04 Ocak 2014

Seçme şiirler

Yüz Havlusu
Çarmıha gerildiği yaşta İsa'nın
avuçlarımdan tutan
iki çocukla çiviliyim yaşama
aşk bardağını çalkaladığım su olmak
kırılacak eşya taşıyan
bir kamyon gibi gidiyor Ağrıma

Kendi kendime konuştuğum sanılıyor
hep yanımdadır oysa
giderken bıraktığın yüz havlun
bozdun saklambaç oyununu ama
bana gizlendiğim yerden
çık demeyi unuttun

Her gece yatmadan okuduğum
bir kitap olmanı isterdim
kırardım ışıkları söndürmeden
yarım kalan sayfanın ucunu
ki sen buna tenim kırışıyor
yaşlanıyorum derdin
Yokluğundan geri kalan çölde
attığım her adımda
gözlerimden dökülür
hörgücümde taşıdığım sular
sevgilisinin gölgesinden uzak
çölde ağlayan deve ölür

Hava kararırken usulca
bir zenci olup
kalıyorum Salacak kıyısında
ve Kız Kulesi
Ku Klux Klan
gibi duruyor karşımda...Sunay Akın


 Dilek
hiçbir şey avutmuyor beni artık
büyüyen çocukları izliyorum
uçuşarak çiçek ölüleriyle

bu sessiz acılar bizim tohumlarımız
çığlıklı günlerin bağbozumunda
güz dökümü yemişler tadacaklar
o bildik rüzgarla yarışacaklar
ışık ve ses olacak gölgeleri
otlarla bulutlar arasında

taşlar çağıracak onları mavi
yamaçlara gizli patikalara
derinleri kazacak uçurum adımları
köpükten bir yankıyla buluşacaklar

uçuşarak çiçek ölüleriyle
yağmurun adını yeniden koyacaklar
ses ve ışık olacak yürekleri
karanlık, tenha yollar boyunca

sessizlik diliyorum kendim için sessizlik
acının ve tükenişin meyvesi olsun
eski yazlardan kalan bir avuç toprak
gibi koksun yağmurun köklerinde

hiçbir şey avutmuyor beni artık
büyüyen çocukları izliyorum yalın düşlerle
acılarla büyüyen çocukları sessizce...Ayten Mutlu


Sen benim hiçbir şeyimsin
Yazdıklarımdan çok daha az
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Lüzumundan fazla beyaz
Sen benim hiçbir şeyimsin
Varlığın yokluğun anlaşılmaz

Galiba eski liman üzerindesin
Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
Dudaklarınla cama çizdiğin
En fazla sonbahar otellerinde
Üniversiteli bir kız uykusu bulmak
Yalnızlığı öldüresiye çirkin
Sabaha karşı öldüresiye korkak
Kulağı çabucak telefon zillerinde

Sen benim hiçbir şeyimsin
Hiçbir sevişmek yaşamışlığım
Henüz boş bir roman sahifesinde
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Ne çok çığlıkların silemediği
Zaten yok bir tren penceresinde

Sen benim hiçbir şeyimsin
Yabancı bir şarkı gibi yarım
Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Uykumun arasında çağırdığım
Çocukluk sesimle ağlayarak

Sen benim hiçbir şeyimsin...Attila İlhan


Dar Kapı
Nedir bu geceyle gelen birsam?
Duyuyorum serzenişlerini.
Karanlıkta ağzının yerini
Arıyor deli gibi hafızam.

'Yanıyor unutulmuş buhurdan
Yine gecenin içinde sesiz'
Hatıralarla kabaran deniz,
Doluyor ruhun oluklarından

Işık yağıyor doğan geceden;
Nasıl diriliş bu, neden sonra?
Bu rüya gibi geceden sonra
Gidecek mi o maziden gelen?

Seziyorum senelerce susan
Ruhumda taptaze bir geriniş.
Sonuna vardığım çölden geniş
Ayaklarıma acılan umman.

Butun mevsimlerimin üstüne
Geriliyor bembeyaz bir kanat.
Gelip durdu artık işte hayat
Bana hep onu vadeden güne.
Artık ebedi huzur deminin
İçebilirim sırlı taşından
Girmek üzereyim dar kapısından
O eski rüyalar aleminin...O.Veli Kanık


Korkmayın Unutuluyor
suya hapsedilmiş bakterilerle güzelleşiyor
ölümün en lacivert masumiyet hadisesi;
öğrencilerince taciz edilmiş berbat bir ömür lisesi
gibi artık üniversiteye hazırlanıyor imparator.

katalizöre bir keşke edasıyla yaklaşan azılı vücut
önemini yitirmiş plastik bir tabut -ki
içindeki
kalıba ve ilahi kalabalığa
bütün etlerin hükmettiği şehvetle yalvarmakta.
uzun yol hevesiyle şahlanıyor sürat
sürat, kendi dışındaki süratle hayale varmakta.

öyle bir hayal tasvir edin, hayatı ölümle suçluyor
ve eğildiği okyanusu içindeki ölü hayvanlarla avuçluyor
içiyor
içiyor
kana kana, kana yıkıla içiyor
derin bir oh çekiyor sonra,
ardından kaldırıyor başını ve hatırasını
tabiata dönüp
'affedersiniz ama, yanınızda fazla aşk var mı'
diye soruyor.

siz bir kelebeğe tutunuyorsunuz telaşla, onu incitmeden,
kelebek telaşla geldiği tırtıla tutunuyor

insan bu, azat etmek de gerek
korkmayın, unutuluyor!...Küçük İskender


Hayal Oyunu
Ellerindi ellerimden tutan
Ellerimdi ellerinden tutan...
Bıraktığı anda ellerimiz ellerimizi
Gökyüzüne vuracaktı gölgeleri ellerimizin
Kimbilir kaç martılar halinde

Bir masada karşı karşıya
Seyrederken dudaklarını senin
Dile gelmiş ilk Türkçeydik
Henüz başlamış kül rengi bahar
Ne savaş, ne barıştık biz...

Bu dünyaya yeni gelmiş bir diyar
Manolyaya gece konmuş kumrular...Can Yücel


   
Areti Ketime 


Sevgili Yakınlığı - Goethe

Seni hatırlarım sulara günün
 Şavkı vurunca;
Seni hatırlarım, dalgalara ay
 Renkler verince.
Seni görür gözüm uzak yollarda
 Tozlar kalkarken;
Derin gecelerde, dağ yollarında
 Yolcu titrerken.
Seni işitirim, boğuk seslerle
 Su yükselince;
Kırlarda sükûtu dinlerim gece
 Her şey susunca;
Uzakta da olsan, ben yanındayım,
 Sen yanımdasın.
Gün söner,yıldız ışır gökte, ah!
 Burda olsaydın.

🌼


Sevgilinin Yakınlığı
Seni düşünüyorum, güneşin ışıkları denizden aksedince
Seni düşünüyorum, ayın pırıltıları kaynaklara vurunca.
Seni düşünüyorum, uzak bir yol üstünde tozlar havalanırken,
Karanlık bir gecede, dar bir tahta köprüde bir yolcu ürperirken.
Seni düşünüyorum, boğuk uğultularla orada yükselirken dalgalar.
Kulak kesilmek için koruluktayım, sık sık her şeyin sustuğu anlar.
Uzakta olsan bile ben senin yanındayım, sen de yakınımdasın.
Güneş batıyor, biraz sonra beni ışıtacak yıldızlar, ne olurdu burada
Yanımda olsaydın 
 

Wystan Hugh Auden - Alla'sen söyle nedir aşkın aslı astarı

Kimine göre ufak bir çocuktur aşk,
       Kimine göre bir kuş,
Kimi der, onun üstünde durur dünya,
       Kimi der, kalp kuruş;
Ama komşuya sordum, nedense yüzüme
       Mânalı mânalı baktı,
Karısı bir kızdı bir kızdı, sormayın,
        Aşkedecekti tokadı.

Şıpıtık terliğe mi benzer yoksa
     Yoksa kandil çöreğine mi,
Hacıyağına mı benzer dersin kokusu
     Yoksa leylak çiçeğine mi?
Çalı gibi dikenli mi, batar mı eline,
     Andırır mı yoksa pufla yastıkları,
Keskin mi kenarı yoksa yatar mı eline?
     Alla'sen söyle nedir aşkın aslı astarı!
 
 Tarih kitapları dokundurur geçer
     Köşesinde kenarında,
Hele bir lâfı açılmaya görsün
     Şirket vapurlarında;
Eksik olmaz gazetelerden, bilhassa
      İntihar haberlerinde,
Mâniler düzmüşler gördüm üstüne
     Telefon rehberlerinde.

Aç kurtlar gibi ulur mu dersin
     Bando gibi gümbürder mi yoksa,
Taklit edebilir misin istesen kemençede,
     Ne dersin piyanoda çalınsa;
Çiftetelli gibi coşturur mu herkesi
     Yoksa ağıraksak bir hava mı?
İstediğin zaman kesilir mi sesi?
     Alla'sen söyle nedir aşkın aslı astarı!
Bir hâl oldum çardakların altında
      Onu araya araya,
Küçüksu'ya baktım, orada da yok,
      Boşuna çıktım Çamlıca'ya;
Anlamadım gitti bülbülün şarkısını,
      Bir acayip gülün lisanı da;
Benim bildiğim o kümeste değildi
      Ne de yatağın altında.

Aklına esince çıkarabilir mi dilini,
     Başı döner mi asma salıncakta,
At yarışlarında mı geçirir hafta tatilini,
     Usta mı düğüm atmakta,
Millet der peygamber demez mi,
     Para mevzuunda nedir efkârı,
Borç alır borcunu ödemez mi?
     Alla'sen söyle nedir aşkın aslı astarı!

Ona rastladığı zaman duyduğu şeyleri
     Kabil değil unutamazmış insan,
Yolunu gözlerim bacak kadardan beri
     Ama o geçmedi bile yanımdan;
Merdiven dayadım otuz beşine,
     Öğrenemedim gitti bir türlü,
Nemene mahlûktur bu düşerler peşine
     Bunca insan geceli gündüzlü?

Gelsin ya, nasıl, pat diye gelir mi dersin
     Burnumu karıştırırken tatlı tatlı,
Ya tutar yatakta bastırırsa sabahleyin?
     Talih bu ya, otobüste nasırıma basmalı!
Gelişi yoksa havalardan anlaşılır mı,
     Selâmı efendice mi yoksa gider mi aşırı,
Değiştirir mi dersin bir kalemle hayatımı?
     Alla'sen söyle nedir aşkın aslı astarı!
 

Attila İlhan - Bence Malumdur * Ayrılık Sevdaya Dahil * Yalnızlığı Denemek

sen ansızın gökyüzünde görünürsün
 gözlerinin rengi
 bence malumdur
 elinde değildir akşam serinliğinde üşüsün
 eylül'den itibaren geceler hazindir uzundur
 sokaklar yorulur uykuya varıp gelirler
 sokakların üstüne bulutlar gelirler
 bulutların üstüne yıldızların gözleri gelir
 bir yıldız bir yıldızın ardınca gider
 yıldızların kayboldukları yer
 bence malumdur
 karanlıkta bir şeyler kopar dağılır
 uzaktan yabancı sesler duyulur
 sen elini bulutların içinde gezdirirsin
 elin hayallerimi dağıtır
 bilirsin
 sen elini bulutların içinde gezdirirsin 
 

 Ayrılık sevdaya dahil
açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın

rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan

ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
herşey onunla ilgili

telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sâhili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili

yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fena kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle

sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız

Yalnızlığı Denemek
gecenin ortasında ne işin var
yıldızlara dokunma yanarsın
bak birazdan ay da batacak
karanlık bulaşmasın ellerine
tersine döner yolunu bulamazsın
içi dışı uzay tozu yansımalar
sahi mi yalan mı anlayamazsın
bir rüya gemisi iskele sancak
dokunup geçiyor hayallerine
ağlayasın gelir ağlayamazsın
sevmek insanın yüreği kadar
küçükse büyüğünü taşıyamazsın
yalnızlığı da dene oldu olacak
nasıl yankılanır derinden derine
iyi midir kötü mü çıkaramazsın
insan insanı kendisi tamamlar
içinde başka dışında başkasın
eksikliğin fazlana elbet bulaşacak
öbürü sığacak bunun derisine
yoksa sabaha sağ çıkamazsın

Shakespeare - Gezinen Bir Gölgedir Hayat

Gezinen bir gölgedir hayat, gariban bir aktör
 sahnede bir ileri, bir geri saatini doldurur
 ve sonra duyulmaz olur sesi, bir masaldır
 gürültücü bir salağın anlattığı
ki yoktur hiç bir anlamı


Paul Auster

...Ve ondan sonra kafamın içinde çarklar dönmeye başladı... Derken koca bir olanaklar dünyası açıldı önümde. Bir yıl sonra Cam Kent'i yazmaya giriştiğimde o yanlış numara, kitabın en önemli olayına dönüşmüştü, yani bütün o hikayeyi başlatan hataya. Özel dedektif Paul Auster'le konuşmak isteyen biri, 'Quinn' adlı bir adama telefon eder. Ve tıpkı benim yaptığım gibi, Quinn de o adama yanlış numara çevirdiğini söyler.Ertesi gece yine aynı şey olur ve Quinn yine kapar telefonu. Ama benimkinden farklı olarak Quinn'e bir şans daha tanınır. Üçüncü gece telefon yine çaldığında arayanın oyununa katılır Quinn ve işi üstlenir. Evet, der ona, ben Paul Auster'im, ve o dakikada karmaşa başlar...Kırmızı Defter

......İlk mektubunda kendi yazdığı sözcüğü tekrarlayarak, Korku iyi şeydir, diye devam ettim, korku biraz risk almaya, kendimiz aşmaya yöneltir; kendini güvende hisseden hiçbir yazar değerli bir yapıt üretemez...O, senin bu dünyanın tahmin edemeyeceği kadar iyi biri olduğuna, bu yüzden de dünyanın seni ezip geçeceğine inanıyor...Gerçek aşk, diyor, zevk almaktan olduğu kadar zevk vermekten de haz duymaktır...Görünmeyen

Parlak ışık, sonra karanlık. Gökyüzünün her köşesinden yağan güneş ışığı, ardından gecenin karası, suskun yıldızlar, dalların arasında dolaşan rüzgâr. Günlerin değişmeyen akışı...Karanlıktaki Adam (Man in the Dark)

... olduğumuz yerde değiliz, sahte bir konumdayız. Doğamızdaki bir zaaf yüzünden, bir durumu varsayıyoruz, kendimizi onun içine yerleştiriyoruz ve bu yüzden de kendimizi aynı anda iki durum içinde buluyoruz, içinden çıkılması iki kat zor oluyor...Hayaletler 

 (Bay Hiçkimse'den...)
Destedeki bütün kartlar sizin kaybedeceğiniz biçimde dizilmişse,o eli kazanmanın tek yolu,kurallara karşı gelmektir.Yalvar,ödünç al,ne yaparsan yap;suçüstü yakalansan da hiç değilse bir amaç uğruna mücadele etmiş olursun...Yanılsamalar Kitabı(The Book of Illusions)