Milletler üzüntü ve keder bilmemelidir. Önderlerin (Liderlerin)
vazifesi, hayatı neşe ve şevkle karşılamak hususunda milletlerine yol
göstermektir. (1937)
Takip edilen amaçlar hiçbir zaman kişisel olmamalıdır. Geçmiş sistemlere
bağlı kalanlar ve geleneklerden sıyrılamayanlar hiçbir zaman modern bir
devlet meydana getiremezler. (1938)
Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde ileri değil, geriye bakmak bilgisizliği ve ihtiyatsızlığı gösterenler, umumi medeniyetin coşkun seli altında boğulmağa mahkumdurlar.
İstilacı,
mütecaviz, saldırgan olan emperyalist devletler; yerküreyi
kendilerinin malikânesi kabul etmekte ve insanlığı, kendi hırslarını
tatmin için çalışmaya mahkûm esirler olarak görmektedir... Sadece meşru
savunmalarını yapan milletleri kendi yurtlarında tutsaklığa düşürmek
istiyorlar, zulüm yapıyor, baskılar uyguluyorlar.
Efendiler! Eğer
bu millet, bu memleket parçalanacak olursa genel şerefsizliğin enkazı
altında şunun bunun şahsi şerefi de parça parça olurdu. Biz o genel
şerefi kurtarabilmek için harekete geçen millete ruhumuzla katıldık.
Katılmamıza mani olabilecek şahsi rütbeleri, mevkileri de genel şerefi
kurtarmaya yönelik bir gaye uğrunda feda ettik. Bunu anlamayıp da
milleti hala kendi kafalarının keyfine göre idare etmeye kalkışan
kuvvetler birer beladır. Bela çekmeye de bu milletin artık tahammülü
kalmamıştır.
(1919)
Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki,
bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların
kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir
an geri kalmasın!
Gerçekten
ulusun bağrında, ulusun bir bireyi olmak kadar dünyada mutluluk yoktur.
Gerçekleri bilen, gönlünde ve özünde kutsal ve manevi tatlardan başka
tat tanımayan insanlar için ne denli yüksek olursa olsun maddesel
makamların hiçbir değeri yoktur.
Dünyanın
bize saygı göstermesini istiyorsak, önce bizim benliğimize ve ulusumuza
bu saygıyı duygu, düşünce ve davranışla gösterelim. Bilelim ki, ulus
benliğini bulmayan uluslar, başka uluslara yem olurlar.
Hiçbir
ulus, tıpkı başka bir ulusun taklitçisi olmamalıdır. Şundan ki, öyle
bir ulus, ne taklit ettiği ulusun tıpkısı olabilir, ne de kendi
milliyeti içinde kalabilir. Bunun sonucu, kuşkusuz başarısızlıktır.
Benim
başkaca, ikinci bir mutluluğum olacaktır ki ,o da kutsal savaşımıza
başladığımız gün bulunduğum duruma yeniden dönebilmeme yol
açılmasıdır.Dünyada, ulusun bağrında özgür bir birey olmak gibi mutluluk
var mıdır?
Ulusumuzun
güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için, devletin
baştan başa ulusal bir siyaset gütmesi ve bu siyasetin iç örgütlerimize
tam uyumlu ve dayalı olması gereklidir. Ulusal siyaset demekle anlatmak
istediğim şudur: Ulusal sınırlarımız içinde, her şenden önce kendi
gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup ulusun ve yurdun gerçek
mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak; gelişigüzel, ulaşılamayacak
istekler ardında ulusu uğraştırmamak ve zarara sokmamak; uygarlık
dünyasının uygarca ve insanca davranışını ve karşılıklı dostluğunu
beklemektir.
Önemli
olan, ülkeyi temelinden yıkan, ulusu tutsak kıldıran, iç cephenin
çökmesidir. Bu gerçeği bizden daha çok bilen düşmanlar, bu cephemizi
yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne dek
başarı da sağlamışlardır. Gerçekte, ‘kaleyi içinden almak' dışından
zorlamaktan çok kolaydır. Bu amaçla içimize dek sokulabilen arabozucu
mikropların, ajanların bulunduğunu ileri sürmek yersiz değildir.