12 Ekim 2012

Yeraltından Notlar - Dostoyevski

 
"İnsan olmak, gerçek insan, etiyle kemiğiyle insan olmak bile ağır gelir bize. Utanırız bundan, insan olmayı yüz karası sayarız, benzeri olmayan toplumsal birtakım insanlar olmak için çabalarız. Ölü doğmuş insanlarız biz ve uzun zamandır canlı babaların çocukları değiliz, giderek daha çok hoşlanıyoruz böyle doğmuş olmaktan. Zevk duyuyoruz bundan. Çok yakın bir gelecekte bir şekilde düşüncelerden doğmanın yolunu bulacağız."

Dostoyevski'nin Gogol etkisinden kurtularak kendi sesiyle verdiği ilk büyük yapıt olan Yeraltından Notlar, Avrupa'daki büyük varoluşçu edebiyatı müjdeleyen bir roman. Kitap, okuruna yeraltı diye adlandırdığı bir ruh halinden seslenen karakterin uzun, çılgınca söyleviyle başlıyor. Ardından, bu ahlakçı, uyumsuz, dürüst kişinin yaşadığı bir aşağılanma olayı anlatılıyor. Yüz elli yıldır okunan gerçek bir başyapıt.
 
 - - - - - -

Benim bir dostum var baylar…Üstelik o, sadece benim değil, sizin de dostunuzdur; onunla dost olmayan yoktur zaten. Bu dost, bir işe başlamadan önce akıl, mantık kural arına göre nasıl hareket edilmesi gerektiğini açık, güzel ve tatlı bir dille ifade eder. Bütün bunların ardından gerçek, normal bir insanın çıkarlarından heyecanlı, tutkulu bir şekilde bahsederek, aslında ne kendi çıkarlarını ne de erdemliliği anlamayan miyoplarla alay eder. Hemen ardından, bir çeyrek saat sonra, gerçekte hiçbir sebep yokken, bütün çıkarlarını hiçe sayan bir içgüdüyle bambaşka bir yol izler; yani az önce söylediklerinin tam tersini söylemeye başlar: Aklın ve mantığın kural arını, insanların çıkarlarını hiçe sayar. Şunu da belirteyim: “Dostum” diyerek genel bir anlamı belirttiğim için bütün suçu ona yüklemek biraz zordur. Değerli okuyucularım, üzerinde durulması gereken en önemli konu şudur: İnsana en üstün çıkarlarından daha üstün gelen bir şey ya da (mantığın sınırları içinde kalmak için) son derece faydalı (az önce hiçbir listeye girmediğini söylediğim) başka bir çıkar yok mudur? İnsanlar, gereğini hissedince, bu çıkar uğruna akıl, şeref, huzur, refah gibi bütün güzel ve faydalı şeylere karşı gelebilirler. Bunları, en değerli, en köklü, en yararlı olarak gördükleri bir çıkar için yaparlar.
 
— Demek ortada bir çıkar var yine! diye sözümü keseceksiniz. Size her şeyi anlatmama izin verin. Laf cambazlığı değil mesele; bahsettiğim çıkar, tüm sınıflandırmalarımızı, kişilerin mutluluğu için uğraşan insanseverlerin kurduğu sistemleri paramparça etmektedir. Sözün kısası, bu çıkar, her şeye engel olmaktadır. Ama sizlere bunun adını söylemeden önce, kendi aleyhime hareket edecek olsam da, birkaç söz söylemek istiyorum. Bence tüm bu sistemler, insanlığa gerçek, normal çıkarlarının ne olduğunun söylenmesi ve bu çıkarların sağlanmasıyla herkesin hemen iyi ve soylu olacağı fikri, şimdilik sadece varsayımdan ibarettir. Evet baylar, yalnızca bir varsayım… Aslına bakarsanız, insanlığın gelişmesinde kişisel çıkarlara dayanmış olan bir sistemi temel kabul etmek, Buckle’ın uygarlığın insanların yumuşattığı, bu nedenle onları da daha az vahşi, savaşmaya daha az yatkın duruma getirdiğini savunmasına benzer bence. Bu şekilde bir mantık yürütülerek böyle bir sonuca ulaşılabilir. Fakat insanlar sistemlere, bazı soyut kavramlara o denli bağlıdırlar ki, sadece mantıklarını haklı çıkarmak için gerçekleri göz göre göre değiştirmeye, gözlerini kapayıp kulaklarını tıkamaya razıdırlar. Bu, çok anlaşılabilir bir örnek olduğu için ele aldım. Şöyle bir bakın çevrenize, kan gövdeyi götürüyor; üstelik şampanya gibi keyifli bir şekilde. İşte size, Buckle’ın da yaşadığı ondokuzuncu yüzyıl! İşte, büyük Napoleon ve bugünkü Napoleon!

İşte, sonsuz Kuzey Amerika Birliği! İşte size, bir karikatüre benzeyen Schlezwig Holstein Prensliği!.. Uygarlık bizi nasıl yumuşatmış, görelim. İnsanların duygu çeşitliliğini artırmaktan başka işe yaramaz uygarlık. Duyguları çeşitlendikçe insan, kan dökmekten zevk almaya başlar hale geliyor. Buna birçok örnek gösterebiliriz; en ustalıkla işlenen cinayetlerin, çoğu kez kültürlü, aydın insanlar tarafından yapıldığına dikkat ettiniz mi? Attila’ların, Stenka Razin’lerin ustalıkta geçemeyecekleri bu adamlar, eğer onlar kadar dikkat çekmiyorlarsa bunun tek sebebi, çok sık rastlanmalarından dolayı alışkanlık haline gelmeleridir. Uygarlıkla beraber insanlar, daha çok kan dökmeseler de, daha kötü, daha iğrenç birer cani olmuşlardır.
 
İşte o zaman (bütün bunlar, sizin sözleriniz, benim değil) yeni, her şeyiyle matematiğin kesinliğiyle meydana getirilmiş bir ekonomik düzen kurulacak dünyada. Soru denen bir şey olmayacak ortada; çünkü cevaplar çok önceden hazır olacak. Sonra, sırçadan bir saray yapılacak; bunun üzerine Anka kuşu uçup gelecek. Fakat şu da var ki, (şimdi bunları ben söylüyorum) bu hayat sıkıcı değildir diye söz veremem. (Her şey matematiksel olarak hesaplanınca insana yapılacak ne kalır ki?) Bunun yanında, bir tek yanlış hareket bile görülemez; insan bu durumda can sıkıntısından neler neler uydurmaz ki? Altın iğneler de bu can sıkıntısı yüzünden batırılıyor zaten.
 - - - - - -
 Yeraltı Adamı’nın bir devlet memuru olarak geçirdiği tekdüze günler, yanında bir türlü rahat hissedemediği arkadaşları ve hayattaki mutlak yalnızlığı, bıkkın bir öfke ve küçük, imkânsız pazarlıklarla gittikçe daha fazla lekelenir, ta ki kendisini bir arada tutan görünmez ipler yavaşça çözülmeye başlayana kadar. Yeraltından Notlar, yayımlandığı 1864 yılından beri öfke ve sessizliğin en güçlü manifestolarından biri olmuştur. 

Dostoyevski’nin “Rus çoğunluğunun hakiki insanı” dediği bir isimsiz kahramanın yalın ve karanlık düşünceleri...

Edebiyat tarihinin en ünlü isimsizlerinden Yeraltı Adamı, insanların oradan oraya üşüşen karıncalara dönüştüğü St. Petersburg’un gri kaldırımlarında itilip kakılırken, yaşama isteğini yavaş ama emin adımlarla mutlak bir öç isteğiyle değiş tokuş eder. Yeraltı Adamı’nın bir devlet memuru olarak geçirdiği tekdüze günler, yanında bir türlü rahat hissedemediği arkadaşları ve hayattaki mutlak yalnızlığı, bıkkın bir öfke ve küçük, imkânsız pazarlıklarla gittikçe daha fazla lekelenir, ta ki kendisini bir arada tutan görünmez ipler yavaşça çözülmeye başlayana kadar. Yeraltından Notlar, yayımlandığı 1864 yılından beri öfke ve sessizliğin en güçlü manifestolarından biri olmuştur.

“Yeraltından Notlar, hakikati kanla haykırır.”
NIETZSCHE

“Dostoyevski, gökle yer arasında asılı kalmıştır. Hem gök hem de yer  tarafından etkilenmiştir.”
HENRI TROYAT