqi-d2s9dQuBTEZdeR_h-NWMW4q-u56aQ5SqL7MF6Z492fsS10Pn3WJX/s237/ayra%C3%A78.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="213" data-original-width="237" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcv4x19kWuNzynM7eEZfzA-3kxQe9e4u6ubbANzxnHMyzxP0xALxm-hAg8SOBzH1UYtcwgpubZSc7BGtRerDTXb0fSZrPI1ZvU7ICKPNQRdikO6etKROD9oKe9x3fSbSGJAsEuiqi-d2s9dQuBTEZdeR_h-NWMW4q-u56aQ5SqL7MF6Z492fsS10Pn3WJX/s16000/ayra%C3%A78.jpg" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /> “Bir zamanlar, halk seçtiğini bir kalkanın üstüne oturtarak havaya kaldırır ve kral diye selamlardı. Ve neden ‘kralların sayısız gözleri, milyon tane kulağı, upuzun elleri ve pek hızlı ayakları’ olduğu söylenir? Hep Argos’a, Gerien’e, Midas’a ve ozanların övdüğü daha başkalarına benzedikleri için mi? Hiç de değil, bu söz devletin iyiliği için gözlerini, kulaklarını, olanaklarını, yetkilerini krala ödünç vermiş olan bütün halktan ötürü söylenmiştir. <br />Halk kralı yüzüstü bırakıversin, hemen yere devrilir; eskiden kulağı ve gözü pek üstün görünürken, güçlü olabilecek en iyi durumda bulunurken, böyle görkem içinde yüzerken, bir anda kötüler ve pek zebun düşer.” <i>Stephanos Junios Brutos</i><br /> <br />“Demokrasinin bütün hastalıkları daha fazla demokrasi ile tedavi edilir.”<i> Alfred E. Smith</i><br /><br /> “Bütün despotizmler içerisinde demokrasi, en az dayanıklısı olmakla birlikte en kötüsüdür.” <i>Fisher Ames</i><br /><br />“Demokrasinin kötülüklerinden birisi sevsen de sevmesen de seçtiğin insana katlanmak zorunda olmaktır.” <i>Max Lerner</i><br /> <br /> “Kelimenin tam anlamıyla gerçek bir demokrasi hiç bir zaman varolmadı ve varolmayacaktır.”<i> Jean Jacques Rousseau</i><br /><br /> “Çoğunluğun iradesi, diğer insanlar üzerinde baskı yapabilir; gücün çoğunluk tarafından kötüye kullanılmasının önlenmesi gereklidir. ‘Çoğunluğun tiranlığı’ topluma karşı bir kötülüktür ve toplum buna karşı korunmalıdır.” <i>John Stuart Mill</i><br /><br /> “Politikada çoğunluk kuralının haklılaştırılması onun ahlaki açıdan doğru olduğunu göstermez.” <i>Walter Lipmann</i><br /><br />“Çoğunlukçu demokrasi, ‘halkın egemenliği’ olarak ifade edilen doktrin içerisinde en yetersiz ilke olarak görülmektedir.” <i>Bernard Crick</i><br /><br />“Çoğunluğun azınlık tarafından yönetimi tiranlıktır; azınlığın çoğunluk tarafından yönetimi de tiranlıktır. Her iki durumda da ‘senin istediğin gibi değil, bizim istediğimiz gibi yapacaksın’ kuralı geçerlidir.” <i>Herbert Spencer</i><br /><br />“Görevimiz oybirliğine ya da oybirliğine yakın bir karara ulaşmanın yollarını aramak ve keşfetmektir.”<br /><i>James M. Buchanan</i><br /><br />“Demokrasilerde bir seçmenin cehaleti bütün halkın güvenliği için tehlikedir.” <i>John F. Kennedy</i><br /> <br /> “Biz Atina’lılar, politika ile ilgili kararları uygun tartışmalardan sonra alırız; en kötü olan şey, sonuçları tartışılmadan bir politikanın uygulanmasıdır.” <i>Thucydides</i><br /> <br />“Demokratik vatandaşın politikada aktif olması ve politikayla ilgilenmesi gerekir.” <i>Gabriel A. Almond</i><br /><br />“Demokratik karar mekanizması garanti edildiği sürece her şey yolunda gider düşüncesini kabul etmiyorum. Ben bunu ‘seçim safsatası’ olarak adlandırıyorum.” <i>James M. Buchanan</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNLylAzQBNz4byc9zfnvOIQt2hGpriHVeCe-d3RwPFHu1nEGgEDFnPgiik8H7CbMUIHacksMLQgWQOnTikDytLqfXyEnC4yK40MgYfkODhhmv5Y-AvLx9G0HRa8B2A5G80itecWBlmTviPB5ZiY5osbSjwrgGuq2abFCd3rQgDOXtbqWumvV0djb8-Su49/s348/ayra%C3%A710.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="145" data-original-width="348" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNLylAzQBNz4byc9zfnvOIQt2hGpriHVeCe-d3RwPFHu1nEGgEDFnPgiik8H7CbMUIHacksMLQgWQOnTikDytLqfXyEnC4yK40MgYfkODhhmv5Y-AvLx9G0HRa8B2A5G80itecWBlmTviPB5ZiY5osbSjwrgGuq2abFCd3rQgDOXtbqWumvV0djb8-Su49/s16000/ayra%C3%A710.jpg" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Bilen konuşmaz,<br />Konuşan bilmez.<br />Gözlerini yum,<br />Bütün kapıları kapa;<br />Sivrilikleri buda,<br />Karışıklığı gider;<br />Işığı ayarla,<br />Dünyaya uyum sağla.” <i>Lao-Tzu</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i><br />“İnsanı yönetip kutsala hizmet ederken, sadelikten üstün yönetim yoktur. Yalnız sadelik işleri hızla iyileştirir; Hızla iyileşme gücü çoğaltır.”<i> Lao-Tzu</i><br /><br /> “Bireysel çıkar değil, asıl grup çıkarı tehlikelidir.” <i>Friedrich A. von Hayek</i><br /> <br /> “Hiç bir şey çıkar gruplarının etkisinden daha tehlikeli değildir.” <i>Jean-Jacques Rousseau</i><br /><br /> “Sen benim kütüğümü yuvarla, ben de seninkini...” <i>Lucius Annaeus Seneca</i><br /><br /> “Devletler, partikülarizmin baskılarını kontrol altında tutmalıdırlar. Devletin gücü esasen partikülaristik çıkar gruplarının baskıları sonucu gelişir.” <i>V.O.Key</i><br /><br /> “Kanunları zenginlerin çıkarı için yapıyorsunuz.” <i>Euripides</i><br /><br />“Parlamentonun kapıları fakirlere kapalıdır.” <i>Ovid</i><br /><br />“Demokrasi konusundaki eleştirilerin nedeni, devletin çoğunluğun üzerinde anlaşmış olduğu kararlara hizmet ettiği düşüncesi değildir, asıl itiraz çoğunluğun holdinglerin ve çeşitli çıkar gruplarının isteklerine hizmet etmek zorunda kalmasıdır.” <i>Friedrich A. von Hayek<br /></i><br />“Tanrılardan oluşan bir halk mevcut olsaydı, kendini demokratik olarak yönetebilirdi.” <i>Jean Jacques Rousseau</i><br /><br />“Demokrasi keyfi güçten başka bir şey değildir.” <i>Pierre Joseph Proudhon</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i><br />“Demokrasi gizli bir aristokrasidir.” <i>Pierre-Joseph Proudhon<br /></i><br /> “Demokrasi iki farklı aşırılığa sahiptir; aristokrasiye dönüşen eşitsizlik ruhu ve despotizme dönüşen aşırı eşitlik ruhu.” <i>Montesquieu</i><br /><br />“Demokrasi despotizme dönüşür.”<i> Eflatun</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgHhadrJ0tNOAb5Yp-PAhCPBe8V2hz_B2qFyQGTEG7eZ3xsWFmmrO4Dcwym5XaL2Zmgxg_LkDMdBydiCJrg-Tw3AmM-bnyLGA3pBg04Lrey_ddb6oqrS4kFBh4AymaHbLjN9dnckdXO6r9wgsiSHCuPXNwQQQfIgSMVrMfHerIgtuEPZPs8yTfl5hTkHwE/s314/ayra%C3%A77.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="161" data-original-width="314" height="161" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgHhadrJ0tNOAb5Yp-PAhCPBe8V2hz_B2qFyQGTEG7eZ3xsWFmmrO4Dcwym5XaL2Zmgxg_LkDMdBydiCJrg-Tw3AmM-bnyLGA3pBg04Lrey_ddb6oqrS4kFBh4AymaHbLjN9dnckdXO6r9wgsiSHCuPXNwQQQfIgSMVrMfHerIgtuEPZPs8yTfl5hTkHwE/s1600/ayra%C3%A77.jpg" width="314" /></a></div><br /></i>“Demokrasi despotizmdir. Genel iradenin onaylamadığı bir yürütme oluşturur.” <i>Immanuel Kant</i><br /><br />“Demokrasi despotizmin en ileri şeklidir.” <i>Aristo</i><br /><br />“Bütün despotizmler içerisinde demokrasi en kötüsüdür.” <i>Fisher Ames</i><br /> <br />“Demokrasi asla uzun yaşayamaz. Kısa zamanda tükenir ve kendisini öldürür. Kendisini intihara sürüklemeyen bir demokrasi yoktur.” <i>John Adams</i><br /><br />“Demokratik kurumların özgürlüğü ve medeniyeti er ya da geç mahvedeceği konusunda ikna olmuş bulunmaktayım.” <i>Thomas Babington Macaulay</i><br /><br />“Demokrasi teorisinin bugünkü yanlış anlaşılmasının kaynağı, Rousseau tarafından, halk iradesinin genel inancın yerine konması ve bunun sonucu olan halk egemenliği görüşüdür.” <i>Friedrich A.von Hayek</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i><br />“Bugünün temel sorunu sınırsız devlettir. Batıda gördüğümüz ve bildiğimiz demokrasilerin hemen tamamı sınırsız demokrasilerdir.” <i>Friedrich A.von Hayek</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i><br />“Eğer demokrasinin sınırsız devlet anlamına geldiği ısrar edilirse ben o zaman demokrasiye inanıyorum. Bu durumda demarşiyi savunan biri olarak kalacağım.” <i>Friedrich A. von Hayek</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i><br />“Yunanca kökenli “demokrasi” kelimesi, halk (demos) ve güç (kratos) veya fiil olarak kratein kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Kratein fiili, alternatif bir fiil olan archein‘in (monarchy, oligarchy, anarchy gibi) aksine hukuk kuralından ziyade kaba gücü ifade etmektedir. Eski Yunan’da kratein yerine archein kökeninin alınarak demarşi (demarchy) kavramının kullanılmasının nedeni, daha önce Atina’da demarşi kelimesinin bir bölge ya da grubun başkanı için kullanılır olmasıydı. O dönemde demarşi, geniş bir halk topluluğu mevcut olmadığından kullanılamazdı. Bugün için bir ideal olarak demokrasi yerine demarşi kelimesini kullanmamız için bir engel yoktur.” <i>Friedrich A. von Hayek</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZbTsu2auh-E8V5C1vb1nZiq7IXINBfdwDn7_4B9xkJSWrSEvp4vW1Qd7Fh4Eb81BwESOvQhhTxYVZ347Hkpnmm5A6eZEWKdJ2FbrJRoabVN9mvxQxW6ESk29iSuMJUq9NPkZBO4MkpJkyFoFYCZLB2WQilUrObh4sTbPvHb2T0LGsUrWECr3dxiz9WNqc/s364/ayra%C3%A76.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="139" data-original-width="364" height="153" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZbTsu2auh-E8V5C1vb1nZiq7IXINBfdwDn7_4B9xkJSWrSEvp4vW1Qd7Fh4Eb81BwESOvQhhTxYVZ347Hkpnmm5A6eZEWKdJ2FbrJRoabVN9mvxQxW6ESk29iSuMJUq9NPkZBO4MkpJkyFoFYCZLB2WQilUrObh4sTbPvHb2T0LGsUrWECr3dxiz9WNqc/w400-h153/ayra%C3%A76.jpg" width="400" /></a></div></i><br />“Demokrasi, çoğunluğun sınırsız gücünü temsil eden bir sisteme dönüşmüştür. Eğer bu doğruysa bizim demokrasinin gerçek ve ideal anlamını ifade edecek bir kelimeye ihtiyacımız bulunmaktadır. Eğer demokrasi ve sınırlı devlet birbirleri ile uzlaştırılabilecek sistemler değilse, bir zamanlar sınırlı demokrasiyi ifade eden bir yeni kelime bulmalıyız. Biz demos’un isteğinin ve düşüncesinin nihai otorite olmasını ve kratos’un bireylerin hak ve özgürlüklerini sınırlayacak şekilde kullanılmasını istiyoruz. Çoğunluk, (John Locke’un ifadesiyle ‘ geçici ve günübirlik kararnamelerle değil daimi hukuk kuralları ile yönetilmeli (archein)dir.’ Bu tür bir siyasal düzeni, demos ve archein kelimelerini de birleştirerek demarşi (demrachy) olarak adlandırabiliriz. Demarşi ya da sınırlı devlet düzeninde halkın iradesi (will ) değil, halkın düşüncesi en yüksek otoritedir.” <i>Friedrich A. von Hayek</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i><br />“Liberalizm ve demokrasi birbirleri ile uyuşabilmelerine rağmen, aynı şey demek değildirler. Liberalizm devlet gücünün kapsamı, demokrasi ise bu gücün kimin elinde olduğu ile ilgilenir. Aralarındaki fark, her iki kavramın karşıt anlamını ele alınca daha iyi anlaşılır; liberalizmin zıddı totaliterizm; demokrasinin zıddı otoriterizmdir. Neticede en azından ilke olarak demokratik bir devletin totaliter, otoriter bir devletin ise liberal olması mümkündür.” <i>Friedrich A. Von Hayek</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i><br /> “Sınırsız güç ve yetkilere sahip bir meclis, bu güç ve yetkiyi belirli grupları veya bireyleri kayırmak üzere kullanabilecek bir konumda olur, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak da üyelerine özel yararlar sağlayan çıkar gruplarının oluşmasıdır. Kendi lehlerine karar alması için yasama organına baskı yapan örgütlü çıkar gruplarının çağımızda yaygın olarak artması sınırlanmamış devlet gücünün zaruri ve kaçınılmaz bir sonucudur. Bireylere ve gruplara etkisi önceden kestirilemeyen, adil davranışın evrensel kurallarını koyma göreviyle sınırlanmış bir yasama meclisi bu gibi baskılar altında olmaz.” <i>Friedrich A. von Hayek</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i><br /> “Demokratik yöntemlerin kabul edilmesi ile birlikte devletin gücü üzerinde sınırlamalara gerek olmadığı düşüncesi trajik bir yanılgıdır. Bu demokratik olarak seçilmiş bir yasama organının devleti kontrol altında mümkün olacağı inancını yerleştirmiştir.” <i>Friedrich A. von Hayek</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i><br />“Demokrasi ümit edildiği gibi tiranlığa ve baskıya karşı insanların güvenliğini sağlayacak bir sistem olamadı. Düşünen insanlar arasında demokrasiye inancın giderek azaldığını görünce üzülüyorum.” <i>Friedrich A. von Hayek</i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i> </i><br /> “Reddedilecek olan demokrasi değil, sınırsız devlettir. İnsanların demokrasi dışındaki diğer yönetim şekillerini ve çoğunluk kuralına dayalı bir iktidarı sınırlamayı niçin öğrenmediklerini anlayamıyorum.” <i>Friedrich A.von Hayek</i><br /> <br />“Milletlerimizin tek yönetim sistemi olarak demokrasiyi kurmayı ve güçlendirmeyi taahhüt ediyoruz.” <i>Paris Şartı</i><br />“Tüm güç halkta toplanır ve halktan gelir; yetkili kişiler halkın vekilleridir; halk için çalışırlar; halka karşı her zaman sorumludurlar.” <i>Virginia İnsan Hakları Bildirisi (Md.2)</i><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: right;"><span style="font-family: times; font-size: small;"><i>Kaynak:Coşkun Can Aktan</i></span></div>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-63648988773015304262024-01-19T16:07:00.003+03:002024-01-19T16:07:49.287+03:00Gökdelenin Boyu<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrDdINYBRxfNT_PCHhpFLYBXikMwZgXcRG9xcYvKqGzFrvXL5HTVS7giKjgc7_m2HuC-OFjDr3rewvDuhpJNbmfv_g6krTa2PAiLC4LDUhcThKeBYuItaQdn30eAqGJW0EAMlcS_lHSzuPORnWZ5CnMyKZN0GXoybh6QFrq6EK7XbR0QYXPilWqUP-QDqV/s160/Niels%20Bohr.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="160" data-original-width="113" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrDdINYBRxfNT_PCHhpFLYBXikMwZgXcRG9xcYvKqGzFrvXL5HTVS7giKjgc7_m2HuC-OFjDr3rewvDuhpJNbmfv_g6krTa2PAiLC4LDUhcThKeBYuItaQdn30eAqGJW0EAMlcS_lHSzuPORnWZ5CnMyKZN0GXoybh6QFrq6EK7XbR0QYXPilWqUP-QDqV/s1600/Niels%20Bohr.jpg" width="113" /></a></div><p></p><p style="text-align: justify;">Bu soru Kopenhag’daki bir üniversitenin fizik sınavından alınmıştır:
“Bir gökdelenin yüksekliğini barometre ile nasıl bulursunuz, anlatınız.”</p>
<p style="text-align: justify;">Öğrencilerden birinin cevabı: “Barometrenin ucuna bir ip bağlarsınız.
Sonra gökdelenin tepesinden asıp sallarsınız. Barometre yere değdiğinde
ipin boyuyla barometrenin boyunun toplamı gökdelenin yüksekliğini
verecektir.”</p>
<p style="text-align: justify;">Bu oldukça orijinal cevap hocayı çileden çıkartmaya yetti ve öğrenci
dersten kaldı. Öğrenci cevabının doğruluğu konusunda itirazda bulundu ve
üniversite durumu çözmek için başka bir hoca gönderdi.</p>
<p style="text-align: justify;">Bu noktada öğrenci hakkında ne düşünürdünüz? Sizin kararınız ne olurdu?</p>
<p style="text-align: justify;">Çocuk kalmalı mı geçmeli mi?</p>
<p style="text-align: justify;">Yeni hoca, cevabın aslında doğru olduğuna, fakat kayda değer bir
fizik bilgisinin varlığını göstermediğine karar verdi. Sorunu çözmek
üzere öğrencinin en azından asgarî bir temel fizik bilgisi olup
olmadığını anlamak için ona altı dakika vererek sorunun sözlü cevabını
vermesi kararını aldı. İlk beş dakika genç sessizliğe gömüldü. Alnı
düşünceden kırış kırış olmuştu. Hoca zamanın tükenmekte olduğunu
hatırlattığında genç çeşitli cevaplarının olduğunu, fakat hangisini
kullanacağına karar veremediğini söyledi. Tekrar acele etmesi tavsiye
edilince genç şöyle cevapladı:</p>
<p style="text-align: justify;">“İlk olarak, barometreyi gökdelenin tepesine çıkartıp kenarından
aşağı bırakıp yere inene kadar geçen süreyi ölçersiniz. Binanın
yüksekliği (H=0,5 x g x t<sup>2</sup>) formülü uygulanarak hesaplanabilir. Fakat barometre için kötü bir seçim…”</p><p style="text-align: justify;">“Veya güneş parlıyorsa, barometrenin yüksekliğini ölçersiniz. Sonra
onu bir yere dikip gölge uzunluğunu ve sonra da gökdelenin gölge
uzunluğunu ölçebilirsiniz. Bundan sonrası basit bir orantıyı çözmek
olacaktır.”</p>
<p style="text-align: justify;">“Fakat bu konuda çok bilimsel bir cevap istiyorsanız barometrenin
ucuna bir sicim bağlayıp onu bir sarkaç gibi sallandırabilirsiniz. Önce
yer seviyesinde daha sonra da gökdelenin tepesinde… Yüksekliği T=2pi<sup>2</sup> kvk (I /g) formülündeki farktan yararlanarak bulabilirsiniz.”</p>
<p style="text-align: justify;">“Yahut da gökdelenin dışarısında bir yangın çıkış merdiveni varsa
barometreyi bir cetvel gibi kullanarak yukarıya çıkarken gökdelenin
boyunu barometre yüksekliği biriminden sayıp bunları toplayabilirsiniz.”</p>
<p style="text-align: justify;">“Eğer ille de sıkıcı ve Ortodoks olmak istiyorsanız, tabii ki
barometre ile gökdelenin tepesindeki ve yer seviyesindeki basıncı ölçer,
milibar cinsinden çıkan farkı feet’e çevirebilirsiniz ve yüksekliği
bulursunuz.”</p>
<p style="text-align: justify;">“Ancak bizler daima zihnin bağımsızlığı ve bilimsel metotlar kullanma
konusunda teşvik edildiğimiz içindir ki en iyi yol şüphesiz hademenin
kapısını çalmak ve yeni bir barometre isteyip istemediğini sorarak
gökdelenin yüksekliğini söylemesi durumunda ona bu barometreyi
vereceğimizi söylemek olurdu.”</p>
<p style="text-align: justify;"><i><span>Öğrencinin adı:</span></i> <i>Niels Bohr,</i> Nobel Fizik ödüllü Danimarkalı bilim adamı.</p>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-61353499271558573772024-01-09T00:34:00.000+03:002024-01-09T00:34:36.425+03:00“Bütün danışmanların en akıllısı olan zamanı bekle.” Perikles<p> </p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgM7P3ZQB8dnSiXzS8qbffU38w-tT1auqtGDnPvC3aZLAVf3fyNqIIDppFMGDwxQkwwGv-mZSt9af-irAOY10Uo_x07duPX-j0LDuJlPE7foZ5p9Uye0__FQ2x0ZtiMeYqvcm73XzVJ7KxNw-z70YAOP_Mch8crt52Ik3N6TMqHMeN84qD0cHKk5wYe_mGZ/s259/zaman.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="194" data-original-width="259" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgM7P3ZQB8dnSiXzS8qbffU38w-tT1auqtGDnPvC3aZLAVf3fyNqIIDppFMGDwxQkwwGv-mZSt9af-irAOY10Uo_x07duPX-j0LDuJlPE7foZ5p9Uye0__FQ2x0ZtiMeYqvcm73XzVJ7KxNw-z70YAOP_Mch8crt52Ik3N6TMqHMeN84qD0cHKk5wYe_mGZ/s16000/zaman.jpg" /></a></div><br /><p></p>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-28346303981563780832024-01-01T22:49:00.000+03:002024-01-01T22:49:54.042+03:00Nice yıllara sayın okurlar!<p style="text-align: justify;"> </p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjm3DyZj2xmSnkPaFxgD8RkFfW_JRTHOB-t-LPxIzJb8poA9VcyVNmg4gbZS8s4roxBiQIaSBw69to0rPtAoTGzLyvGOUHhEfFTLOzzrfdZclq7o_QBssB9TOCyhHKM9kPgGzDI1Kh4xH-anCmOp9bwyk-W3-4hIrSVL4-gRMnYxkEP5FBChFreAiip2ihx/s640/zaman5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="424" data-original-width="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjm3DyZj2xmSnkPaFxgD8RkFfW_JRTHOB-t-LPxIzJb8poA9VcyVNmg4gbZS8s4roxBiQIaSBw69to0rPtAoTGzLyvGOUHhEfFTLOzzrfdZclq7o_QBssB9TOCyhHKM9kPgGzDI1Kh4xH-anCmOp9bwyk-W3-4hIrSVL4-gRMnYxkEP5FBChFreAiip2ihx/s16000/zaman5.jpg" /></a></div><p></p><p style="text-align: justify;">Mayalar bir Venüs yılının 584 gün olduğunu biliyorlar ve dünya yılının 365.24.20 gün olduğunu kestiriyorlardı. Ama o zamanlar kimse yeni yılı kutlamazdı. Onlar gökyüzünü seyretmekle, gözlemlemekle yetinirlerdi. Bizse zaman kavramımıza çok güvendiğimizden hep “geçip gitme” olayı üzerinde duruyoruz. Elbet ömrümüzü de bu araya soktuğumuzdan, üzüntüye kaptırıyoruz kendimizi. Boşuna! “Yıl” geçip gittiğini bilmiyor oysa. Bilen sadece insandır. Az şey mi? </p><p>Nice yıllara sayın okurlar!<i> <br /></i></p><p><i>Tamamı</i><span><a data-ctbtn="2" data-cthref="/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwjt68-e-LyDAxWzSfEDHWJvAOcQFnoECBYQAQ&url=https%3A%2F%2Fhikayelerdirgeriyekalan.blogspot.com%2F2018%2F12%2F&usg=AOvVaw1FawqUC6m8H-Y3rALZpsQx&opi=89978449" data-jrwt="1" data-jsarwt="1" data-usg="AOvVaw1FawqUC6m8H-Y3rALZpsQx" data-ved="2ahUKEwjt68-e-LyDAxWzSfEDHWJvAOcQFnoECBYQAQ" href="https://www.google.com/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwjt68-e-LyDAxWzSfEDHWJvAOcQFnoECBYQAQ&url=https%3A%2F%2Fhikayelerdirgeriyekalan.blogspot.com%2F2018%2F12%2F&usg=AOvVaw1FawqUC6m8H-Y3rALZpsQx&opi=89978449"></a></span></p><h3 class="LC20lb MBeuO DKV0Md"><a data-ctbtn="2" data-cthref="/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwjt68-e-LyDAxWzSfEDHWJvAOcQFnoECBYQAQ&url=https%3A%2F%2Fhikayelerdirgeriyekalan.blogspot.com%2F2018%2F12%2F&usg=AOvVaw1FawqUC6m8H-Y3rALZpsQx&opi=89978449" data-jrwt="1" data-jsarwt="1" data-usg="AOvVaw1FawqUC6m8H-Y3rALZpsQx" data-ved="2ahUKEwjt68-e-LyDAxWzSfEDHWJvAOcQFnoECBYQAQ" href="https://www.google.com/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwjt68-e-LyDAxWzSfEDHWJvAOcQFnoECBYQAQ&url=https%3A%2F%2Fhikayelerdirgeriyekalan.blogspot.com%2F2018%2F12%2F&usg=AOvVaw1FawqUC6m8H-Y3rALZpsQx&opi=89978449"><span style="font-size: medium;">hikayelerdirgeriyekalan: 12/01/2018</span></a></h3><h3 class="LC20lb MBeuO DKV0Md"><a data-ctbtn="2" data-cthref="/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwjt68-e-LyDAxWzSfEDHWJvAOcQFnoECBYQAQ&url=https%3A%2F%2Fhikayelerdirgeriyekalan.blogspot.com%2F2018%2F12%2F&usg=AOvVaw1FawqUC6m8H-Y3rALZpsQx&opi=89978449" data-jrwt="1" data-jsarwt="1" data-usg="AOvVaw1FawqUC6m8H-Y3rALZpsQx" data-ved="2ahUKEwjt68-e-LyDAxWzSfEDHWJvAOcQFnoECBYQAQ" href="https://www.google.com/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwjt68-e-LyDAxWzSfEDHWJvAOcQFnoECBYQAQ&url=https%3A%2F%2Fhikayelerdirgeriyekalan.blogspot.com%2F2018%2F12%2F&usg=AOvVaw1FawqUC6m8H-Y3rALZpsQx&opi=89978449"><br /></a></h3><p></p>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-45516712257091875572023-12-29T22:37:00.000+03:002023-12-29T22:37:12.485+03:00ATAM İZİNDEYİZ<p> </p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0k5o6lSgcwELTppSGB9-HGhxeVbYB-6KGplL5Nz4W1lyikRj4KfmR2uAQ4JCk13jbB2SNz5avWT9nl8acd5Xuu25dw2D-KfKDdNotJB7xxeqXXI0ZVByxrmO3nYKIeRbgIYuUy6f0kC2CbqEQBksnBWmpyZZJfBq4EQqXEgkDIQRw5nNcdThHh3MoEl49/s574/ATAT%C3%9CRK'%C3%BCm.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="574" data-original-width="535" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0k5o6lSgcwELTppSGB9-HGhxeVbYB-6KGplL5Nz4W1lyikRj4KfmR2uAQ4JCk13jbB2SNz5avWT9nl8acd5Xuu25dw2D-KfKDdNotJB7xxeqXXI0ZVByxrmO3nYKIeRbgIYuUy6f0kC2CbqEQBksnBWmpyZZJfBq4EQqXEgkDIQRw5nNcdThHh3MoEl49/s16000/ATAT%C3%9CRK'%C3%BCm.jpg" /></a></div><p></p><p style="text-align: center;"> 💛💙</p><h3 class="post-title entry-title" itemprop="name" style="text-align: center;"><span style="font-weight: normal;"><span style="font-size: large;"><i><span style="color: red;">Büyük Atatürk! Sen bizim gönlümüzde ebedi
yaşayacaksın.</span></i></span></span></h3><h3 class="post-title entry-title" itemprop="name" style="text-align: center;"><span style="font-weight: normal;"><span style="font-size: medium;"><i> </i></span></span></h3>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-37381131224369848192023-12-10T00:30:00.002+03:002023-12-10T01:52:04.806+03:00Demian <div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYh7hF6Y2ZfUrc45IEqho7BA1aMSz65Cy0wjC4lP1hzwc_DRmBZsk6ZChsl9FmBnRbh2Ne7mPCOLjemzjm1LsxIWPq81fSXoiM4kE8CA_2cDf4il5k3kigZHid0nAbEZUxAqTZU53AHtpHKxKDagE2JLIZyEWcec4xPfrhV-MEiSksDwJR-DktDKevGR_f/s1044/07.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1044" data-original-width="736" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYh7hF6Y2ZfUrc45IEqho7BA1aMSz65Cy0wjC4lP1hzwc_DRmBZsk6ZChsl9FmBnRbh2Ne7mPCOLjemzjm1LsxIWPq81fSXoiM4kE8CA_2cDf4il5k3kigZHid0nAbEZUxAqTZU53AHtpHKxKDagE2JLIZyEWcec4xPfrhV-MEiSksDwJR-DktDKevGR_f/w283-h400/07.jpg" width="283" /></a></div>Her insanın yaşamı, onu kendine götüren bir yoldur, bir yol denemesi, bir yol taslağıdır...Hepimiz aynı derinliklerden çıkıp geliriz, ama bir taslak olarak, derinliklerden çıkıp gelen bir varlık olarak her birimiz kendi öz amacımıza varmak için uğraşıp didiniriz. Birbirimizi anlayabilir, ama kendimizi ancak kendimiz açıklayıp yorumlayabiliriz.</div><div style="text-align: justify;"> </div>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3652241228770120366.post-30792905843476203292023-11-24T21:14:00.014+03:002023-12-17T03:33:00.986+03:00"Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet adını almak istidadmı kazanmamıştır. Ona alelade bir kitle denir, millet denemez. Bir kitle millet olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır.<div style="text-align: justify;"> </div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgA4s4ZOhmJ4WUdOp9qKAJvMxnpmOsI-roPtWjV8q-xnIIfQkmFEZmDnYjvr59SiGHwMUyxNjJIJoRjWLOG7DJ9uFHONzGGLIClt8z2Kx2vN5CQiZiKasGKbJ_Ee4Jnn_1oMJs8L4hRUTBVZI_NxmTWZGSgLt_9SKmwow5h_jdX4FGpM-DHtrIcXYXJAzFx/s300/24%20kas%C4%B1m%20%C3%B6%C4%9Fretmenler%20g%C3%BCn%C3%BC.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="168" data-original-width="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgA4s4ZOhmJ4WUdOp9qKAJvMxnpmOsI-roPtWjV8q-xnIIfQkmFEZmDnYjvr59SiGHwMUyxNjJIJoRjWLOG7DJ9uFHONzGGLIClt8z2Kx2vN5CQiZiKasGKbJ_Ee4Jnn_1oMJs8L4hRUTBVZI_NxmTWZGSgLt_9SKmwow5h_jdX4FGpM-DHtrIcXYXJAzFx/s16000/24%20kas%C4%B1m%20%C3%B6%C4%9Fretmenler%20g%C3%BCn%C3%BC.jpg" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">"Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet adını almak istidadmı kazanmamıştır. Ona alelade bir kitle denir, millet denemez. Bir kitle millet olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. Onlardır ki bir heyet-i içtimaiyeyi hakiki millet haline koyarlar. Bizim milletimiz elbette dünyanın takdiratını liyakat kesbetmiş bir heyet-i içtimaiyedir. Fakat onu lâyık olduğu mertebe- şerefe isal edecek sizlersiniz. Millet , memleket, Cumhuriyet sizden yüksek hizmet intizarındadır..." M.Kemal Atatürk<br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"> <br /><span style="color: red;">Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun! 🌼🌹🌸</span><br /><br /><b>24 Kasım mı, 5 Ekim mi?</b><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde Anadolu halklarının emperyalist devletlere karşı verdiği mücadele sonrasında 1923’te kurulan Türkiye cumhuriyeti ve sonrasında ardı ardına gelen Mustafa Kemal’in devrimleri 24 Kasım’ı da beraberinde getirdi. TBMM’de 1 Kasım 1928’de çıkarılan 1353 sayılı kanunla Arap alfabesinden vazgeçilmiş ve yerine Latin alfabesi kabul edilmişti. 11 Kasım 1928’de bakanlar kurulu Mustafa Kemal’e Millet Mektepleri başöğretmenliği ünvanı vermiş ve 24 Kasım’da da Millet Mektepleri Talimatnamesi yayınlanarak kararı resmileştirmiştir. İşte bu 24 Kasım Mustafa Kemal Atatürk’ün okuma yazma seferberliği başlatılan millet mektepleri başöğretmeni olduğu gündür. <br /><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"> “Sıradan öğretmen anlatır. İyi öğretmen izah eder. Üstün öğretmen gösterir. Harika öğretmen ilham verir.” <b>W. A. Ward</b><br /><br />“Eğitim, insanlara bilmediklerini öğretmek değildir. Eğitim, insanlara davranışlarını geliştirmelerini öğretmektir ve bu da en iyi örnek olarak öğretilir.”<b> John Ruskin </b><br /><br />“Kişi parlak öğretmenleri taktirle, ama insanî hislerimize dokunanları minnetle anar. Müfredat belli miktar yeni malzemedir, ama sıcaklık, büyüyen bir bitki ve bir çocuk ruhu için hayatî önemde bir elementtir.” <b>Carl Jung<br /></b><br />“İnsanlar, onları ne kadar umursadığınızı bilmedikçe ne kadar bildiğinizi umursamazlar.” <b>J. Maxwell</b><br /><br />“İyi öğretmenliğin dörtte biri hazırlık ve dörtte üçü tiyatrodur.” <b>Gail Godwin</b><br /><br />“Vardığım kanaat odur ki büyük bir öğretmen büyük bir sanatkardır ve diğer büyük sanatkârlar gibi onlardan da az sayıda vardır. Hatta çalışma sahası insan aklı ve ruhu olduğu için öğretmenlik sanatların en büyüğü bile olabilir.” <b>John Steinbeck</b><br /><br />“Eğitici, zor şeyleri kolaylaştırabilen kişidir.”<b> R. W. Emerson</b><br /><br />“Eğer bir insanı, sadece akıl yönünden eğitiyor, ahlak yönünden eğitmiyorsanız, toplumun başına yalnızca bir bela yetiştiriyorsunuz demektir.” <b>Eski ABD Başkanı Theodore Roosevelt</b><br /><br /> “Eğitim, kişi okulda öğrenilen her şeyi unuttuğu zaman kalan şeydir.”<b>Albert Einstein</b><br /><br />“Çocuklarım büyüdüğü zaman, dostlarım, sizden rica ediyorum; eğer başka bir şeye faziletten fazla değer veriyorlarsa, onları cezalandırın.”<b> Sokrates<br /></b><br />“Bilgisiz doğruluk zayıf ve faydasızdır; doğruluksuz bilgi tehlikeli ve esef vericidir.”<b> Samuel Jackson</b><br /><br />“Eğitimin ilk hedefi bilimsellik değil insanlıktır.”<b> Ernest Seton</b><br /><br /> “Güzel bir gülüş, karanlık bir eve giren güneş ışığına benzer.” <b>Tolstoy</b><br /><br /> “Genç bir insanın kötümser olmasından daha kötü bir manzara yoktur.” <b>Mark Twain</b><br /><br />“Sen bakmasını bil de dikende gül gör! Dikensiz gülü herkes görür.” <b>Mevlâna</b><br /><br />“Söylediğin şeyi tasvip etmiyorum, ancak onu söyleme hakkını ölünceye kadar müdafaa edeceğim.” <b>Voltaire</b><br /><br />“Gençleri bozmanın en kestirme yolu farklı düşünenlere değil benzer düşünenlere değer vermelerini öğretmektir.” <b>Nietzsche</b><br /><br />“Gerçek politikacı, geçen olayların hıncını, intikamını alan kimse değildir. Bu olayların tekerrürüne engel olan kişidir.” <b>Bismarck</b><br /><br />“Mide için lokma ne ise, beyin için fikir odur. Hepsi beslemez, bazıları zehirler.” <b>Cenap Şehabettin</b><br /><br />“Öğretme sanatı denen şey, daha sonra tatmin etmek amacıyla genç dimağların tabii merakını uyandırma sanatından ibarettir.” <b>Anatole France</b><br /><br />“Öğrencide öğrenme arzusunu uyandırmadan öğretmeye kalkan öğretmen soğuk demire çekiç vurmaktadır.” <b>Horace Mann</b><br /><br />“ Merak ilmin hocasıdır.” <b>Bediüzzaman</b><br /><br />“Benim hiçbir özel kabiliyetim yok; ben sadece ölesiye meraklıyım.” <b>Albert Einstein</b><br /><br />“Eğer bir çocuk öğrettiğimiz şekilde öğrenemiyorsa, belki biz onların öğreneceği şekilde öğretmeliyiz.” <b>I. N. Estrada</b><br /><br /> “Motivasyon, insan motorunun çalışmaya devam etmesi için gereken yakıttır.” <b>Zig Ziglar</b><br /><br />“Motivasyon hemen hemen her zaman yalın kabiliyeti yener.”<b> Norman R. Augustine<br /></b><br />“Disiplinin sırrı motivasyondur. Bir kişi yeterince motive edilmişse, disiplin kendi kendine sağlanır.” <b>Sir Alexander Paterson</b><br /><br />“Başarının kaynağı motivasyon, gayret ve mükemmelliği amaçlamaktır.” <b>Anonim</b><br /><br />“İnsanlar yüksek motivasyonlu oldukları zaman, imkansızı başarmak kolaydır. Öyle olmadıklarında ise kolayı başarmak imkansızdır.” <b>Bob Collings</b><br /><br />“Yapılırken heyecan duyulmayan işler başarılamaz.” <b>R. W. Emerson</b><br /><br />“Öğretme, öğrenmeden zordur. Gerçek öğretmen, öğrenmeyi öğretmekten başka bir şey öğretmez.” <b>M. Heidegger</b><br /><br />“İyi öğretmenlerden öğrenebileceğimiz en iyi şey, kendimize daha iyi nasıl öğretebileceğimizdir.” <b>John Holt</b><br /><br />“Eğitimin en büyük gayesi kişiye özgüveni öğretmek ve kendi zihin aleminin zenginliklerini tanımasını sağlamak olmalıdır.” <b>R. W. Emerson</b><br /><br />“İnsanlara yapılabilecek en büyük iyilik, onlara akıllarını kullanmayı öğretmektir.”<b> Molliere</b><br /><br />“İyi öğretmenliğin testi, onun öğrencilerine hemen cevaplayabilecekleri kaç soru sorabildiği değil, öğrencilerine ilham vererek onların kendisine cevap vermekte zorlandığı kaç soru sorabildikleridir.”<b>Alice W. Rollins</b><br /><br />“Bir kişi olarak dünyayı değiştiremem, ama bir kişinin dünyasını değiştirebilirim.” <b>Paul Spear </b></div></div>hikayelerdirgeriyekalanhttp://www.blogger.com/profile/18164465797478078039noreply@blogger.com