13 Mart 2017

William Faulkner "İnsan ölümlüdür ve ölümsüz olmanın tek yolu dünyaya ölümsüz bir şey bırakıp gitmektir."




Her insan kendi erdemlerinin yargıcıdır.

Acılı bir hayatla hayatsızlık arasında bir seçim yapmamı söyleseler, hiç duraksamadan acılı hayatı seçerim.
 
İnsanlar hayatın ne kadar kötü olduğunu söylerse söylesinler, ben umudumu asla kaybetmedim. Henüz nasıl umut kaybedileceğini öğrenmedim.

Kimsenin malı değildir para, ne diye biriktirmeye çalışmalı. Para onu kazanabilen ve tutabilenindir.

Zaman; gerilim hattındaki elektrik akımı gibi, hatırladığımız şeylerin içinden geçerek ilerler; gerçek, gerçeğin ancak bildiğimiz kadarıyla ilişkili olarak vardır; bunun dışında zaman diye bir şey yoktur.

Savaş alanı insanların delilikleri ile umutsuzluklarını ortaya çıkarır ve zafer felsefecilerle budalaların hayalidir.

Savunmasız varlıklara iyi davranırsanız düşlerinizin gerçekleşmesi için Dilek Ağacı’na gerek yoktur. 
 
Artık huzur denebilecek bir hissizlik içinde yaşıyorduk, tek bir çiçek sapını tek bir tomurcuğu hayal etmeyen, beslediği yaprakların uçarı nağmeli yalnızlığını kıskanmayan kör hissiz toprağın ta kendisi gibi…

Bir yazarın başarısı, göze aldığı başarısızlıkla ölçülür.

Geçmiş asla sona ermez, hatta geçmez bile.

Bir insan her zaman şimdi çektiği sıkıntılardan çok ileride çekebileceği sıkıntılardan korkar. Bir değişikliği göze alamaz da, alışık olduğu sıkıntılara dört elle sarılır

Yaşayan herhangi bir insan herhangi ölü bir insandan iyidir ama yaşayan ya da ölü hiçbir insan başka bir yaşayan ya da ölü insandan çok daha iyi değildir.

Kadınlar her konuda gurur ve onurlarına düşkündürler; bir tek aşk hariç.

Zeki insanlar her türlü insan adaletsizliğine, budalalığına ya da acısına karamsar ve alaycı bir akli acıma duyarlar.

Az zamanda öğreteceğim sana, en fazla tiksinilecek iki şeyin miskinlik ve boş düşünce, iki erdemin de çalışma ve Tanrı korkusu olduğunu.

Bu günah dolu yeryüzünün hiçbir köşesinde dürüst, çalışkan bir kişi kazanç sağlayamaz.

Bir insan, kendi talihsizliklerinin toplamıdır.

Çok şükür ki hasta bir köpek gibi durmadan beslemek zorunda kalacağım cinsten bir vicdanım yok.

Düşüncelerin en güzelleri, eskimiş ölü tuğlanın üzerine yapışıp kalmış kuru sarmaşık dalları gibidir.

İyi bir kadının duymayacağı bir sürü şey vardır ve bunları bilmese daha iyi olur.

Kimi zaman diyorum ki hiçbirimiz tam deli ya da tam akıllı değiliz, denge bir yana doğru kaymadıkça. 

Hani bir adamın yaptıklarından çok, onları yaptığı zaman çoğunluğun o adama bakışından anlaşılıyor bu galiba.

 En parlak zaferlerin, en acı yenilgilerin, anlık gürültülerden farkı yoktur.

Evet, sevgi ve sadakat hep olacak, olmalı: onları bize gururu ve barış umudunu sancakları gibi şerefin ön saflarında taşıyan babalarımız, kocalarımız, sevgililerimiz, erkek kardeşlerimiz bıraktı; bunlar olmalı, yoksa insan ne uğruna savaşır? başka ne için ölmeye değer? Evet, boş bir şeref, gurur hatta barış uğruna değil, geride bıraktıkları o sevgi ve sadakat uğruna. Çünkü ölecekti; biliyorum, biliyordum, tıpkı gurur ve huzur gibi ölecekti: yoksa aşkın ölümsüzlüğü nasıl kanıtlanabilirdi? Ama sevginin, sadakatin kendisi, kendileri ölmeyecekti.

 Ben hiç bir kadına birşey için söz vermem ya da ona ne vereceğimi söylemem. Kadınları yönetmenin tek yolu bu. Her zaman onları “acaba şöyle mi yapacak böyle mi” diye düşündürmek.