08 Ocak 2013

Avram Ventura "Birlikteyken, tek başına"

  Vefa Konuklarımız

“Tek başına” sözünü özellikle kullanıyorum; çünkü birçoğumuzda olduğu gibi, evde her zaman eşimle birlikteyim, yalnız değilim. Öte yandan televizyon dizilerinin saatlerine göre ayarlanan yaşam düzenimizi göz önüne alırsak, yemek ve zorunlu konuşmaların dışında herkes tek başına!

Evde birlikteyken tek başınalığı, benden yaşlı olanlardan ya da kimi arkadaşlardan duyar, ama üstüme alınmazdım. Çocuklar, iş sorunları, toplantılar derken gece evde oturmayı özlediğim zamanlar olurdu. Şimdi çok şey geride kaldı, sosyal bir etkinlik olmadığı sürece, akşam yemeği sonrası evden çıktığımız zamanlar da seyrekleşti. Uzun süredir eşimle aramıza televizyon dizileri girmeye başlayınca, daha önce başkalarından dinlediğim benzer duyguları ben de yaşamaya başladım.

“Tek başına” sözünü özellikle kullanıyorum; çünkü birçoğumuzda olduğu gibi, evde her zaman eşimle birlikteyim, yalnız değilim. Öte yandan televizyon dizilerinin saatlerine göre ayarlanan yaşam düzenimizi göz önüne alırsak, yemek ve zorunlu konuşmaların dışında herkes tek başına! Bu süreyi yararlı bir uğraş için harcıyor olsak, tek bir sözcük olsun söylemeye dilim varmaz; oysa saatlerce ekran karşısında yitirdiğimiz zamanı düşündükçe hem yakınıyor, hem de kendi kendime kızıyorum.

İster istemez şu soru geliyor aklıma:

Eşimle yaşadığımız uzun bir birliktelikten sonra, konuşacağımız sözcükler mi tükeniyor, yoksa her birimiz evin bir odasında tek başına olmayı seçerek, kendi beğenimiz doğrultusunda yaşamayı mı istiyoruz?

Sanırım bu, özellikle kendi seçimimiz!

Yoksa karşılıklı ödün vererek, beğenilerimizdeki öncelik sırasında kaydırmalar yaparak, yan yana ve aynı yöne bakarak oturduğumuz kadar yüz yüze bir araya gelerek, kimi duygu ve düşünceleri paylaşabiliriz. Olmaması için hiçbir neden yok! İstediğimiz anda bu durumu değiştirebiliriz, ama bu da bizi ne kadar mutlu edebilir, bilmiyorum. Değil mi ki televizyon dizilerinin amansız virüsü bir kez kanımıza bulaştı, ondan uzaklaşmakla mutsuz olacağız, o zaman tek başınalığı seçerek mutlu olmaya çalışıyoruz. Eşim bir odada kendi televizyonunun karşısında oyalanırken, ben bir başka odada ya kitabımı okuyor ya da istediğim filmleri izliyorum.

Eskiden bu tek başınalığı Amerikan filmlerinden izler, bizdeki aile yapısıyla bu olumsuz gelişmeden etkilenmeyeceğimizi düşünürdük. Sonunda teknolojik ilerlemeye paralel olarak her türlü sosyal ilişkinin de çağa ayak uydurduğunu görebiliyoruz!

Olumsuz düşünceleri bir yana bırakıp Halil Cibran’ın sözleriyle kendimizi avutmaya çalışalım:

“Ey kardeşim, senin ruhunun yaşantısı, ıssızlıkla çepeçevre sarılmıştır ve eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasa, ne sen SEN, ne de ben BEN olabilirdik. Eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasaydı, senin ağzından çıkan sözcüklerin benim ağzımdan çıktıklarına inanır ya da senin yüzüne baktığımda aynadan kendi yüzümü seyrediyorum sanırdım.”

Cibran, bu sözleriyle bize aynanın arkasını da gösteriyor.

Yaşantımızda birliktelik kadar tek başınalık da önemli, ancak bunu dengeli tutup, verimli bir sürece yönlendirmek koşuluyla...