02 Kasım 2014

"Bu fırtınalı denizin ötesinde nasıl bir dünya var bilmiyorum, ama her okyanusun, uzak da olsa, bir başka kıyısı vardır. Ben de o kıyıya ulaşacağıma inanıyorum. Bütün bunlara ikinci kez daha katlanmak zorunda olmak hayattan bıktırıyor beni."Cesare Pavese


Yaşam İçin 13 Satır

 
1. Seni sen olduğun için değil, seninle birlikte olduğumda ben olduğum için seviyorum.

2. Hiç kimse gözyaşlarını hak etmez, onlara layık olan kişi ise seni ağlatmaz.

3. Sen istediğinde sana aşık olmaması, sana aşık olmadığı anlamına gelmez.

4. Gerçek arkadaş, elini tutan, kalbine dokunandır.

5. Birisine yabancılaşmanın en kötü biçimi yanında oturuyor olup ona hiç bir zaman ulaşamayacağını bilmektir.

6. Hiç bir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün olduğunda bile! Gülümsemene kimin, ne zaman aşık olacağını bilemezsin...

7. Tüm dünya için sadece bir kişi olabilirsin, fakat bazıları için sen bir dünyasın.

8. Zamanı onu seninle birlikte geçirmeye hazır olmayan biriyle geçirme.

9. Belki de Tanrı uygun kişiyi tanımandan önce yanlış kişilerle tanışmanı, onu tanıdığında minnettar olman için istedi.

10. "Bitti" diye üzülme, "yaşandı" diye sevin.

11. Her zaman seni üzecek birileri olacaktır, yapman gereken insanlara güvenmeye devam etmek, kime iki defa güveneceğine daha fazla dikkat etmektir.

12. Birini daha iyi tanımadan ve bu kişinin senin kim olduğunu bilmesinden önce kendini daha iyi bir kişiye dönüştür ve kim olduğunu bilerek kendine güven.

13. Kendini çok zorlama, en güzel şeyler onları en az beklediğinde olur...

Hugo Chavez " Yoksulluğun ilahi bir plan olduğu büyük bir yalandır. "

Yoksulluğun ilahi bir plan olduğu büyük bir yalandır. Tanrı açlık ve yoksulluk isteseydi denizde balık, ormanda meyveler ve insanlık yararına nice şeyler armağan etmezdi. Evet tanrı, insanların ulaşabileceği ve herkese yetecek kadar zenginliği tüm insanlara sunmuştur ama birileri bunların çoğunu almak için "Tanrı sizlere yoksulluk karşısında sonsuz ve mutlu hayat verecek" demektedir. Yoksulluk arttıkça ve Tanrı'nın herkes için verdiği zenginliklere birileri daha fazla el koydukça Tanrı adına konuştuğunu ileri sürerek yoksulluk karşısında SUS diyen din adamları da çoğalmaktadır. Bu dünya fakirlik karşısında susan insanların dünyası olmayacaktır.

Mozart ' İşe Ruhunu Vermek '

 
Mozart, bulunduğu şehirden uzakta bir konser verecekti. Tüm hazırlıklar tamamlanmıştı ve konser başlamak üzereydi. Mozart konser salonuna girdiğinde salonda sadece on kişi vardı. Salondakiler konserin iptal edilip edilmeyeceğini soruyorlardı. Mozart piyanosunun başına geçti ve tuşlara dokunmaya başladı. Salonda kaç kişi olduğuna değil, yalnızca vereceği konsere odaklanmıştı tüm varlığıyla. Düşüncesi yalnızca piyano çalma üzerinde yoğunlaşmıştı. Bu yüzden iç durumu ve vücut etkinliği mükemmeldi. Tüm bedeni müziğin ahengi ile yoğrulmuştu. Sanatın üstün gücüne inanıyor kendini ve onu dinlemeye gelen insanları adeta tedavi ediyordu. 0 sırada Mozart'a salonda kaç kişi olduğunu sorsalar her halde söyleyemezdi. Konserini bitirdiğinde içerideki on kişinin alkışı bütün salonu dolduruyordu. Mozart ve onu dinleyenler benzersiz bir gün yaşamışlardı. Mozart, akşam eşine yazdığı mektupta şöyle diyordu: "Burada harika bir konser verdim ve herkes beni ayakta alkışladı."

Turgut Uyar - Münacat

birden hatırladık seninle buluşamadığımız günleri
gel ey büyük bakış yüce suskunluk gel artık beri

kentleri ve kasabaları ve köyleri çevirdik senin adına
kapıları tutmaktan artık herkesin nasır oldu elleri

olsun daha da tutarız sen varsan düşüncemizde ama gel
tutarız karaları ve denizleri ve yaşayan yürekleri

kendin karşı koydun yaptığın saraylara zindanlara tellere
yine kendin kullan artık kendi yaptığın tüfekleri

bozgun bir şubat sensin, ekmek ve kan senden, ekim sensin
nerende taşır büyütürsün nerende sonsuz gelecekleri

hatırla, kendini hatırlat, o büyük haklılığı denize giden
hatırla, karada ve denizde onardığın her yeri

hatırla, karada büyük taşları üstüste kodun, hatırla
yürüttün canalıcı denizlerde cesur gemileri

«...senin hüznün bir yazgıdır, bir eski zamandır
büyüksün artık büyük dirimine beni inandır

bir değişmezlik sanırsın çoktan beri her şeyi oysa
bir vakitler güneyde öyle kötü kullanılmış ki...»

gecikmiş bilgeliğin yaşamış bir eski ağacı hatırlatır
ki sen emzirirsin duyguyu, sen beslersin kalemleri
sen yarattın, sendeyiz, suyumuz, toprağımız kanımız
senden ey yüce bekleyiş, sanki bu kalın eller kimin elleri
artık bize soluk ver, bizi besle, kendini hatırla
ey biraz yavaş, biraz kutsal, beklerken az sevinçli
seni bağışlamam çünkü ben büyük bir dirim taşırım
çünkü ben ey derim ve severim ey demeyi bilenleri
biz bir aşk nedir biliriz seninle, biz biliriz
ey kim varsa orda o tek olanın adına çekin kürekleri

Geceleri uyuyamıyorum

Psikoloğa giden bir adam, ”Geceleri uyuyamıyorum efendim” demiş, 
”Sürekli yatağın altında biri var gibi geliyor. 
Yatağın altına girip orada uyumayı deniyorum. 
Bu defa da yatağın üstünde biri var gibi geliyor…”
Adamı dikkatle dinleyen psikolog ”Hallederiz bu saplantıyı” demiş. 
”Bana haftada iki kere geleceksiniz. 6 aylık bir tedavi sonunda sizi iyileştireceğimi umuyorum.”
”Her viziteye ne kadar ödeyeceğim?”
”Her vizite 200 TL, buna göre 1 ayda 1600 TL 6 ayda 9600 TL ödeyeceksiniz”
Adam gitmiş, o gidiş…
Psikolog, birkaç ay sonra adama sokakta rastlamış ;
”Ne oldu hastalığınız?” diye sormuş
”10 TL”ye hallettim… ”
”Nasıl oldu?”
”Sizden çıktıktan sonra, ilerideki bara uğradım. Biramı içerken, barmene hastalığımı anlattım. 
‘Karyolanın bacaklarını kes’ dedi… Kestim; mesele halloldu! ”


Oktay Rifat

Oktay Rifat Şair ve dilci Samih Rifat’la Münevver Hanım’ın oğlu. 10 Haziran 1914’te, babasının vali olarak bulunduğu Trabzon’da doğdu. İlkokulu Ankara’da okudu. Ankara Erkek Lisesi’ni (1934) ve AÜ Hukuk Fakültesi’ni bitirdi (1937). Hukuk doktorası yapmak üzere Maliye Bakanlığı tarafından Paris’e gönderildi; ancak II. Dünya Savaşı’nın patlaması üzerine 1940 yılında doktorasını tamamlayamadan yurda döndü. Askerlik hizmetini yaptıktan sonra bir süre Maliye Bakanlığı’nda ve Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nde çalıştı; bir süre de Ankara ve İstanbul’da serbest avukatlık yaptı. İlk eşi Türkân Hanım’ın ölümünden sonra 1945 yılında, Fransızca öğretmeni ve çevirmen Sabiha Omay’la evlendi. Bu evlilikten bir oğlu oldu. 1961 yılında İstanbul’da Devlet Demiryolları I. İşletme Hukuk Müşavirliği bürosunda avukat olarak çalışmaya başladı ve 1973’te bu görevinden emekliye ayrıldı. Yaşamının geri kalanını İstanbul’da ve –yaz aylarında– Ayvalık, Altınova’da geçirdi. 18 Nisan 1988’de İstanbul’da öldü.
 
Lise yıllarında tanıştığı Orhan Veli Kanık ve Melih Cevdet Anday’la birlikte çıkardıkları “Garip” (1941) adlı kitapla yeni Türk şiirinin kurucuları arasında yer alan Oktay Rifat, 1956 yılında yayımladığı “Perçemli Sokak” adlı kitapla, aynı dönemde ortaya çıkan İkinci Yeni akımına koşut bir çizgi içine girdi; kimi eleştirmenler tarafından da bu akımı başlatan ozanlardan biri sayıldı. Başlangıçta, dönemine göre yeni bir hava içinde güçlü aşk şiirleri, halk deyim ve söyleyişlerinden yararlanan başarılı taşlamalar yazan Oktay Rifat, “Perçemli Sokak”tan sonra her kitabında yeni bir ses ve biçim arayışıyla okurun karşısına çıktı ve ölümünden kısa süre önce yayımladığı “Koca Bir Yaz”a dek her kitabıyla yazın çevrelerinde geniş yankılar uyandıran bir ozan oldu. Şiirlerinin yanısıra yazdığı çok sayıda tiyatro oyunu ve ileri yaşlarında kaleme aldığı üç roman da benzer bir ilgiyle karşılandı.
 
Ozanın kaleme aldığı çok sayıda oyundan kendi yaptığı bir seçme (“Birtakım İnsanlar”, “Kadınlar Arasında”, “Atlar ve Filler”, “Çil Horoz”, “Yağmur Sıkıntısı”) 1988’de “Toplu Oyunlar” başlığı altında; ölümünden sonra bir araya getirilen yazı ve denemeleri de 1992 yılında “Şiir Konuşması” başlığı altında kitaplaştırılmıştır. Bunların yanısıra Oktay Rifat genç yaşlarından başlayarak, özellikle Fransız yazınından birçok yapıtı –bir bölümünü eşi Sabiha Rifat’la birlikte– dilimize kazandırmış, dönem dönem dergilerde yayımladığı çeviri şiirler de ölümünden sonra oğlu Samih Rifat’ın hazırladığı “Gece Yazı” (1994) adlı kitapta bir araya getirilmiştir. Ozanın kitaplarına almadığı şiirler ise “Bu Dünya Herkese Güzel” (Dışarıda Kalan Şiirler) başlığı altında Mehmet Can Doğan tarafından derlenmiş ve “Bütün Şiirleri” ciltlerine hiçbir zaman eklenmemesi koşuluyla ayrı basımı (2016) yapılmıştır.

Fuzuli - Aşka Sevdalanma

 
Can verme sakın aşka aşk afeti candır
Aşk afeti can olduğu meşhuru cihandır
Sakın isteme sevdayı gam aşkta her an
Kim istedi sevdayı gamlı aşk ziyandır
Her ebrulu güzel elinde bir hançeri honriz
Her zülfü siyah yanında bir zehirli yılandır
Yahşi görünür yüzleri güzellerin emma
Yahşi nazar ettikte sevdaları yamandır
Aşk içre azap olduğu bilirem kim
Her kimseki aşıktır işi ahü figandır
Yadetme güzel gözlülerin merdümi çeşmin
Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandır
Gel derse Fuzuli ki güzellerde vefa var
Aldanmaki şair sözü elbette yalandır.

Bob Marley

Kişiliğim, hayatım hakkında konuşabilirsiniz. Fikir yürütebilirsiniz. Beni öyle böyle sanabilirsiniz. Ama emin olamazsınız. Sizin hakkımdaki yorumlarınız, sanmalarınız benim gerçekte ne olduğumu değiştirmez. Baktığım yeri söyleyebilirsiniz ama ne gördüğümü asla !
 

Canım Oğluma / Kızıma


Benim yaşlandığımı düşündüğün gün sabırlı ol lütfen ve beni anlamaya çalış...
Yemek yerken üstümü kirletirsem... Üzerimi değiştirecek gücüm yoksa.
Lütfen sabırlı ol. Benim sana bir şeyler öğretmek için seninle ilgilendiğim zamanları hatırla...
Seninle konuşurken, sürekli aynı şeyleri 1000 kere tekrarlıyorsam... sözümü kesme beni dinle.
Sen küçükken, uyuyana kadar sana aynı hikayeyi 1000 defa tekrar tekrar okumak zorunda kalıyordum.

Banyo yapmak istemediğimde, beni utandırma ya da azarlama...
Seni banyoya götürmek için icat ettiğim küçük yöntemlerimi ve oyunlarımı hatırla...
Yeni teknolojiler karşısındaki cahilliğimi görürsen...Bana zaman tanı ve beni yüzünde alaycı bir gülümsemeyle izleme...
Bazı zamanlarda unutkan olursam yahut konuşmalarımızda ipin ucunu kaçırırsam... Lütfen hatırlamam için gerekli zamanı bana tanı... Eğer hatırlayamazsam, sinirlenme... Çünkü asıl önemli olan benim konuşmam değil, senin yanında olabilmem ve senin beni dinliyor olmandır.

Ben sana bir sürü şeyi nasıl yapacağını gösterdim... İyi yemek yemeyi, iyi giyinmeyi... Hayatı göğüslemeyi...
Eğer birşey yemek istemezsem, baskı yapma bana. Ne zaman yemem yada yememem gerektiğini ben gayet iyi bilirim.
Ve yaşlı bacaklarım yürümeme izin vermediğinde bana elini ver.
Tıpkı, benim sana ilk adımlarını atarken verdiğim gibi.
Ve bir gün artık daha fazla yaşamak istemediğimi söylediğimde... Ve ölmek istediğimi... Kızma, birgün anlayacaksın.
Hatalarıma karşın hep senin için iyi olanı gerçekleştirmeye çabaladım ve senin yolunu hazırlamaya çalıştım.
Senin yanında olduğumda üzgün, kızgın ya da güçsüz hissetme kendini.
Benim yanımda olmalısın, beni anlamalısın ve bana yardım etmelisin.
Yürümeme yardımcı ol ve yolumu sabırla, sevgiyle bitirmeme...

Benim için yaptıklarını bir gülümseme ve senin için her zaman taşıdığım çok derin bir sevgi ile geri ödeyebilirim ancak.
Seni çok seviyorum ve hep seveceğim.