24 Eylül 2012

Chuck Palahniuk - Tıkanma


“Eğer bu kitabı okumaya niyetliyseniz vazgeçin. Kendinizi kurtarın. Televizyonda mutlaka daha iyi bir şeyler vardır.

Burada anlattığım şeyler önce sizi kızdıracak. Sonra her şey daha da kötü olacak” uyarısı ile başlayan bir roman elinizdeki...

Bütün dünyada büyük ilgi gören Dövüş Kulübü’nün yazarından, annelerle oğulları arasındaki sevgi ve didişmeye, seksin bağımlılık yaratma gücüne, yaşlanmanın dehşetine ve Amerikan rüyasının arka sokaklarına dair bir kitap Tıkanma...

Tıp Fakültesi’nden atılan Victor Mancini para kazanmak için şöyle bir yol tutturmuştur: Lokantalarda boğazına takılan yiyecekle boğulma numarası yapmakta, kurtaran kişinin kendisinden sorumlu olmasını sağlamaktadır. Böylece, kurtaran kahramanlaşmakta, sıkıcı hayatının bir anlamı, arkadaşlarına gurur duyarak anlatacağı bir hikâyesi olmakta, hayatını kurtardığı kişiden daha sonra da kendini sorumlu hissederek, ona sık sık yardım etmektedir. Bir tür “sürekli kahramanlık” hali...

 

"İnsanlar dünyanın güvenli ve düzenli bir yer olması için yıllarca çalışırlardı. Ama hiç kimse bunun ne kadar sıkıcı olabileceğinin farkında değildi. Bütün dünyanın parsellendiğini, hız limitleri konduğunu, bölümlere ayrıldığını, vergilendirildiğini ve düzenlendiğini; bütün insanların sınavlardan geçirildiğini, fişlendiğini, nerede oturduğunun, ne yaptığının kaydının tutulduğunu düşünün. Hiç kimseye macera yaşayacak bir alan kalmazdı, satın alınabilenler hariç. Lunaparka gitmek gibi. Film izlemek gibi. Ama bunlar yine de sahte heyecanlardı. Dinozorların çocukları yemeyeceğini bilirsiniz. Büyük bir sahte afetin olma şansı bile oy çoğunluğuyla ortadan kaldırılırdı. Gerçek afet veya risk ihtimali olmadığından, gerçek kurtuluş şansı da ortadan kalkmış oldu. Gerçek mutluluk yok. Gerçek heyecan yok. Eğlence, keşif, buluş yok. Bizi koruyan kanunlar aslında bizi can sıkıntısına mahkum etmekten başka bir işe yaramazlar. Gerçek karmaşaya ulaşamadığımız sürece, asla gerçekten huzurlu olamayacağız. Her şey berbat bir hal almadığı sürece, yoluna da girmeyecek."

Sokrates "Dürüst bir insan daima çocuk kalır."



Edip Cansever Seçme Sözler

 
- Bazen arkana bile bakmadan gitmek istersin. 
Öyle her şeyi bırakmana falan da gerek yok. 
Anıları bırakabilsen yeter.
                                                                                                                    
- Bu yüreğe bu kadar acı fazla dersin bazen kendine ama hata bizde. 
Küçücük bir yürekle kocaman sevmek ne haddimize.

- Ve mutluluk bir kibrit çöpü. 
Artık ne kadar yanarsa...

- Yani yaşıyor olmak.. 
Yaşamakla bağdaşmaz bazen.

- Otursak bir akşam üzeri
 Sen bana hiç bilmediğim bir hikaye anlatsan.
 Bildiğim bir hikaye de anlatsan ben bilmezden gelirim, söz !…

 - Bir papatya ne kadar uzağı görebilirse
 O kadar yakın kalplerimiz birbirine…

- Bazen diyorum ki onu kafama takmamalıyım. 
Sonra da diyorum ki; önce kalbimden atmalıyım.

- Ama o geçerken ne yalan söyleyeyim; şuramda bir ağrı duydum.

- Ah bu nisan yağmurları, 
Hüznünü kaybetmiş çocuklar gibi şaşkın.

- Bu aralar ellerim hep üşür benim. Doktor kansızlık der, ben sensizlik derim.

- Gökyüzü gibi çocukluk, hiçbir yere gitmiyor.

- Sanki hiç bir şey uyaramaz içimdeki sessizliği, ne söz ne kelime, ne hiçbir şey.

- Hiç gitmeyecekmiş gibi sevenler,
  Hiç sevmemiş gibi gittiler.


- Öyle bir çık ki karşıma her baktığımda ilk defa görüyormuşum gibi, az kalsın ölüyormuşum gibi hissedeyim seni.

- Biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin
Nereye, ama nereye olursa gitmenin
Hüzünle karışık bir ağrısı.

- Hava soğudu,
Kasımın son günleri
Kar yağacak;
Bembeyaz olacak unutulmuşluğum...

- Kısaca söyleyeyim; anlamak yordu beni.

- Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu

Kimi seviyordu kimi sevmiyordu.

- İnsanın insandan aldığı bütün yaraların merhemi insandadır diyorum sana.

- Bana kalbimdesin deme! Bilirsin, kalabalık yerleri sevmem.


Hüzünlü Gezinti Güvertesi - Birhan Keskin

 I
Kimbilir hangi ürkek mevsimi alırsın
gizlice odalara,
saçların balkonları terk edeli kimbilir
ne kadar olmuştur?
-annene göstermeden aşağı akardı saçların
kaç kez eksilip çoğalırsın dişlerini fırçalamayı
ezbere bildiğin günlerde…
 
Mor bir kedi geceyi sıyırarak geçiyordur
kuyruğunda teneke yıldızlar
düşlerinle buluşurken lanetli aynalarda
söylesene hangi ürkek mevsimi alırsın
gizlice odalara…
 
Ne gece yer rüşveti ne ben
Söz! Annene söylemem…
 
II
Yüzüm
hangi dağa baksam
içinde öfkelerinden habersiz
korkunç atlar gezdiren
bu sessiz, yıldızsız.
Yüzüm
hangi yola çıksam
bu yetim avlusu, bu ateş
bu ağlamaklı şey.
 
III
Hiç gürbüz
hiç pembe yanaklı
sayfalarımız olmadı mı bizim?
Biz hiç mavi kalacak bir mevsime
çıkmamış mıydık yorgun yokuşlardan
kışın?
 
Kendiliğinden gelen sözcüklerin misafirliğini
ne çok severdin,
Nasılsın…
Bugünlerde ben iyi gibiyim
yorgun gri kaideler arasında
hüzünlü bir yeşilim,
Ya sen…
Sen… Nasılsın?
Göğsündeki ağrılar nasıl?
İyi misin?
 
IV
Ben hangi kelimeye açsam ağzımı
Ben hangi kelimeyi nereye koysam
Bir sonbahar konaklar sesimde.

 
Ben hangi kelimeyle girsem akşama
Ben hangi kelimeyle nereye gitsem
Yokluğunun renginde depremler düşer boynuma.
 
Ben hangi yaprağın ince hüznüyüm
Sen hangi sersem haydut…

Belki Yine Gelirim - Ahmet Telli

  
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir

Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler.

Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki

Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
"Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
Tükürsek cinayet sayılıyor artık
Ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların

Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
Tek yaprak bile kıpırdamıyor nedense

Ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
Alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
Kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
Ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
Okuduğum bütün kitaplar paramparça
Çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
Bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
Bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
Sarmaşık aydınlar, arabesk hüzünler
Bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma

Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
Ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
Kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
Biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
Ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
Dizginlerini koparan bir at sanki bu
Soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
Ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
Bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
Bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim

Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
Bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez
Şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
Geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
Sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...


Etki Ve Tepki - Charles Bukowski

 

En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur sırf uzaklaşmak için,
ve geride kalanlar birinin onlardan uzaklaşmayı neden isteyebileceğini
bir türlü tam olarak anlayamazlar.