20 Ekim 2012

Nilgün Marmara - Daktiloya Çekilmiş Şiirler

 
Bir hiç iyilik için gözlerim
evetliyor bir mavi, bir gri,
bir kırlangıç, bir buz pembeyi.
Bir hoş esinti omuzlarımı serinletiyor
İki göreli güç dövüşürken yerellik çıkmazında

Bu an; bu baskıcı bu tiksinç bu anlamsız
bu hoşgörülü bu eşsiz bu gülyüzlü
zaman parçası
Karanlık bir kutu belleğimde...(Kitaptan)

* * *
 Nilgün Marmara KISA HAYATINDA SAKİN BİR SERÇE
 
 "YABANCILARIN EN YAKINIYDIN SEN!"
 
 Nilgün Marmara'nın çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı. Küçük İskender, Lale Müldür, Orhan Alkaya, Cezmi Ersöz, Ece Ayhan, Gülseli İnal, Onur Göknil ve Serdar Aydın gibi şairleri derinden etkiledi. Mezun olduktan sonra Marmaris'te bir tatil köyünde çalışmaya başladı. Farklı şirketlerde sekreterlik, Mısır Konsolosluğunda memurluklarda bulunsa da iş hayatı çok uzun süreli olmadı. 1982'de, arkadaş ortamında tanıştığı endüstri mühendisi Kağan Önal ile evlendi. Eşinin işi dolayısıyla 16 ay Libya'da yaşadılar. Sylvia Plath sevgisi, Marmara'yı ölümde de sevdiği şairin yazgısıyla birleştirdi. 13 Ekim 1987'de 29 yaşındayken kaldığı evin penceresinden atlayarak intihar etti.
 SYLVIA PLATH'IN ÜLKEMIZDEKI YANSIMASI
OLAN NILGÜN MARMARA, 29 YAŞINDA KENDINI
BEŞINCI KATTAKI EVININ PENCERESINDEN
AŞAĞI BIRAKARAK HAYATINI SONLANDIRMIŞTI.
TÜRK EDEBIYATINDA ÖNEMLI BIR YERI OLAN,
“IKI ADIMLIK YERKÜRE SENIN BÜTÜN ARKA
BAHÇELERINI GÖRDÜM BEN” 
NİLGÜN Marmara, Balkan göçmeni olan bir ailenin iki kızından biri olarak, 13 Şubat 1958'de İstanbul, Moda'da doğdu. Babası Fikri Marmara, muhasebe müdürüydü. Babası, Bulgaristan'ın Plevne şehrinden, annesiyse Vidin'den İstanbul'a göç etmişlerdir. Liseyi Kadıköy Maarif Koleji'nde okudu. Üniversite hayatına İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden başladı ancak siyasi sebeplerle burada devam edemeyip tekrar sınava girdi ve Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandı. Okulu, Sylvia Plath'in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi tezi ile 1985'te bitirdi. Sylvia Plath üzerine incelemeler yaptı. Plath'ın bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışı genç şairi etkiledi.
ESERLERI
ŞIIR

Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1988)
Metinler (1990)
GÜNLÜK
Kırmızı Kahverengi Defter (1993, Gülseli İnal
tarafından hazırlandı)
Defterler (2016)
Kağıtlar (2017)
INCELEME
Sylvia Plath'ın Şairliğinin Intiharı Bağlamında
Analizi (1985, Dost Körpe tarafından 20 yıl
sonra Türkçeye çevrildi)
 Çok Güzel
Durma artık burada uysal âşık!
Aydınlık milinin yatağında.
Bilemiyoruz belki de meşe o ağacın adı,
Anlamıyoruz varolduğumuzu gölgesinde ağırbaşlılığın.
Veda geliyor şimdi, öğretmek için
Sergilenmeyi, uçuşan geriye dönen vakitte.
Kime, kime gönderiyor incelen yapraklarını
güzün, kavisin beyaz yanağıyla?
Bu aklıkta, minarem mavi benim.
Işığım denize kayıyor, bir sayıklama
Izleğiyle, bir zamanlar pay verdiğimiz insanlığa!
* * *
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş
konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş
konmasına
niye kimseler izin vermez yollarına kuş
konmasına?
öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" 
* * *
“Çok yalnızım, mutsuzum
göründüğüm gibi değilim aslında
karanlıklarda kaybolmuşum
...bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum
uzun zamandır
aradıkça batıyorum karanlık kuyulara
kimse duymuyor çığlıklarımı”
* * *
“Aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve
kentte ve konutta hiçbir şey neyse ben
oyum. Öylesine
bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin
şiddetinin bedelini bir gün öderim diye
düşünüyorum.
Sanki varoluş beni cezalandırmak ister
gibi; yoğunluğundan bana düşen payını
benden geri”
* * *
“Böyle düşüş görmemiştim ölgün ve
kırık çakılmış
kalmıştım / gelecek zamanlı düşler
çatıyordum
kapladığım şuncacık yerde; / bu ölçüm-
süz gökyüzünde…”
* * *
Düşü Ne Biliyorum
Kimdi o kedi, zamanın
eşyayı örseleyen korkusunda
eğerek kuşları yemlerine,
bana ve suçlarıma dolanan?
Gök kaçınca üzerimizden ve
yıldız dengi çözüldüğünde
neydi yaklaşan
yanan yatağından aslanlar geçirmiş
ve gömütünün kapağı hep açık olana?
Yedi tül ardında yazgı uşağı,
görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o
ve bağlanmıştır körler
örümcek salyası kablolarla birbirine
sevişirken,
iskeletin sevincini aklın yangınına
döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.
Yine de, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu
düşler marketinin,
uyanıyorum küstah sözcüklerle:
Ey, iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!
 * * *
"Uçurumlar var
diyorum,
insanla insan arasında,
Kendiyle kendi arasında."
* * *
Daktiloya Çekilmiş Şiirler
Hiç kullanılmamış bir zamanın gözka-
paklarını açıyorum
Dünyamsın benim, zorbam, düzenim
bundan gözlerim göğe çevrili
ellerim denizde
hiç katılmadan sende yaşıyorum
dirimimsin benim
doğarken öldüğüm
Aşağılık belirtileri sahipliğin, birleştirdi
ne geceyi ne gündüzü
kölelik yetişemedi aralık paylarına
sevincin
Üşümüşüm
bu yaklaşan kışla değil
deniz ürpertisi, göğün alacasıyla değil
ellerimin soğukluğu hep bir kalabalıkta
kaçışının gizini gönlünde tuttuğun
bilisiz aşkı/nı ver bana
üşümeyeyim
Kendimizle oynayan güçsüz mahluklarız
biz, yaptırımla ödülü gönlümüzde barışık
tutan. mesafemiz kuyruğumuzla başımız
arasında gider gelir, dehşetli sevincimiz
bulunca ayrılmazlığını yengimizle yenil-
gimizin.
devimimiz: felcimizin kayna-
ğından fışkıran. güçsüzlüğümüz: kıvrak
istemimizin yatağı. böylece doldururuz
biz her kaygının, her doyumun kucağın
 * * *
Dinle susturduğun geceyi.
Silmek ve bilmek artık
Görevin tutmamak arzuyu senin olmayan
dokunmalar ve umarsız bakışınla,
Çünkü zaman ben'im, yaralıyım.