03 Aralık 2013

Nikos Kazancakis - Zorba

Zorbadan başka hiç kimseye ve hiç  bir şeye inanmam. Zorba ötekilerden iyi olduğu için değil, asla! O da canavardır, Zorbaya inanırım ama. Çünkü yalnız ona sözüm geçer. Yalnız onu bilirim. Bütün ötekiler hayaldir. Ben onun gözleriyle görüyor, onun kulaklarıyla işitiyor,bağırsaklarıyla sindirim yapıyorum. Bütün ötekiler hayaldir diyorum sana! Ben ölünce hepsi ölür. Bütün Zorba dünyası güme gider...Ne yapayım patron, bu budur! Bakla yedim, bakla söylerim. Zorbayım, Zorbaca konuşurum.

    İnsan canavardır! Büyük canavar! Zatın bunu bilmiyor. Bütün işlerin yolunda gitmiş, ama bir de bana sor. Canavar diyorum sana! Ona kötülük mü ettin? Senden çekinir ve titrer. iyilik mi yaptın? gözlerini oyar...Aradaki mesafeyi koru,patron! İnsanlara umut verme. Hepimizin eşit olduğunu, eşit haklara sahip olduğumuzu söyleme; çünkü hemen senin hakkını çiğner, elinden ekmeğini kapar, açlıktan gebermeye bırakırlar seni. Ben senin iyiliğini isterim, aradaki mesafeyi koru,patron! 
 
    Senin bütün bu aydınlatıcı palavralarından, kapkara cahil Barba Anagnostis ne kazanır? Kavgalar başlar, tavuk horoz olmak ister ve karı koca bütün gün birbirleriyle dövüşüp birbirlerinin tüylerini yolarlar. İnsanları rahat bırak,patron, gözlerini açma! Çünkü açarsan ne görürler? Ellerinin körünü! onun için bırak kapalı kalsınlar da, hayal göredursunlar! Ancak...ancak gözlerini açtıkları zaman onlara gösterecek daha iyi bir dünyaya sahip olasın... böyle bir dünyaya sahip misin?

   sen ne anlarsın patron? sana bütün sanatlarda çalıştığımı söylemiştim. Bir kez de çanakcılık yaptım. Bu sanatı delicesine seviyordum. Sen bir toprak çamuru alıp ondan ne istersen onu yapmanın ne olduğunu bilir misin? Çark fırr der, çamur şeytan çarpmış gibi döner ve sen onun başında şöyle dersin: Sürahi yapacağım, çanak yapacağım, kandil yapacağım, şeytan yapacağım! Ben sana derim ki bu insan olmak demektir: Yani Özgürlük! ....çarkta işime engel oluyor, araya girip tasarılarımı bozuyordu, ben de birgün keseri kaptım... " "canın yanmadı mı?" "Nasıl yanmaz! Odun muyum ben yahu? İnsanım, elbet canım yandı. Ama sana diyorum ki, işime engel oluyordu bunun için kestim!"

   Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan, avara* et ve korkma! Tanrı baş şeytandan çok, yarım şeytandan iğrenir.
 

Artık dünküleri hatırlamaktan, yarınkileri istemekten vazgeçtim; şimdi şuanda ne oluyor, o ilgilendiriyor beni.Şimdi ne yapıyorsun Zorba? diyorum, uyuyorum,diyor. İyi uyu öyleyse. Şimdi ne yapıyorsun Zorba diyorum? Bir kadına sarılıyorum,diyor. iyi sarıl öyleyse Zorba, hepsini unut, dünyada başka bir şey yok, yalnız o ve sen.Vira!
 
    Ne bu patron, dinim hakkı için dünyayı ilk kez görüyorum. bu ne mucize patron! Şu uzakta sallanan mavi şey ne? Ne onun adı? Deniz! Deniz! Ya şu çiçekli yeşil önlük giymiş olanı? Hangi meraklı yaptı bunları? Yemin ederim ki patron ilk kez görüyorum.
 

    Neden mi? çünkü ben, senin dediğin o bütün sırları yaşıyordum ve yazmaya vaktim yok da ondan. Bazen dünya, bazen kadın, bazen şarap, bazan santur... Onun için, şu saçmalar yumurtlayacak kalemi ele alacak zamanım yok. Böylece de dünya, kağıt farelerinin eline kaldı; sırları yaşayanların vakti yok, vakti olanlar ise sırları yaşamıyorlar. Anladın mı?

İnsanlar ne hale girdi...tuuh,kahrolasıcalar! Vücutlarını bırakıp körlettiler ve yalnızca ağızlarıyla konuşuyorlar. Ama ne söylesin ağız? Ağız ne söyleyebilir? "

   Aç değil misin? İyi ama sabahtan beri birşey yemedin ki. Vücudun da canı vardır, acı ona! Ver ona yesin,patron, ver yesin! Bizim zavallı eşeğimizdir o; onu yedirmezsen seni yarıyolda bırakır sonra!

    bana yediğin yemeği ne yaptığını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Bazıları yediklerini içyağı ile gübreye, bazıları iş ve keyfe, bazıları da tanrıya dönüştürürmüş. Şu halde insanlar 3 türlüdür. Ben, patron, bunların en kötülerinden değilim ama en iyilerinden de değilim; ortadayım. Yediğim yemeği iş ve keyfe dönüştürürüm. Yine iyi!

      Vatandan kurtuldum, papazlardan kurtuldum, paradan kurtuldum; silkiniyorum. silkindikçe de hafifliyorum. nasıl söyleleyim sana? Kurtuluyorum insan oluyorum

     Kendim için değil, yemin ederim değil. ben-şeytan alsın o kadını- hiçbir zaman kendisine dokunamayacağımı çok iyi biliyorum. Benim dişime göre değil o... Fakat yine de boşa gitmesini istemiyorum. Yalnız yatmasını istemiyorum. Haksız bir şey bu,patron... Gönlüm razı değil buna!... Geceleride bahçesinin çevresinde dolanıyorum,-bunun için de sen beni kaybedip nereye gittiğimi soruyorsun-, neden biliyor musun, birisi gidip onunla yatıyor mu göreyim de içim rahat etsin diye, patron. " "gülme patron! Eğer bir kadın yalnız yatıyorsa, bunun suçu bizde , bütün erkeklerdedir. Yarın allahın huzurunda hepimiz hesabını vereceğiz. allah bütün günahları bağışlar, dedik ya süngeri var, ama onu bağışlamaz! Kadınla yatacak halde olup da, bunu yapamayan erkeğin vay haline,patron! Bana o adamın ne söylediğini hatırla.

   Allahtan korkmaz mısın sen gavur? " zorba:"ne korkacakmışım?" "ulan gavuroğlu, çünkü bir kadınla birleşecek halde olup da birleşmeyen kimse, büyük günah işlemiş olur. Bre! bir kadın yatağına çağırsın da sen gitmeyesin... ruhun mahvoldu demektir! Bu kadın, allahın büyük mahkemesinde içini çekecektir, ve kadının bu iç çekişi, kim olursan ol, ne kadar iyilik yapmış olursan olsan da seni cehenneme attırır.
 
     gül sen gül patron, gül ama eğer Tanrı-Şeytan, işleri rast getirirse, ki bana iyi gidecek gibi geliyor, ben ne dükkanı açacağım o zaman biliyor musun? Bir Evlenme Acentesi! Evet, Zeus Evlenme Acentesi! Koca bulamamış zavallı kadınlar, kart kızlar, çirkin suratlılar, çarpık bacaklılar, şaşılar, topallar, kamburlar gelecek; ben onları duvarları delikanlı resimleriyle örtülü küçük bir salonda karşılayıp diyeceğim ki; İstediğinizi seçin güzel hanımlarım, ben onu size koca olarak almaya çalışacağım. Sonra ona benzeyen bir delikanlı bulup, resimdeki gibi giydirecek, eline de para verip şöyle diyeceğim: filan cadde, feşmekan numarada, koşup falancayı bul ve ona kur yap. iğrenme yat onunla, parası benden; erkeklerin kadınlara söylediği ve zavallının hayatında duymak istediği tatlı sözleri söyle ona; biraz neşe, keçilerin, hiç olmazsa kaplumbağa ve kırkayakların bile duyduğu neşeyi ver zavallıya. ama sağolsun bizim Kira Bu bilinamız gibi ne kadar para versen delikanlıların avutmayı kabullenemeyeceği bir kocakarı rastgelirse, o zaman istavroz çıkarıp onu acentenin müdürü olan ben üstlenirim. Bütün şom ağızlılar da şöyle der: bak sen sarsak moruğa! Görecek gözü, koku alacak burnu yok mu bunun be? Var ulan sersemler, gözlerim de var, burnum da var ulan duygusuzlar, ama kalbim de var ve acıyorum. Kalbin olduktan sonra varsın gözlerin ve burnun da olmasın. Haydi yallah! sonun da ben de aşırı sevap yüzünden felçleşip kıkırdadığım zaman Anahtarcıbaşı Petrus bana cenneti açıp şöyle diyecek, gir sevdalı Zorba, gir koca şehit Zeus'un yanına uzan da dinlen mübarek. hayatında çok çektin.

      hayır özgür değilsin. senin bağlı bulunduğun ip diğer insanlarınkinden biraz daha uzun; hepsi bu kadar! Senin patron, uzun ipin var, gidip geliyor, kendini özgür sanıyorsun.İpi koparamadınmı da ...  " patron :"bir gün koparacağım"  zorba:"Güç,patron, çok güç. Bunun için delilik gerek, delilik, duyuyor musun? Ya hep, ya hiç! Ama sende beyin var bu seni yiyecek. Aklın bakkal senin, defter tutuyor, bu kadar verdim, bu kadar aldım, şu kadar kar şu kadar zarar diye yazıyor. Yani, iyi bir sahip, her işi sermiyor, her zaman arkayı kolluyor. Hayır, ipi koparmıyor rezil, onu sıkı sıkı elinde tutuyor, kaçırırsa mahvoldu demektir zavallı, mahvoldu demektir! Ama, ipi koparmadıkça, hayatın ne tadı vardır, söyler misin bana? Papatya papatyacıktır, rom değil ki dünyayı altüst etsin.

     Ne makine şu insan be! İçine ekmek, şarap, balık, turp koyuyorsun; iç çekmeleri, gülüşler ve düşler çıkıyor. İmalathane! Sanırım beynimizde konuşan bir sinema var.

Kendini kurtarmanın tek yolu başkalarını kurtarmak için çabalamaktır.

Her insanın kendi deliliği vardır; bana da öyle geliyor ki, en büyük delilik, bir deliliğe sahip olmamaktır.

Selam, insan düşüncesi için aşılması güç yükseklik; selam, meleklerin gözüyle bile görülmesi olanaksız derinlik. Selam, gelin olmamış gelin.


Denize vardım; kıyıdan kıyıdan aceleyle yürüyordum. Deniz kıyısında yalnız başına yürümek güçtür; her dalga ve gökteki her kuş bağırıp insana borcunu hatırlatır. Başkalarıyla yürürken güler, konuşur, tartışırsın, gürültü olur, dalgalarla kuşların ne dediğini duymazsın, belki de o zaman hiçbir şey söylemiyorlardır. Sizin bir söz kalabalığının içinden geçmekte olduğunuzu görüp, susarlar.


 Bir zamanlar diyordum ki: Bu Türk'tür, bu Bulgar'dır ve bu Yunan'dır. Ben, vatan için öyle şeyler yaptım ki patron, tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim. Neden? Çünkü bunlar Bulgar'mış ya da bilmem neymiş. Şimdi sık sık şöyle diyorum: Hay kahrolasıca pis herif, hay yok olası aptal! Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır, şu kötü. İster Bulgar olsun, ister Rum, isterse Türk! Hepsi bir benim için. Şimdi, iyi mi, kötü mü, yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça da, buna bile bakmamaya başladım. Ulan, ister iyi, ister kötü olsun be! Hepsine acıyorum işte. Boş versem bile, bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum, bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, onun da tanrısı ve karşı tanrısı var, o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek. 
 
Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be. Hepimiz kurtların yiyeceği etiz.

Artık dünküleri hatırlamaktan, yarınkileri istemekten vazgeçtim; şimdi, şu anda ne oluyor, o ilgilendiriyor beni.