14 Kasım 2014

Nâzım Hikmet - Ağustos Böceği ile Karınca

“Ağustos böceği artisttir (sanatçıdır). bütün bir yaz, sıcak sarı kırları, ılık yıldızlı geceleri sevinçli türküsüyle doldurur. kırlarda çalışanlar, yıldızların altında yorgunluk çıkaranlar onun aydınlık sesinden tad duyarlar.

Ağustos böceği artisttir. Şarkısını söylemek için soluk tüketir; yüreciğini parça parça, ışıklı damlalar gibi ses biçimine sokarak havalara dağıtır. yorulur. didinir. yalnız kendisi için değil, bütün bir kendini dinleyenler için. o, bu işe, başkaları için türkü söylemeğe öyle alışmıştır ki, kendini düşünmez. bütün bir yaz, kendi özel yaşamını bir kerecik olsun aklına getirmez.

Kara kış gelmiştir. ağustos böceği aç. ağustos böceği donuyor soğuktan. gider, karıncanın kapısını çalar.

Karınca, bütün bir yaz yalnız kendini, yalnız özünü düşünerek kışlık yiyeceğini düzmüş, ambarlarını doldurmuştur. Şimdi buğday çuvalları arasında, burnu kaf dağında oturmaktadır. bütün bir yaz, taneleri birbiri peşinden kendi evine sürüklerken, ağustos böceğinin, türkülerinden hız aldığını, o türkülerle yazın güzelliğini bir parçacık olsun anlıyabildiğini çoktan unutmuştur. Şimdi, kapısını çalan ağustos böceğini, üstüne üstlük, kendi aklınca bir de alay ederek kovar.

Ben bu masaldaki karıncadan tiksinirim, iğrenirim. ağustos böceğine gelince; ona bütün bir yaz kendini, özünü düşünmeden, türkü çağırdığı için değil; hayır, bu onun en güzel, en kahraman yanıdır; hayır, ben ağustos böceğine, gidip karıncanın kapısını çalacak kadar budalalaştığı, en sonunda yüreğinin gücünü böylece kaybettiği için kızarım.”